Sözün gücünü ‘Dil, kılıçtan daha keskindir’ deyimiyle anlatmışlar. Sözün ağırlığını, saygınlığını, güvenini, sevgisini, adaletini ve vicdanı anlatan daha çokça deyim var.

Ama artık söz öldü, söz hükümsüz kılındı. Söz artık güçsüz ve cılız. Şimdi zalimler, savaş severler, silahlar ve bombalar konuşuyor ve onların sözü olmadığı için daha çok gürültü çıkartıyorlar. Yani ‘dil’ bugün ‘kılıçtan daha keskin’ değil. Artık kılıç, dilden keskin!

Söz deyip geçmeyin. Söz sorumluluktur, samimiyettir, barıştır ve sevgidir. Söz, insanlar ile ülkeler arasındaki duvarları ve sınırları kaldıran anahtardır; zindanları özgürleştiren, savaşları susturandır. O nedenle silah ve şiddet söze karşıdır.

Eskiden söz tartılarak dile gelirmiş. Sözün, insana ve onun haklarına karşı sorumluluğu varmış. Adaletin ve hak yolunun rehberiymiş. Hakikatler onunla ulaşırmış insana...

Söz mazlumun dilinde barış türküsü, zalimin dilinde savaş gürültüsü olmuş.

Söz bu. Kah zalimin zulmüne isyan eden çığlıkta kah adaletsizliğe karşı hak diyenlerin vicdanında yer edermiş.

Söz bu; kin, kibir, fesat, kıskançlık, bencillik, kötülük, çirkinlik, karanlık, düşmanlık, şiddet ve savaş karşısında sevginin, barışın ve paylaşmanın dili olmuş.

O nedenle önce muhabbet varmış. Söz ise muhabbetin aşı imiş. İnsan ‘muhabbetten alırmış gıdasını.’ Çünkü insanileşmeye giden yolu aklın ve kalbin sözü gösterirmiş.

Söz sahibiyle özdeşlemiştir. Bir Fransız atasözü bu özdeşleşme için “İnsanlar, söylemedikleri sözlerin efendisi, söyledikleri sözlerin kölesidir” demiş. Çünkü söz bağlayıcıdır. Söz bizi insanlara, düşüncelere, değerlere ve hakikatlere bağlayandır. Oysa söz, siyasetçilerin ağzında kirlendi. Dün söylenmiş söz, bugün kolayca inkar edilen yalana dönüştü.

Oysa söz değiştirendendir. Söz adaleti kurandır. Söz insanileşmenin devrimidir. Söz aşktır.

Söz, kendisi olabilmeyi başaranların özünde halen yaşayandır. Sözün erdemi özgünlüğü onu dışa vuranın özgürlüğünden gelir. Dine, devlete, sultana, lidere, patrona tutsak insan özgür değildir. Düşünceleri, ruhu ve söz başkalarınca kontrol ve işgal altına alınmışların sözü öz değildir. O başkalarına hamallık yapandır, köleleşendir, galeyana getirilendir, tahrik edilendir, savaştırandır, öldürtendir...

Söz, özgür aklın, vicdanın, düşüncenin ve insan sevgisiyle dolu bir kalbin ürünü olmalı. Söz böylesine bütünlüklü bir ifadedir. Yaşamın kendisi ve eylemidir. Öz ile sözün eylemiyle hakikate kavuşmaktır.

Söz tarihmiş, dünü bugüne, yarına taşıyan. İnsandan insana köprü kuran ve yol açan söz yoluymuş.

Söz satılmayan, boyun eğmeyendir. Söz zalime teslim olmayan ve direnenlerin manifestosudur.

Söz artık yaralı... Kalbin dilinde kelepçelenmiş... Söz gücü ve derinliği çok gerilerde kalmış.

Bugün hakikatin sözü yasaklı... Sahtesine yol açılmış...

Söz artık inanılmaz, ‘nabza şerbet’ ve yalancı olandır. Cahil meclisin lakırdısı ve dedikodusu.

Söz insanlar arasındaki yolu kapatan barikata dönüşmüş.

Facebook sayfalarının, sevgi ve samimiyetten arınmış ‘kopyala, yapıştır’ reklamıdır. Söz artık okunmadan ‘beğenilen’ yazıdır.

Söz siyasette, medyada ve ticarette hakikatin ağır yükünü taşımaktan aciz, üç kuruşa satılık ‘iletişimdir.’

Akıl tarlasına ekili bilginin kalp üzerinde dile gelen söz ve onun muhabbeti ölüyor. Söz cemalden cemale, gözde göze, kalpten kalbe, akıldan akla değil, e-postadan e-postaya, Whatsapp’tan Whatsapp’a, Facebook’tan Facebook’a, Mesenger’den Mesenger’a..

Eskiden söz ‘okunacak en güzel kitap insanı’ okurdu. Bugün insanın canına okuyor söz.

‘Can cana, cemal cemale’ değil, 5 inç ekranlı camdan cama konuşmaya başladı söz... Söz artık tartışmadaki Arslan ve Tilki’ye, avcı ile avına dönüşmüş.

Söz, dün cana, ruha dokunur ve gözlere tebessüm veren ışıktı.

Söz artık maskeli, gizemli, ‘nickname’ olan ötekidir. Evde ve ailesinde fakirleşip, camların sanal dünyasında zenginleşendir.

Söz ailede muhabbetsizlik, yuvalarımızdaki yeni Kerbala’mızdır. Çocuklarımız ve eşlerimizle otel odaları gibi kullanılan evlerdeki iç ve cam ekran dünyalarına kapanmalardır.

‘Söz ölmedi’ diyenler de var... İnadına sözün gücünden yanalar.

Silahların, bombaların savaş ve ölüm gürültülerini yenecek, barışın diliyle sözlerini söylemeye devam ediyorlar. Tutuklamaları, baskıları, cezaevlerini göze alarak, ‘önce sözün gücü’ diyorlar.

Onlar Gezi’deler. Çok dilliler, çok kültürlüler, çok dinliler, çok renkliler. Bir arada ve birlikte söylenecek renkli renkli ve sevgiyle yoğrulmuş sözleri ile başarabileceğine inanıyorlar. Onlar HES’lere karşı yeşilin sözü.

Söz, ırksız, dilsiz, dinsiz, mezhepsiz, cinsiyetsizdir. Söz, hepimiziz.

Söz hak ve adalet aramanın yoludur, eşitliktir, barıştır.

Söz her şeyden önce insandır, yaşam hakkıdır.

Mazlumun sözü bu, susmaz, bükülmez, satılmaz, ihanet etmez, maskelenmez..

Söz bu.. Söz öldürülmez...

Vicdan bu onca ölümlerin, gürültülerin, şiddetin, savaşın, tek adamlık iktidar, başkanlık referandumu, iktidar hırsları ve şiddet ve silahtan beslenenler için olduğunu görmektedir.

Söz bu...

Ölmedi...

Son söz der ki; Kanı kan, ölümü ölüm değil, aklın, vicdanın sevginin sözü durdurur...