Sovyetler Birliği ile emperyalizmin sömürüsü altında bulunan üçüncü dünya ülkelerinin devrimden etkilenişini ve devrimle kurduğu bağları inceleyen Vijay Prashad, akıcı bir tarih anlatısı oluşturmayı başarabilmiş

Sovyetler sömürge halklara umut kaynağıydı

FERHAT ÇELEPKOLU

BirGün Pazar ekinde yazdığı Ortadoğu yazılarıyla da tanıdığımız Marksist yazar ve tarihçi Vijay Prashad’ın Türkçedeki üçüncü kitabı 'Üçüncü Dünya Üzerinde Kızıl Yıldız' önceki iki kitabı gibi Yordam Kitap’tan çıktı. Sovyetler Birliği ile emperyalizmin sömürüsü altında bulunan Üçüncü Dünya Ülkelerinin devrimden etkilenişini, devrimle kurduğu bağları ve aralarındaki ilişkiyi inceleyen yazar, bilimsel çalışmayı elden bırakmadan akıcı bir tarih anlatısı oluşturmayı başarabilmiş.


AVRUPA’DA DEVRİM GECİKİYOR

Ezen-ezilen ilişkisini ortadan kaldırmış, burjuva iktidar aygıtını ele geçirerek parçalamış ve iktidarı işçi sınıfından yana kullanmaya muktedir olmuş ilk büyük sosyalist deneyim, o vakte kadar imkânsız görünen 'emekçilerin iktidar olabilme' fikrini sahici kılmış ve bunu da tüm dünyaya gösterebilmişti. Devrimden hemen sonra kapitalist dünyanın, yıkılması için yoğun çaba sarf ettiği devrimin ayakta kalabilmesi -başta Lenin olmak üzere- Sovyet liderliği tarafından gelişmiş kapitalist ülkelerde gerçekleşecek başka sosyalist devrimlerle emperyalist cephenin dağılmasına ve devrimin dayanak bulabileceği ülkelerin var olmasına bağlanıyordu. Fakat beklenilen devrimlere en yakın ülkelerden olan, işçi mücadelesinin güçlü olduğu Almanya’da Spartakist ayaklanmanın bastırılmasıyla ve hareketin önderleri olan Rosa Luxemburg ile Karl Liebknecht’in öldürülmesiyle bu beklenti bitiyor ve yüzler işçi sınıfının güçlü olduğu Avrupa ülkelerinden Çarlık Rusyası gibi köylülüğün yoğun olduğu 'Doğu' ülkelerine çevriliyordu.

Avrupa’nın sömürüsü altında bulunan halklara ulaşan devrimin haberi inanılması zor bir olay olarak görülüyordu. İnsanların verdiği reaksiyonu Prashad şöyle ifade ediyor: “Hiç kimse, tırnakları kirli ve bedenleri makineler tarafından örselenmiş erkek ve kadınların bir araya gelebileceğine ve iktidarı ele geçirebileceğine inanmıyordu. Bu nasıl mümkün olmuştu?”. Köylü nüfusunun fazla olduğu bir ülkede köylülerle işçi sınıfının ittifakını gerçekleştirip başarıya ulaşabilen Ekim Devrimi, Avrupa’ya değil Üçüncü Dünya Ülkelerine ilham kaynağı olmuştu. Meksika’da devrimci lider Emiliano Zapata’nın, Rusya’daki işçi ve köylü devriminin, 1911 Meksika Devrimi’yle, kendisi gibi köylü liderlerin öncülük ettiği, büyük ölçüde köylü devrimi olan devrimle ilişkili olduğunu derhal kavradığını belirtiyor Prashad. Yazarın bu ilişkiyi öznellik içerisinde kurmadığını Zapata’nın 1918’de söylediği şu sözlerde görebiliriz: “Eğer Amerikamızın bütün halkları ve yaşlı Avrupa’nın bütün ulusları Meksika Devrimi’nin davasının tıpkı hakkını alamamış Rusya’nın davası gibi, insanlık davası olduğunu, ezilenlerin son derece yararına olduğunu ve onları temsil ettiğini anlarsa çok şey kazanacağız, insani adalet çok şey kazanacak.”

Devrim, Meksika’dan Hindistan’a, Çin’den Afrika’ya birçok ulusun devrimcilerine kurtuluşun mümkün olduğunu ve bunun yöntemlerine dair ipuçlarını gösteriyordu. Oluşan durumla ilgili Çinli liberal yazar Hu Şi’nin dehşet içinde kaleme aldığı şu sözlerine bakmakta fayda var: “Şimdi Konfüçyüs’ün ve Çu Hsi’nin köleleri sayıca azalıyor, onların yerini Marks ve Kropotkin’in köleleri alıyor.”

