Şimdi bu yazı nereden icap etti diye sorabili

Şimdi bu yazı nereden icap etti diye sorabilirsiniz. Nedeni şudur: Her hafta cuma günü bir bölümünü işgal ettiğim Birgün, son günlerde epey bir yıpratıldı. Açıkçası sendeledi. İnternet üzerinden yazılıp çizilenlere bakılırsa, eğer aldığı darbeler sonrasında yığılıp kalırsa, epey bir sevinen olacak gibi görünüyor. İşin asıl üzücü tarafı bu bence. Gazetede neler olup bittiğini bütün yönleriyle bilmediğim için yorum yapma hakkını kendimde bulmuyorum ama ben daha çok ellerini ovuşturarak gazetenin teslim bayrağını çekmesini bekleyenlere şaşırıyorum. Gazeteye dair bildiğim tek şey şu: Bir türlü çözülemeyen ekonomik sıkıntılar emek veren herkesi epey bir bunaltmış durumda. Yaşanan kimi gerginlikleri ve istifaları buna bağlamak lazım. Herkesin kendi durduğu yerden haklı olduğu tuhaf bir süreç bu. Ancak, işi “Siz zaten devrim de yapamadınız” raddesine taşıyanlar çıktı ki, bu, kabul edilmeyecek tek nokta olarak kayıtlara geçti.

Konumuz Birgün değil. Bugün, Demokrat gazetesinden dem vuracağız. Demokrat’ı anlatırken, Birgün’e dair kimi sonuçlar çıkaran olursa, itirazım olmaz elbet. Şimdilerde “devrim yapamamak”la suçlananlar, vakti zamanında, Demokrat isimli günlük bir gazete çıkartmışlar, bunun için tüm olanaklarını seferber etmişlerdi. Demek, memleketin ahvali böyle bir gazeteye ihtiyaç olduğunu gösteriyordu. O yıllarda aydınlar, gazeteciler sokak ortasında vuruluyor, faşist terör gizlenmeye çalışılarak kamuoyu yanlış yönlendiriliyordu. O halde günlük bir gazete çıkarılmalı, tek taraflı propagandaya dur denilmeliydi. Yalnızca doğruları yazması bile yeterliydi, gazetenin.

Bu işin başına geçebilecek bir isim vardı: Dursun Akçam. Bir gece vakti Oğuzhan Müftüoğlu, Dursun Akçam’ın Küçükesat’taki evinin kapısını çaldı. Anlattı nasıl bir şey yapmak istediklerini. Dursun Akçam, o günkü faşist terör ortamında risklerle dolu böyle bir öneriyi hemen hiç tereddüt göstermeden kabul etti. Dursun Akçam o konuşmadan sonra evini, barkını bırakıp, yollara düştü, tıpkı yüzlerce gazete çalışanı gibi. Para pul işleri nasıl çözülüyordu, kim ne kadar maaş alıyordu, maaşlar zamanında veriliyor muydu? Bugünküne benzer ekonomik sıkıntılar yaşanıyor muydu? Ne yer ne içerdi gazete çalışanları, kağıt parası, mürekkep parası nasıl tedarik ediliyordu, sormak ihtiyacı hissetmedim.

Zorlandıkları biliniyor. Ekonomik zorlukların ötesinde, faşist terör dalgası altında ve sıkıyönetim koşullarında gerçekleri yazmaya çalışıyor gazete. Kelle koltukta hepsinin. Gazeteci kimliklerinde Demokrat muhabiri olduğu bile yazılmıyor; gazete yönetimi böyle bir karar alıyor.

70 ortaklı bir şirket kuruluyor. İşin başına Dursun Akçam getiriliyor. Aslan Başer Kafaoğlu, Emil Galip Sandalcı, Gülten Akın’ın da aralarında bulunduğu pek çok aydın, gazeteci, sanatçı kurucu oluyor, yazı yazıyor. Demokrat’ın yayınları kimi çevreleri rahatsız ediyor. Faşist terörün, hukuksuzluğun üstüne gidiyor, işkenceyi, işkencecileri deşifre ediyor. Gazete, logosunun solunda elektrik işkencesinde kullanılan bir manyetolu telefon aletinin fotoğrafına yer veriyor ve aylarca “Bu nedir” diye soruyor. Mehmet Ali Ağca’nın askeri cezaevinden kaçırılışı ayrıntılarıyla yazılınca sıkıyönetim kararıyla Ankara sınırları içine satılması yasaklanıyor. Dağıtım ağı felç oluyor, zor günler geçiriliyor.

