İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, İstanbul’a yönelik Pazar açıklaması, İmamoğlu’nun tanımladığı gibi çıktı: Sinek vızıltısı. İsraf sergisi, kayyumlara tepki ziyareti ve yeni hamleleri hedef alan bir blöf. Soylu; İmamoğlu’nun duruşundan duyduğu rahatsızlığı da açık etti: “Politika yapmak isteyebilirsiniz ama önce işinizi yapın!”

Soylu’nun adımlarını “Bağımsız atttığı” tezi, dikta rejimini hafife almak. Bu gücü nereden aldığını anımsatalım. 10 Temmuz 2018’de, Resmi Gazete’de yayımlanan, 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı Sistemi Kararnamesi ile İçişleri Bakanlığı’nın yapısı ve görevleri belirlendi.

Bu adımlar bağımsız mı?

Bunlar yeni baştan özetle şöyle tanımladı: “İç güvenlik kuruluşlarını idare etmek suretiyle, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, iç güvenliği ve asayişi, kamu düzeni ile genel ahlakı korumak…” Bu kısa açıklamada bile hamasetten, bekaya ve ahlak bekçiliğine kadar yeterli ipucu var.

Güvenlik de beka da ahlak da soyut. 1 No’lu ‘Sultanizm’ kararnamesi, bu soyut kavramları, ‘kendi kalıcılığını sürdürmek için’, İçişleri’ne, yani Soylu’ya, daha açığı rejim muhafızına teslim etti. Soylu’yu rejimden ayırmaya yönelik tez, bu kısa resmi özette dahi çürüyor.

Dikta rejiminden aldığı yetkilerini kullanan bakanının geri adım attığı pazar açıklamasında bazı başlıklar da öne çıktı. Soylu’nun ifadeleri öncekilere benzerdi. “PKK teröristlerinin cenazesine katılanlar, onları tedavi edenler var” dedi. Caddelere ‘terörist’ ismi verilmesinden söz etti. ‘Terörü’ yüreklendirenleri uyaracağını söyledi.

Bakan’a sorular

Tam da burada, ‘güvenlik’, ‘ahlak’, ‘terör’ gibi soyut kavramlara ve onların uygulamasındaki çifte standarda değinelim. Soylu’ya kimi hatırlatmalarda bulunup, bu hatırlatmalara sorular iliştirelim.

Henüz haziran ayında, 2014’te IŞİD’e biat eden, sonrasında Ceyş’ul İzze komutanı olan Abdülbasit el Sarut adlı cihatçı, Hama’daki çatışmalarda yaralandı, Hatay’a getirildi ve öldü. Reyhanlı’da binlerce kişinin katıldığı cenaze sonrası tekbirlerle Suriye’ye gönderildi.
Neden bu cenazeyi gündem yapmadınız, 3 ay önce görevde değil miydiniz?

El Sarut yaralı getirildiği Hatay’daki hastanede tedavi edilmeye çalışıldı. Esas olarak cihatçı tedavileri, 2013- 2016 yıllarında yoğun şekilde Türkiye gündeminde kaldı. Belgelendi, fotoğraflandı.

O dönemde önce MKYK üyesi ve AKP Teşkilatından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, ardından da vekil oldunuz. Bu tedavilere neden sesiniz çıkmadı?

Bir ay önce yaptığımız haberde şu satırlar yer alıyordu: “Telabyat’a gümrük kaydı ile geçen tıbbi malzeme sevkiyatı belgelendi. 2015 tarihli belgede malzemeler, ‘Medical Relif For Syria’ (Suriye İçin Tıbbi Yardım) etiketi ve ‘Antakya 00408’ irsaliye numarası ile listelenmiş. Location Warehouse (İlaç Deposunun Yeri) ibaresinin karşısında ‘Serinyol Warehouse’ yazıyor. İçlerinde ‘morfin’ bile olan ilaçlar Antakya üzerinden Telabyat’a geçti…”

Bu habere ilişkin bir soru önergenize rastlamadık. Biz görmemiş olabilir miyiz?

Türkiye’nin de ‘terör örgütü’ kabul ettiği El Kaide’nin kurucularından ve ideologlarından Abdullah Azam’ın, İstanbul, Ümraniye ilçesi, Dudullu semtindeki caddede ismi hala neden duruyor? Bunu değiştirmeyi düşünüyor musunuz? Geçen yıl cadde adının, İBB meclisinde ‘Şehitler ve Gaziler Caddesi’ olarak değiştirilmesi teklifinin AKP oylarıyla reddedildiğini biliyor musunuz? AKP Ümraniye Belediye Başkanı’na herhangi bir talimat verdiniz mi ya da kayyum atayacak mısınız?

Dünkü ifadelerinizde olmasa da… ‘Ahlak’ konusunu da kapsayan görev tanımınızda yer aldığı ve sık sık bu konuya da el attığınız için ekleyelim.

Ahlaki uygulamalarınız LGBT-İ bireylerin onur yürüyüşlerine müdahale etmekten mi ibaret? Tarikatlardaki çocuk tecavüzleri İçişleri Bakanlığı’nın ‘ahlak mevzuatı’ kapsamına girmiyor mu?

Biz her bir ifadenizle örtüştürdüğümüz bu sorulardan yüzlerce daha çıkarabiliriz. Peki, siz herhangi birini yanıtlayabilir misiniz?