SÖMÜRÜ VE FAŞİZMLE AYNI ANDA MÜCADELE EDEBİLMEK

ABD, BM Genel Kurulu’nda 'Sömürgelerin ve Halkların Bağımsızlığını Tanıma Bildirgesi' üzerine yapılan oylamada ABD çekimser kaldı. “Bu bildirge, sömürgeleştirilmiş dünya adına SSCB tarafından yükseltilen önemli itirazdı” diye belirtiyor Prashad. İkinci Dünya Savaşı sonrası Nazizm’in herkes tarafından haklı biçimde şeytanlaştırıldığı dönemde faşizm, kapitalist blok tarafından, Almanya ve İtalya’da yaşanan bir sapmaymış gibi yansıtılmış, sömürgeciliğin kendisi ve emperyalist sömürüye uğrayan ülkelerdeki işbirlikçi yönetimler tarafından bazen açık bazen örtük biçimde uygulanan faşizm ise sorgulanmamıştı.

Sömürgecilik ve faşizm arasındaki bağı doğru tespit edenler ise üçüncü dünyanın devrimcileriydi. Ülkemizde Mahir Çayan’ın özgün biçimde 'sömürge tipi faşizm' kavramsallaştırması, Martinikli komünist Aime Cesaire’nin, faşizmle savaşmanın ama sömürgecilikle işbirliği yapmanın mümkün olmadığına yaptığı vurgu ve Kübalı asilerin gerçekleştirdiği devrimde iki mücadelenin bir araya getirilişi Üçüncü Dünyanın faşizm ve sömürgeciliğe karşı verdiği ortak mücadeleyi ifade ediyordu.

KOMİNTERN’DE BİR TÜRK KADIN

Devrim, kapitalizmin ekonomik sömürüsü kadar erkeklerin sömürüsünü de ortadan kaldırmayı hedeflemekteydi. Sovyetler'in temsilcileri ile sömürü altındaki halkları buluşturan Doğu Halkları Kongresi’nde kadın katılımcıların azlığı henüz bu yolda yeterli adımın atılamadığını gösteriyordu ama buna rağmen ikişer erkek ve kadının kongre başkanlığını yürütmesi, zorlanarak da olsa sağlanmıştı. Geniş bir coğrafyanın içine aldığı, onlarca milletin temsilcilerinin katılımının sağlandığı kongreye bizim ülkemizden İstanbullu öğretmen ve sosyalist Naciye Hanım katılmıştı. Prashad, Naciye Hanım için “İdealist değildi. Hayatı mücadeleyle geçmiş, hayattan hep daha fazlasını istemişti” diyor. Naciye Hanım’ın kongrede yaptığı konuşmasının sonunda söyledikleri, sosyalizm fikrini savunan kadın bir öğretmenin ağzından çıkmış ve yoğun şiirsellik içeren cümleleri, bize hayatı mücadeleyle geçmiş bir kadının portresi hakkında önemli bir kaynak sunuyor: “Doğru, sonu görünmeyen bir karanlık yolda sendeleyebiliriz, bizi yutmaya hazır bir derin uçurumun kenarında olabiliriz ama korkmuyoruz çünkü şafak vaktini görmek için karanlık geceden geçmek gerektiğini biliyoruz.”

SOVYETLER ÜÇÜNCÜ DÜNYAYA PARLAYAN YILDIZDI

Ekim Devrimi, 20. yüzyıl boyunca Küba’dan Vietnam’a kadar, başka ülkelerde de sosyalizmi sahici bir alternatife dönüştürebilmiş devrimcilere ilham kaynağı olurken ABD’nin başını çektiği emperyalist bloğun saldırısı altında kalmış halkların yanında saf tutarak bu bloğun karşısına dikilebilmiştir. Bugün Suriye’nin emperyalist güçlerin paylaşım alanına çevrilmesine, Latin Amerika’da halktan yana dönüşümler gerçekleştirmek isteyen iktidarların baskılanmasına yönelik tek bir ülkenin gerçekçi karşı çıkış göstermediğini düşündüğümüzde Sovyetler Birliği’nin varlığının ve Kızıl Yıldız’ın Üçüncü Dünya Üzerinde parladığı dönemin ve önemini bir kez daha anlıyoruz.

cukurda-defineci-avi-540867-1.