Attila Aşut

yazievi@yahoo.com


Konuya, BirGün’nde 14 Ekim 2013 tarihinde çıkan “Sözlükler İyi Ahlak Kitabı Değildir” başlıklı yazımdan bir özetle girmek istiyorum:

“Sözlüklerin içerikleriyle ilgili olarak zaman zaman garipsediğim değerlendirmelerle karşılaşıyorum. En çok da atasözleri, deyimler ve argo sözcükler eleştiri konusu oluyor. Atasözleri ve deyimler, eğrisiyle-doğrusuyla, halkın çeşitli konulardaki genel algısını ve eğilimlerini yansıtır. Dilde ne varsa sözlüklerde de bunların yer alması doğaldır. Sözlükleri derleyenler, o sözlerin anlamından ve içeriğinden sorumlu tutulamaz. Onların görevi, dilde var olan tüm sözcükleri, kavramları, terimleri, deyimleri, atasözlerini yalnızca derlemek ve aktarmaktır. Gerisi halkbilimcilerin, toplumbilimcilerin işidir. Hangi dilde sövgü ya da aşağılama sözü yok ki? Dilbilimciler ya da sözlük yazarları mı uyduruyor bunları? O sözlerin dile girmesinin elbette tarihsel-toplumsal-kültürel nedenleri var. Bunları yasaklayarak ‘steril’ bir dil mi yaratmış olacağız? Bu durumda sevgili halkımız artık ana avrat sövüp saymaktan vaz mı geçecek?”

***

Basında yer alan haberlere göre, Basın İlan Kurumu’nun medya kuruluşlarına gönderdiği sözlükler tartışma konusu olmuş. Bu kılavuzlarda kadınları aşağılayıcı sözler varmış…

Eleştirilen sözlükleri görmediğim için içerikleri konusunda değerlendirme yapmam doğru olmaz. Ayrıca bu sözlüklerin basın-yayın organlarına hangi amaçla gönderildiğini de bilmiyorum. Eğer gazetecilere ve haber sunucularına, “Buradaki sözcükleri gönül rahatlığıyla kullanabilirsiniz” deniyorsa, bunun medyaya karşı bir tuzak olduğunu düşünürüm. Çünkü iktidarın sopası gibi davranan RTÜK, daha dün Fox TV’nin çiçeği burnunda ana haber sunucusu Selçuk Tepeli’ye, kullandığı bir argo sözcük yüzünden ağır para cezası kesti.

BirGün’de yayımlanan “BİK’in gönderdiği kitaplarda kadınlara hakaret dolu ifadeler” başlıklı haberin son paragrafı şöyle:

“Bu ifadelerin bir kısmının Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde de benzer şekilde yer alması kadınlar tarafından yargıya taşınmıştı. Ankara 6. İdare Mahkemesi, ‘oynak’, ‘taze’, ‘müsait’, ‘yollu’ gibi kelimelerin ifadelerinin kadını aşağıladığını belirterek Türk Dil Kurumu sözlüğünden çıkarılmasına karar vermişti.”

Bu bilgiyi güncellemek gerekiyor. Her ne kadar Ankara 6. İdare Mahkemesi böyle bir karar vermişse de sözkonusu karar daha sonra Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesi’nce bozulmuştur. İdare Mahkemesi’nin kararında, “Sözlükler, dilin bütün veya belli bir dönemindeki kelimelerini; yazılışları, türleri, söylenişleri, temel ve yan anlamları, kullanılış özellikleri bakımından kayıt altına alan, açıklayan, edebi metinlerden seçilen cümlelerle örneklendiren, alıntı kelimelerin hangi dilden geçtiğini bildiren başvuru kaynaklarıdır” denildikten sonra, bunların “Sözlük hazırlama ilkeleriyle belirli bir düzen içinde derlendiği; sözcüklerin anlamlandırılmasında genellikle sözün en yaygın anlamına öncelik verildiği, sonra mecazi, daha sonra argo, alay, hakaret ve benzeri anlamlarının yer aldığı” belirtiliyor.

Bu saptamalara katılmamak olanaksız.

***

Sözlükler “iyi ahlak kitabı” olmadığı gibi “tavsiye kılavuzu” da değildir. Bu kaynaklar kimseye şu ya da bu sözcüğü kullanmalarını öğütlemez. Tam tersine, toplumda var olan sözleri saptayıp tüm anlam ayrımlarıyla kayda geçirerek insanlara doğru seçim yapma olanağını sağlar. Ayırımcı ve aşağılayıcı sözcükleri kullanmama özgürlüğümüz var! Sözcükler yasaklanamaz! Onlar ancak birilerini aşağılamak için kullanıldığında yargı konusu olabilir.

Biz “sözcük yasakları”nı 12 Eylül uygulamalarından iyi biliriz! Beğenmediğimiz her sözcüğü yasaklatmaya kalkarsak bunun sonu nereye varır?

Bir dilin sözvarlığı yargı kararlarıyla oluşmaz, onları halk yaratır. Sözlükleri ise dilciler ve dilbilimciler yapar.