73. Gün…

İşgal Hükümeti 73 gündür iş başında. Halkların vermediği yetkiyi gasp edip kullanan bir Yürütme söz konusu.

BirGün’de İbrahim Kaboğlu yazdı; 7 Haziran seçimlerinin ardından istifa eden ve yeni hükümet kuruluncaya kadar göreve devam eden 62. Hükümet için sıkça “geçici hükümet” deyimi kullanılır. Doğru, geçici; ama bu kavram, anayasal değil. Bu nedenle, “müstafi-çekilmiş-hükümet” demek uygun düşer. Görev ve yetki bakımından; müstafi hükümet, “işgüder hükümet” olarak da adlandırılır. Bunun anlamı, kamu hizmetlerinin sürekliliğinin aksamaması için günlük ve kısa vadeli icraatla yetinmesi.

Müstafi, yani işinden çekilmiş / istifa etmiş bu hükümet günlük icraatlar ile yetiniyor mu?

Ne gezer!..

Komşu ülkelere silahlı müdahale kararı gibi yetki almış hükümetler için bile parlamentoya getirilmeden zor alınabilecek bir kararı gözünü kırpmadan alıveriyor.

Kamu emekçilerine yönelik toplu pazarlık(!) çalışmalarını yürütüp ücret düzenlemelerine karar verebiliyor.

Sayısı neredeyse bine varan üst düzey atamayı rahatlıkla yapabiliyor.

Yürütme konusunda tescilli hükümet, çoğu rant amaçlı yirminin üzerinde karara imza atabiliyor.

Sonra neymiş; “Geçici Hükümet”miş. Bal gibi “İşgal Hükümeti” işte…

Soma Davası devam ediyor. Dünkü duruşmada da değişen bir şey olmadı. Sistem sermayeyi koruyor, hukuk kullanılıyor. Madencilerin acıları hâlâ taze iken bu göstermelik duruşmalardan sonuç çıkmayacağının bir başka işareti de yine bu işgal hükümetince verildi. 04 Ağustos 2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararname ile; “grizu gazı ve/veya yanıcı gazlar veya tozlar nedeniyle muhtemel patlayıcı ortama sahip yeraltı kömür ocakları ile bu tip madenlerin yerüstü tesislerinde bulunan teçhizat ve koruyucu sistemlerden, ‘Muhtemel Patlayıcı Ortamda Kullanılan Teçhizat ve Koruyucu Sistemler ile İlgili Yönetmelik (94/9/AT)’te belirtilen 1. Grup Teçhizat kategorisine uygun olarak sertifikalandırılmamış olanlar en geç 31/12/2019 tarihine kadar anılan Yönetmelik hükümlerine uygun teçhizat ve koruyucu sistemlerle değiştirilir” düzenlemesi yapıldı.

Bu ne anlama geliyor? Şu anlama geliyor: Madenlerdeki katliamlardan sorumlu işverenler maliyetleri artıracak her türlü karara karşı çıkıyorlar ve müstafi hükümet de madenci mezarlarını çiğneyerek ve yeni ölümlere kapı açarak maden patronlarına boyun eğiyor. Bunu da, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer ağzından şöyle itiraf ediyor;

“Madenlere geçiş süreci verdik. Çünkü bu konu maden ocaklarında çok temel bir konu haline geldi.”

Maden ocaklarında madenci yaşamından daha temel, daha önemli bir konu olabilir mi? Oluyormuş demek. Bunu adı katliam değil mi? Bunu gerçekleştirene katil demezler mi?

Sonra “Katil” dedin diye işgalcilerle mahkemelik oluyorsun.

“İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir Anayasa ile netleştirilmesi, kesinleştirilmesidir” diyen Erdoğan ve şürekâsına göre fiili durum yaratılmış ve sistem değişmiştir. Baştan beri söylemeye çalıştığımızda bu işte; ortada bir fiili durum var.

Ancak, “sistem değişti” lafzı tabanındaki, o %41 içindeki siyasal İslamcı vatandaşı kandırmaktan öte bir anlam taşımıyor. Var sayalım ki sistem değişmiş ve ülke siyasal İslam kurallarına göre yönetiliyor olsun. Eyy, büyük çoğunluğu ayın sonunu zor getiren İslamcı vatandaşım, senin için ne değişti? İşsizlik son 3 yılda %40 arttı, dolar 3 liraya ulaştı, benzin başta olmak üzere her şeye zam, kukla sendikanın talebinin yarısı kadar bile maaş zammı çok görüldü, işliklerde, fabrikalarda, madenlerde evlatların, eşin, kardeşin ölüme gönderilmeye devam ederken senin için ne değişti? Çocuklarının cenazeleri birer birer kapına gönderilirken, “Ne mutlu şehit ailelerine” diyerek geride kalanları da mutluluğa çağıran, ancak kendi çevresinden bu mutluluğu esirgeyenler dahil ve senin makus talihin dahil, bu ülkede hiçbir şey değişmedi.

Özetle; işbu yazının uzunca başlığına bir kez daha bak ve inan ki umut kurtarıcılarda değil, çok uzakta da değil; senin, benim elimde…