“Devlet bu katliamın nedeni, devlet bu katliamın faili. Yargılanması gereken sadece Soma A.Ş. değildi ama bu sesi duymak istemediler, bizim orada, bunu konuşmamızı istemediler.” Bu sözler, bir savunmadan. Ya da belki “yargılama” demek daha doğru olur. Halkın Hukuk Bürosu’ndan avukatların toplam 159 yıldan fazla ceza aldığı davada, sanıklardan Aycan Çiçek avukatlık pratiklerini anlatırken, Soma’dan böyle […]

“Devlet bu katliamın nedeni, devlet bu katliamın faili. Yargılanması gereken sadece Soma A.Ş. değildi ama bu sesi duymak istemediler, bizim orada, bunu konuşmamızı istemediler.”

Bu sözler, bir savunmadan. Ya da belki “yargılama” demek daha doğru olur.

Halkın Hukuk Bürosu’ndan avukatların toplam 159 yıldan fazla ceza aldığı davada, sanıklardan Aycan Çiçek avukatlık pratiklerini anlatırken, Soma’dan böyle bahsediyordu. (Aycan’a 9 yıl hapis cezası verildi.)

Neden mi Soma Katliamı’ndan bahsediyordu?

Beş yıl önce Soma’ya gittiğimde, hatta otobüsten inmemden kısa süre sonra yaptığım ilk haber, avukatların dövülerek gözaltına alınmasıydı. O gün ve sonrasındaki günler sık sık dövüldüler. Orada yaptıkları avukatlık da, haklarındaki iddianamede suçlamaya dönüştü. O sebeple de duruşmadaki konuşmalarında Soma’dan bahsettiler.

Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı, Avukat Selçuk Kozağaçlı karşılaştığı sayısız gözaltılardan birinde, odada yalnız kaldıkları polis amirinin kendisine “Bu Soma’da yaptığınız işe çok saygı duyuyorum, ne olacak o işin sonu?” diye sorduğunu anlattı. O da amire, “Ne olacak, dosyayı çok iyi bilen heyeti sürgün ettiniz, yerine bu konularda ne düşündüğü belli bir mahkeme başkanını getirdiniz. Şimdi avukatlarını döve döve gözaltına alıyorsunuz, ne olur sence?” dediğini anlattı.

Hakikaten de öyle oldu, 301 işçi öldü, beş yıl geçti, maden sahipleri dışarıda, Selçuk içeride. (Kozağaçlı hakkında 11 yıl 3 ay hapse hükmedildi.)

Avukatken sanık kürsüsüne çıkarılanlardan Ebru Timtik de, övülerek anlatılan bir olayın, aslında gerçekte ne olduğunu açıklamıştı:

“Bu halleri sempatik bulanlar var. Ambulansa bindirilirken Soma işçilerinden biri, ayaklarındaki çizmeyi çıkartmak istiyor. Kameralar bunu çekiyor, o kadar hoşlarına gitti ki bu durum… Çekiyorlar ve ‘ne kadar kibar olduğunu, insanlarımızın ne kadar düşünceli olduğunu’ anlatmaya çalışıyorlar. Hayır, bu bir düşüncelilik örneği değil, kendini layık görmüyor o insan. İşte faşizmin yarattığı insan tipi bu.”

Ve o ambulansın, işçinin çizmesinden değerli olmadığını söylemişti. Medyada övülen o davranışın, alkışlanacak değil değiştirilmesi gereken bir bakış açısı olduğunu anlatmış, “Nietzsche’nin köle ruhu dediği bu hal, gerçek bir hal” demişti. (Ebru’ya da 13 yıl 6 ay hapis cezası verildi.)

Yargılanan avukat Behiç Aşçı da reddi hâkim talebinde bulunurken, mahkemeye şu soruyu sormuştu: “Evet Soma Katliamı davasına müdahale var. Davaya Erdoğan müdahale etti. Bizim de bir müdahalemiz olmuşsa bundan gurur duyarız. Ama tanığa neden Soma’yı sordunuz? Patronlarıyla bir ilişkiniz var mı?” (Behiç Aşçı’ya da 12 yıl hapis…)

Onların hapis cezaları infaz edilirken, hakkında 15 yıl hapis cezasına hükmedilen, şirketin yönetim kurulu başkanı Can Gürkan kararla birlikte tahliye edildi.

Avukatlar buna ne derdi?

Herhalde, duruşmada ne dedilerse onu:

“Söz verdik biz o gün, maden işçilerine söz vermiştik. Maden işçilerine destek oldu diye tutuklanan üniversite öğrencilerine söz vermiştik. Kınık halkına söz vermiştik, Soma halkına söz vermiştik, Ege halkına söz vermiştik. Evet, Türkiye halklarına söz veriyoruz, halkın avukatlığını yapmaya devam edeceğiz.”