Seçim yaklaştıkça giderek belirginleşiyor: Sarkozy her gün bir “reform” yumurtlayacak. Eh, gündemi iyice işgal ediyor ve Sosyalist Parti adaylığına seçildiğinden beri sesi –maalesef—pek çıkmayan François Hollande’ı böylece bastırıyor. Geçtiğimiz haftalarda yazmıştık, “yerli malı yurdun malı” türküsü buralarda soldan aşırı sağa birçok siyasinin ağzında. Cumhurbaşkanı geleneksel yeni yıl kutlama mesajında müjdeyi verdi: uzun süredir tartışılan “Sosyal KDV”nin uygulanması yeniden gündeme geldi.
 
Adının içinde “sosyal” kelimesinin olduğuna bakmayın, bu yeni vergilendirmenin toplumsal hayır güden bir niteliği olmadığı gibi, tam bir kandırmaca. Almanya ve birçok diğer Avrupa ülkesinin ekonomik kriz karşısında aldığı önlemlerin başında KDV’yi arttırmak geliyor. İtalya’da 21’den 23’e geçmesi beklenirken, Almanya’da yüzde 17’den 19’a, Macaristan’da 25’den 27’ye, komşu Yunanistan’da 19’dan 23’e geçti bile. Devletlerin devasal boyutlara ulaşan borçları ve bütçe açıklarının halk üzerinde yarattığı korkunun etkisinden faydalanan birçok iktidar, zaten alım gücü zayıflayan halka yeni vergi yükü bindirerek bir kısmını kapatma yolunu çoktan seçti.

Dilerseniz şu “sözde sosyal” KDV’nin ne olduğuna bir göz atalım. İktidar şakşakçılarından bazıları sanırız reformun sosyal içeriğinin olmadığını farkederek verginin adını “Yöresizleşme karştı KDV” (anti-delocalization) olarak değiştirdi. Önce ürünlerin KDV oranını arttırıyorsunuz, ardından her ürün fiyatının içinde bulunan çalışanların veya işverenin sosyal katkı oranını düşürüyorsunuz. Fransa örneğinde çalışanların katkısı değil, işveren katkısı azalacak. Yani bir yandan fiyat artacak, bir yandan o fiyatı oluşturan katmanlardan biri azaltılacak, ne tesadüf ki işverenlerin ödemesi gereken katman olacak! Amaç : işgücü maliyetini düşürerek, yerli malı ürünleri daha ucuza, yani daha rekabetçi kılmak. Sözüm ona işveren katkısı azalınca, işgücü maliyeti de azalacak, böylece yerli üretim artacak, istihdam da artacak. Yabancı mallar ise daha pahalı kalacak. Böylece zoraki bir yerli malına dönüş yaşanacak.

Bunlar kağıt üstünde. Gerçekte ne olacak derseniz, Fransa’da iki yıllık enflasyon toplamı kadar bir kerede fiyatlar artacak. Ve toplumun en kırılgan kesimlerinden başlayarak, gelirsiz ve düşük gelirliler bu “reformun” esas kurbanları olacak. Yani bırakın “sosyal”i, bildiğiniz saf kapitalist işveren tuzağı. KDV artışı öyle bir vergi ki, herkesi aynı şekilde vuruyor. Çalışanlar ihmal edilir bir oranda bordrolarında bir artış görseler de, ortalama yüzde 4 artması beklenen fiyatların karşısında biraz daha zorlanacak. İşsizler, emekliler, geçici işlerde veya sözleşmesiz çalışanlar ise daha da ezilecek.

Bir başka deyişle, kriz karşısında fedakarlığın büyüğü bir kez daha en alttakilerden bekleniyor. Bugün Fransa’nın en zengin yüzde 10’u gelirlerinin sadece yüzde 3,4’ünü KDV’ye harcıyorlar, en yoksul yüzde 10’u ise yüzden 8,1’ini. KDV artışının karı doğrudan işverenlerin cebine girecek.

“Sosyal KDV” fikri iktidar dışında herkes tarafından reddediliyor. Fransız halkı, sendikalar, çalışanlar, solun tüm yelpazesi, hatta Milli Cephe adayı Marine Le Pen bile adını “İşveren KDVsi” niteledi. Peki Sarkozy niye bunu yapıyor derseniz, bir yandan paniklerde, son aylarında her şeyi denemeye hazır. Bir yandan da işverenlerin ve en zenginlerin piyonu olarak, onların çıkarlarını korumak zorunda. Gider ayak son kozlarını ortaya koyarak kendisini iktidara getirenlere verdiği sözleri yerine getiriyor denebilir.