Soylu demokratik direnişten kalanlar
KONUK YAZAR : PROF. DR. RONA SEROZAN - ronaserozan@ttmail.com
Taksim'de Gezi Parkı’nda 2013 Haziranı’ndan sonra olup bitenlere Haziran’dan beri kulağımızda çınlayanların dökümüyle başlayalım:
Bir kulağımızda Taksim’de eylemcilerin megafonlarından çıkan sloganlar çınlamakta: "Her yer Taksim, her yer direniş". Parktan yükselen coşkulu başkaca sloganların ve alkışların yanı sıra, geceleri İstanbul semalarını kaplayan "tencere tava" protestoları. Stadyumlardan yankılanan tezahürat. Öteki kulağımızda ise TRT borazanlarından çıkan parazitler var: "Çapulcular, darbeciler, faiz lobisinin maşaları, yabancı güçlerin ajanları" diye damgalamalar. "İstesem, evlerinde zor tuttuğum, aman sabırlı olun denilen bir milyon vatanseverin o yüz bin çapulcuyu bir kaşık suda boğacağı" teraneleri. "Her şeyi polisten beklemeyin, siz de kolları sıvayın" tahrikleri. "Böyle öğrenci ve böyle hoca eksik olsun!" aforozları! "Boyunuzu posunuzu seçim sandığında görelim" demagojileri. "Ayaklar ne zamandan beri baş olmaya başladı" aşağılamaları.
Ya gözümüzden silinmeyenler: gözümüzün birinde; kurulan ücretsiz aşevleri, ücretsiz kitap okunabilen kitaplıklar, yaralılar için kurulan gönüllü tedavi merkezleri, herkesin çadırıyla gelip kalabileceği bir komün alanı, parklarda forumlar, müzik ve oyun gösterileri, eylemcilerin göz altına alınmamaları ve konaklayabilmeleri için kapıları ve ışıkları açık bırakılan evler, ücretsiz ilaç sağlayan nöbetçi eczaneler. İş bırakan emekçiler. Duran adamlar.
Ya öteki gözümüzden çıkmayanlar: biber gazıyla ve TOMA tanklarıyla düşmanca saldırılar, cop darbeleri, yere düşmüş olan mağdurları tekmelemeler, polis otobüslerinde ve daha sonra emniyette gerçekleştirilen işkenceler, ölümler, körlükler, yaralanmalar, sakatlanmalar...
•••
Hareketi (eylemi) küçümsemeyelim: direniş salt bitki (ağaç) katliamına karşı değildir; doğayı (çevreyi) bile pazarlayıp AVM ve Rezidans rantçılarına sunan sisteme, talan ve sömürü düzenine karşıdır. Bu başkaldırma,
a) Bir yandan, tüm değerlerin, bu arada sağlığın, eğitimin, ulaşımın ve doğanın piyasalaştırılmasına, acımasız rantçılığa, yağmacılığa, kapkaççılığa, sömürüye karşı bir başkaldırmadır.
b) Öte yandan da iktidarın polis devleti terörüne ve mezhep odaklı dayatmalarına, bu arada özel yaşam alanlarına müdahalelerine karşı yürekli ve görkemli bir başkaldırmadır.
c) Aynı zamanda anayasal direnme hakkının, sivil itaatsizliğin, siyasal düşünce açıklama, toplanma ve gösteri düzenleme haklarının çağdaş demokrasilere yakışır biçimde yaşama geçirilmesidir.
Acaba bu demokratik ve anayasal direniş bir küçük burjuva, bir orta sınıf hareketi midir; yoksa düpedüz bir işçi sınıfı direnişi midir? Tartışmaya girmeyeyim. Sadece istatistikleri aktarmakla yetineyim: hareketin içinde yer alanların yüzde 58'i ücretli emekçi, yüzde 24'ü öğrenci, yüzde 10'u işsizdir; gerisi orta ve küçük kentsoyludur.
•••
Direnişin tartışmasız pozitif yönlerine gelince: bir kere, toplumu bağlayan korku zincirlerini kırması. Toplumu, 12 Eylül’ün siyasetten uzak tutma (depolitizasyon) sürecinin olumsuz etkilerinden kurtarması. Toplumu silkeleyip siyasal bilince kavuşturması. Toplumu Haziran’dan güdülen bir topluluktan, haksızlıklara direnen, haklarına sahip çıkan bir topluma dönüştürmesi. Sonra, "Komün tadında" dayanışma ve paylaşma hasletlerini pekiştirmesi.
•••
Direnişin bir de tartışmasız tatsız negatif yönleri var. Biber gazından da acı ve göz yaşartıcı bu bilançoyu da unutmamak gerek: Demokratik hukuk devleti sıralamasında zaten düşük olan üçüncü kümedeki konumumuzun daha da aşağılara çekilmesi. Demokrasinin tüm değerlerinin iktidarca hiçe sayılması. Özellikle düşünce açıklama, örgütlenme, toplanma ve gösteride bulunma özgürlüklerinin ayaklar altına alınması. Devlet terörünün ve polis şiddetinin akıl almaz, insaf kaldırmaz boyutlara ulaşması. Sayısı gizlenen çok sayıda ölüm, binlerce sakatlık ve yaralanma. Binlerce gözaltı. Polisin iktidarın kanunsuz buyruklarına körü körüne uyması. Orantısız güç kullanan, eylemci öldüren ve yaralayan polislerin ve amirlerinin cezasız kalmaları. Eylemcilerin çapulcu, vandal, marjinal, faiz lobisi ajanı, darbecilerin ve yabancı güçlerin oyuncağı diye aşağılanması. Hiçbir çağdaş ve uygar ülkede kullanılmayacak bir jargonun kullanılması. Eyleme destek verenlerin tehdit, tecrit ve taciz edilmesi. Eylemcilere karşı taşlı, sopalı, palalı linç tahrikleri. İktidara yakın medyanın sansürcülüğü ve asılsız haberler yayıcılığı. Sayıları 60’a yaklaşan direniş destekçisi gazetecinin, habercinin işlerini bırakmaya zorlanmaları.
•••
Şu bellidir ki "Haziran’dan sonra" artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Ne toplum açısından ne de siyasal iktidar açısından. Bu ülkede hiçbir şeyin değiştirilemeyeceği konusundaki umutsuzluk dağılmıştır. Ezberler bozulmuştur. Bu yönüyle gerçekten bir "milat" sayılabilir Haziran 2013!
Toplumumuza kutlu olsun!
*Bilgi Üniversitesi