Ulus Baker ‘Yüzeybilim Fragmanlar’ kitabında rizomlardan (köksaplar) bahseder. Ne demektir rizom? Deleuze ve Guattari felsefesine ait bir kavram olan ‘rizom’, ağaçvari düşüncenin temsil ettiği yerleşik yapı ve kanılara karşı yersiz yurtsuzluk felsefesini, yani bir tür göçebe düşünceyi harekete geçirmektedir. Bir kere ağaç ve köklerden farklıdır. Herhangi bir noktayı başka bir noktaya bağlama özelliğine sahiptir. Bu […]

Ulus Baker ‘Yüzeybilim Fragmanlar’ kitabında rizomlardan (köksaplar) bahseder. Ne demektir rizom? Deleuze ve Guattari felsefesine ait bir kavram olan ‘rizom’, ağaçvari düşüncenin temsil ettiği yerleşik yapı ve kanılara karşı yersiz yurtsuzluk felsefesini, yani bir tür göçebe düşünceyi harekete geçirmektedir.

Bir kere ağaç ve köklerden farklıdır. Herhangi bir noktayı başka bir noktaya bağlama özelliğine sahiptir. Bu iki nokta arasında ortak özellikler olması gerekmez. Birimlerden değil, boyutlardan oluşur. Hareket halindeki yönlerden oluşur, başı ve sonu yoktur, ortası vardır. Böyle bir çoğulluk boyut değiştirdiğinde aynı zamanda zorunlu olarak doğası da değişir, başkalaşıma uğrar.

“Rizomun esas özelliği şecereye ve soy ağacına, aile ve devlet değerlerine karşı çıkışı, onları bozulmaya uğratmasıdır. Bir tür karşı-hafızadır. Değişimlerle, unutuşlarla, kalıpların kırılmasıyla, yayılma ve işgal ile büyür.”

Bu rizom kavramıyla Ulus Baker, noktalar ve konumların değil çizgilerin olduğu, sezgiyle hareket eden, toplumsal mücadelelerle, sanatlarla, bilimlerle bağlantılar kurarak ilerleyen bir düşünce geliştirdi. Rizom kopya etmez, haritalar çıkartır.

Fotoğrafçı Doğanay Sevindik’in ‘Soy Ağacı’ adını verdiği bir fotoğraf sergisi Ankara’da açıldı. Seçtiği fotoğraflarla birlikte sergi metnini bana gönderdi.

Soy ağacının bilinen imgesi: Kökleriyle bağlı, yani ağaçvari (yerli-yurtlu)… Sergi ismi bana Ulus Baker’in rizom kavramını çağrıştırdı. Tersi yersiz yurtsuz, göçebe…

Serginin içeriği de aynı, o da yerli-yurtlu…

Bu anlamda eser rizomatik midir? Hayır. Şecereye ve soy ağacına, aile ve devlet değerlerine karşı çıkar, onları bozulmaya uğratır mı? Hayır.

Doğanay’ın çalışmasıyla ilgili tanıtım metnine bakalım;

“Aile, toplumun en küçük topluluğu olup anne, baba ve çocuklardan oluşur. Kandaşlık biyolojik temelli, soy akrabalığı, hısımlık ise evlilik yolu ile edinilmiş akrabalıktır. Çok sayıda akraba adlandırma düzeni vardır. Buna karşılık antropologlar, bu düzenleri bazı örnek sistemler altında birleştirmişler ve Hawai, Eskimo, Sudan, Omaha, Crow Iroquis olmak üzere altı sistem öngörmüşlerdir. Eskiden evlilikler çoğunlukla aynı sülaleden, aynı köyden ve aynı ilçeden olduğu için herkes birbirinin yedi sülalesini bilir ve tanırdı. Köylerden büyük kentlere ve başka ülkelere göç sonucu aile içlerine ‘yabancı damat’ ve ‘yabancı gelin’ girmesi ile birlikte soy ağacı önem kazanmaya başladı. Bazı kültürlerde kabul gören ‘tek hatlı soy’ en kısıtlayıcı soy çizgisidir. Sadece erkeğin soy çizgisinin izlenmesine ‘babayanlı soy çizgisi”, sadece kadının soy çizgisinin izlenmesine de ‘anayanlı soy çizgisi’ denir. En çok tercih edilen baba ve anne tarafından izlenen iki taraflı soy çizgisine ‘çift hatlı soy’ denilmektedir.”

Bu metin izleyiciye bilgi veriyor ama fotoğraflarla karşılaştırdığımda ailelerin sosyal yapılarıyla ilgili bir bilgi alt metinle izleyiciye sunulmamış. Bu da bize fotoğrafçının zaten başta böyle bir amacı olmadığını gösteriyor, yalnızca kuşaktan kuşağa çocuk, torun genişleyen ailelerin fotoğrafları var.

‘(…) e-Devlet Alt-Üst Soy Ağacı’ sorgulama uygulamasında 1800 yılından daha geriye gidilemiyor. Kayıtlar açılmadan önce ataları hakkında bildikleri ile kayıtlar açıldıktan sonraki bilgilerini karşılaştıran pek çok insan hüsrana uğradı. Hatta kütük kayıtlarını değiştirmeye çalışanlar oldu. Dünyanın her yerinde baskılar nedeni ile insanlar hayatta kalabilmek ve güven içinde yaşayabilmek için dinini, mezhebini, ırkını, geldikleri yeri saklamak zorunda kalabiliyor.”

Burası önemli ama keşke çalıştığı aileleri tercih ederken baskılar nedeniyle dinini, mezhebini, ırkını, geldikleri yeri saklamak zorunda kalan aileleri de görebilseydik. Hiç olmazsa yazılı metinde…

Sonuçta izleyici bu sergiden ne öğrenecek sorusu kalıyor?

Bu soruya tanıtım metninde yanıt olabilecek satırları paylaşabilirim ancak;

“Soy Ağacı Fotoğraf Sergisi’nde yer alan on iki ailenin torunlarının torunları, ataları olan bizleri sadece isim olarak öğrenmeyecek, yayımlanacak katalog ile aile bireyleri hakkında bilgi de edinecekler. Aynı evi paylaştığımız evcil hayvanlarımız da ailemizin birer ferdi olarak fotoğraflarda yer almaktadır. Fotoğraflarımızdan, fotoğrafların çekildiği dönemin nostaljisini de görebilecekler.”

Tabii izleyici fotoğraflardaki ailelerle bir bağ kurabilirse…