Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Ses benzerlikleri dolayısıyla birbirine yakın duran, ancak eşanlamlı olmayan kimi sözcüklerin yanlış kullanımıyla ilgili örnekleri irdelemeyi bu hafta da sürdürüyoruz.

Anadil-anadili
Bu iki kavram sıklıkla birbirine karıştırılıyor. Daha çok gazetelerin köşeyazılarında görmeye alışık olduğumuz “anadil-anadili” karmaşasıyla şimdi bir de Dil Derneği’nin yayın organı Çağdaş Türk Dili dergisinde karşılaşınca şaşırmadan edemedik. Derginin Şubat 2017 sayısında yayımlanan Özgen Acar’ın yazısının başlığı, “Ana Dilimiz mi, Yoksa Devşirme Dilimiz mi?”

İnsan bu başlığı görünce, ister istemez, “Bizim bir de yavru dilimiz mi var?” diye sormadan geçemiyor.

Daha önce Feyza Hepçilingirler ve Necmiye Alpay arkadaşlarımız da değinmişti bu konuya. Ben de birkaç kez yazmıştım. Demek ki yeterli olmamış. Bir kez daha belirtelim:

“Ana dil”, temel dil demektir. Bir başka deyişle, “içinden yeni diller türemiş kök dil”dir. “Anadili” ise insanların anasından öğrendiği dildir. Türkçe Sözlük’teki tanımıyla söylersek, “İnsanın çocukken anasından, evindekilerden ve soyca bağlı olduğu topluluktan öğrendiği dil...”

Besbelli ki Özgen Acar’ın sözünü ettiği dil, “ana dil” değil, “anadili”dir. Ama sözcük hem başlıkta hem yazı içinde böyle yazılınca anlam kaymasına uğruyor. Hadi köşeyazarları neyse de, Dil Derneği’nin dergisinde hiç olmaması gereken bir yanlışlıktan söz ediyoruz. Üstelik dergideki ilk yanlış da değil bu. Çağdaş Türk Dili dergisinin Aralık 2010 sayısındaki “Ana Dil Dersleri Karnede Yer Almalı” başlıklı haberde de aynı yanlış kullanımı görüyoruz…

Kabul etmeliyiz ki, kurum dergilerinin dili daha özenli olmak zorunda. Çünkü orada yapılan bir yanlışlık, yalnız yazanı değil, yayın sorumlularını da bağlar. Nedeni açık: Bu tür yayınlara gönderilen yazılar, uzman kişilerin denetiminden ve onayından geçtikten sonra yayımlanır.

Tabii bu sözümüzden, köşeyazarlarının dil yanlışlarıyla yol açtıkları kavram karmaşasını hoş gördüğümüz anlamı çıkarılmamalı. Onları zaten her yazımızda eleştiriyoruz. İşte “ana dil” ile “anadili” sözcüklerini birbirine karıştıran özensiz birkaç yazarımızdan yanlış kullanım örnekleri:

-“Anadilde eğitim hakkına kapıyı kapatırsanız, başörtüsü konusunda da adım atamazsınız…” (Cengiz Çandar, Radikal, 23 Ekim 2010)

-“Anadil ve Çevre Kirliliği”, Mehmet Basutçu, Cumhuriyet, 21 Nisan 2012, “Kültür” sayfası.)

Çözmek-çözümlemek
Çağdaş Türk Dili dergisinden bir alıntı:

“… sorunların çözümlenememesi kalıcı yıkımlar yaratacaktır.” (Ahmet Kocaman, “Dil Devriminin 80. Yılı Üzerine”, ÇTD, Temmuz 2012, Sayı: 293)

“Çözüm”; bir sorunun çözülmesinden alınan sonuçtur.

“Çözmek”; düğümlü, bağlı ya da sarılı bir şeyi açmak, bir sorunu belli öğeler yardımıyla ortaya çıkarmak, eski deyişle “halletmek”tir.

“Çözümlemek” ise bir şeyi analitik yöntemle irdelemek, incelemek, anlamı ve niteliği anlaşılamayan bir konuyu açıklayıp sonuca bağlamak, yani “tahlil etmek”, “analiz etmek”tir…

Bu durumda, yukarıdaki alıntıda geçen “çözümlenememesi” sözcüğünün yerinde kullanıldığını söyleyemeyiz. Doğru sözcük, “çözülememesi” olmalıydı.

Deney-deneyim
Türkçe Sözlük’teki tartışmalı açıklamalardan biri de “deney” ve “deneyim” sözcüklerinin tanımıyla ilgilidir. Sözlüklerde “deney” sözcüğü, “Bilimsel bir gerçeği göstermek, bir yasayı doğrulamak, bir varsayımı kanıtlamak amacıyla yapılan işlem” diye açıklandıktan sonra, yanına “tecrübe” diye yazılmış. “Tecrübe” için de “deneme, sınama, deneyim” karşılıkları verilmiş.

Oysa “deney” ve “deneyim” sözcükleri birbirinin eşi değildir. “Deneyim”, bir insanın yaşam boyu edindiği ve içselleştirdiği bilgilerin tümüdür. “Deneyimli insan” denir ama “deneyli insan” denmez. O nedenle de aşağıdaki örneklerde geçen “deneyli” sözcüğü, yerine oturmamış görünüyor:

-“bir deneyli geçmişi aldın geldin yeniyi güzel boyadın” (Turgut Uyar, Divan, Bilgi Kitabevi, Nisan 1970)

-“Şaire öneriler ne kadar tutar bilinmez ama deneyli bir şairin görüşlerine önem verenlerin kazançlı çıkacakları da bir gerçek.” (Gültekin Emre, “Şiir Günlüğü”, Varlık, Ağustos 2013, s. 109)
“Deneyli geçmiş” ve “deneyli şair”…

Bu nitelemeler size de tuhaf gelmiyor mu? Bu alıntılardaki doğru tanımlamanın “deneyimli geçmiş” ve “deneyimli şair” olması gerektiğini düşünüyorum.

Türkçede anlam ayrımlarını betimleyen güzelim sözcükler varken, bu tür özensiz kullanımlarla anlatımı neden daraltalım ki?