Şimdi en fazla alkış alan özdeyiş bu; Söz konusu olan vatansa gerisi teferruattır! Bunu dedikten sonra, “teferruat” diye en temel tercihler noktasında bir dayatmaya gidilebiliyor. Erdoğan’a karşı, vatanı kurtaracak olanın Gül olduğu düşünülebiliyor ve “Gül’ün dikenleri” teferruat olarak sunulabiliyor.

Adını gündeme getirenlerin çokluğunu ve adaylık ihtimalinin Cumhuriyet’e manşet olabilmesini terazinin bir kefesine koyduğunuzda; diğer kefede Cumhurbaşkanlığı performansının her şeyi onaylayan “noterlik” olması, atadığı rektör ve bürokratların Fethullah bağlantısı, demokratlığının internet yasağını onaylamak düzeyinde kalması bir yana, bir de onu işaret edenlerin “şöhreti” var!

CHP tabanının, hatta en tepenin hemen altından itibaren herkesin itirazına/açıklamalarına rağmen, CHP’lilerde Gül’ün ortak aday yapılmaya çalışıldığı endişesi var! Şimdilik, Akşener’in adaylıkta ısrarı endişeli CHP’lileri rahatlatıyor.
Söz konusu olan vatansa ve bunu diyenler vatanı kurtarmayı Erdoğan’dan kurtulmakla eşitliyorlarsa, Gül’ü ortak aday yapmanın ilk turda kaybetmek olabileceğini düşünsünler. Düşünüp çevrelerine de bakarlarsa, Gül’ün kaybettireceğini görebilirler.

Söz konusu olan vatansa, bütün muhalefet öznelerinin öncelikle vatanı kurtarmaktan ne anladıklarına dair bir manifestoda, asgari bir “vatan kurtarma reçetesi”nde, anlaşmaları gerekir. Her bir aday, Erdoğan karşısında kendisinin kazanması durumunda ne yapacağı konusunda topluma bir taahhütte bulunmalı, şimdi bütün vatandaşlar da onları bu taahhüde zorlamalıdır.

Söz konusu olan vatansa, aday çıkarabilen her parti ve çevre, kendi içinden, öncelikle kendi tabanının, bir adım sonra da kendi dışındakilerin kucaklayacağı en uygun adayı çıkarabilmeli.

Bütün partilerin tabanlarını ve örgütlerini maksimum enerjiyle çalıştıracak, hatta Hayır Kampanyasının partisiz ama çok etkili çevrelerini aynı dinamizmle koşturabilecek, katılımı da en üst noktaya taşıyacak olan budur.

Katılımın düşmesinin “Cumhur İttifakı”na yazacağı ortada. Bir o kadar kesin olan da, Gül’ün ortak adaylığının katılımı düşüreceği, Hayır Kampanyasının dinamik partisiz çevrelerini pasifize edeceği, CHP örgütlerinin de gönülsüz çalışmasına yol açacağıdır.

Bunun, seçim öncesinde olmasa bile sonrasında CHP’de bölünmelere gidecek bir fırtınaya yol açacağı da kesin. Söz konusu olan vatansa deyip, attığınız adımla vatanla birlikte kendinizi de yok etmek riski var. Sanırım CHP bunu görür!
HDP ve Kürt seçmen tarafından Gül’e bir kredi açıldığı da ortada. Kürtler o krediyi, Cumhurbaşkanı seçildiğinde Diyarbakır’a giden Gül’ün, daha önce hiçbir cumhurbaşkanı yapmamışken belediyeyi ziyaret etmesiyle, bütün Cumhurbaşkanları askeri tesislerde kalırken onun otelde kalmasıyla açmışlar ve şimdi de “Akşener mi Gül mü, Kesici mi Gül mü?” gibi tercihlerle karşı karşıya kaldıklarında tabanlarının Gül’e yöneleceğini söylüyorlar.

HDP penceresinden bakanlar, bu seçim öncesi, tarihlerinde hiç olmadığı kadar uzlaşmacı bir noktaya gelmiş olmalarına karşın, CHP’nin “HDP’ye yakın durursak bizi döverler” refleksiyle kendilerine sağ partilerden daha uzak durduğunu görüyorlar. “Böyle davranılırsa, yerel seçimlerde ne yapacaklar?” diyerek, İstanbul gibi kentlerdeki Kürt seçmen potansiyelini anımsatıyorlar.

Bu, CHP adayının sadece milliyetçi ve muhafazakâr seçmeni değil, Kürt seçmeni de kucaklayabilecek bir isim olması gerektiğini ortaya koyuyor.

Sosyalistlerin birkaç gün içinde 100 bin imzayı toplayıp bir aday gösterebilmeleri artık çok zor. Ancak, bunu verili koşullara, zamanın kısalığına vb. bağlayıp, sorumluluktan kaçmak mümkün değil. Seçimin erkene alınacağı tespiti aylar önce yapılırken, bu ihtimale dönük ciddi ve somut adımlar da atılabilmeliydi.

Her şeye karşın, sağdan sola, demokrasi ortak paydasında buluşabilecek muhalefetin önünde önemli bir fırsat var. Söz konusu olan demokrasi ise örgütsel egolarımız teferruattır diyebilir ve bir manifestoya bağlı olarak ikinci tura kalacak adayı desteklemekte anlaşabilirlerse…