DEMOKRAT’IN ŞEHİDİ
21 yaşında, çiçeği burnunda bir gazeteci Recai Ünal. Demokrat’ta çalışıyor, adliye polis muhabirliği yapıyor. Nasıl bir gazetede çalıştığını, faşist terörün her an kendisine ulaşacağını biliyor, ama orada olmak gerektiğinin de bilincinde. Bir gazete düşünün ki, çalışanları işe gelip giderken saldırıyla karşı karşıya kaldıklarında neler yapabileceklerini önceden planlıyorlar. O günlerde faşistler çuval cinayetleriyle korku salıyorlar ülkeye. Demokrat’ın muhabirleri kaçırılmaya karşı şöyle bir önlem düşünüyorlar: Var güçleriyle direnecekler, ateş falan açan olursa, ona bile razı olacaklar. Tanık bırakmak gerektiğini düşünüyorlar. Ya da kim bilir, sokakta uğrayacakları bir saldırıdan yaralı kurtulma şanslarının olabileceğini hesap ediyorlar.

Bir gün, Recai, İnci ve İnci’nin bir kız arkadaşı işten çıkıyor ve otobüse biniyorlar. İki arkadaş Fatih’te iniyor otobüsten. Recai iki durak sonra inecek. Bölge çuval cinayetleriyle ünlü. Recai’nin indiği durağın yanında Fatih Emniyet Amirliği var. Yolun karşısında ise MHP ilçe binası. İndiği durakta kaçırılıyor Recai. İşkence ediliyor ve öldürülüyor. Cesedinin bulunduğunu Karagümrük Polis Karakolu bildiriyor gazeteye, ‘gelin alın’ diyor telefondaki ses. İsmail Hakkı Parlak, Recai Ünal’ı öldürmekten yargılanıyor. Fransa’ya kaçıyor. Zamanaşımına uğruyor dava. İsmail Hakkı Parlak, Türkiye’ye geri dönüyor, soyadını değiştiriyor. İsmail Hakkı Cerrahoğlu ismiyle 1999 seçimlerinde MHP’den milletvekili seçiliyor.

Günlük gazete çıkartmak pek kolay bir iş olmasa gerek. Her dönem değişik sorunlar baş gösteriyor. Can Yücel kadar iddialı olmak zor ama bizi 2,5 gazeteli bir hayata mahkûm etmeye kalkışanlara itirazımız var. Dün Demokrat bu itirazın ifadesiydi, bütün sıkıntılarına karşın bugün de Birgün.

Demokrat
26 Aralık 1979 tarihinde yayın hayatına başladı. 12 Eylül 1980’de kapatıldı. İlk sayısında okura şöyle sesleniyordu: "Böyle bir ortamda tüm gerçek demokratlara büyük görevler düştüğüne inananlar, sınırlı olanaklarını birleştirerek ‘Halkın Gazetesi Demokrat’ adlı bir günlük gazete çıkarmaya, basına egemen kılınmak istenen tek yanlılığın zincirini kırmak için mücadele etmeye karar vermişlerdir.''

Başladık bi bitirdik
Biz insanlık adına yazıya başladık
öyle Demirel Bey gibi,
Bülent Bey gibi değil
biz, Ortaokulun ikinci sınıfında
sınıf değiştirmeye karar verdik
mason Mon-ton-son-u,
sonu çıkmayacağını gördüğümüzden
reddettik.

Bu memleketi seviyorum...
bu memleketin insanlarını seviyorum
onun için yazıyorum
onun için düşünüyorum
düşündüğüm için yazıyorum
onun için de ölene dek beni kimse
durduramaz
yazı, benim yazgım, yani kaderim
beni tehdit etme yanlış!
çünkü ben bu düzen denen ana yanlış’ı
ortadan kaldırmaya kalkmışım
beni ortadan kaldırmakla,
benim yanlış’ı ortadan kaldırma
kararımı,
günümüzde milyonlarla paylaştığım
kararı
temyiz'e yollayamazsınız

Biz söz gerillası yapıyoruz
sıkıysa durdurun!
Can Yücel
5 Eylül 1980, Demokrat