Memlekete hayırlı uğurlu olsun. THY altı ayrı tipteki uçağında “Kuran-ı Kerim uygulaması” başlattı.

Memlekete hayırlı uğurlu olsun. THY altı ayrı tipteki uçağında “Kuran-ı Kerim uygulaması” başlattı. Terimin abesliğini geçiyorum. Bu “uygulamanın” “planet eğlence sistemi” altında gerçekleştirilmesi garabetini ve müzik bölümünde Kuran’ın icracısı olarak Rihanna’nın görünmesi gibi detayları “edep yahu” diyecek Müslümanlara havale ediyorum. Benim gelmek istediğim nokta bu “uygulamanın” hepimiz için ne kadar hayırlı bir uygulama olduğu noktası. Baştan sona. Zira bu uygulama sayesindedir ki bu memlekettin özde mi sözde mi vatandaşları olduğumuzu gayet bilimsel yöntemlerle ölçebileceğiz. Ancak bu ölçme ve değerlendirme ameliyesi için bazı verilere ihtiyacımız var. Bu ihtiyaçlarımızı gidermek de vatandaşlarının taleplerine hassas, bu talepler mevzubahis olduğunda ve asla ve kat’a din, mezhep, inanç ve inançsızlık, cinsiyet, etnik köken, cinsel yönelim ayrımı yapmayan devlet büyüklerimize düşüyor.

Efendim bu uygulama kamuoyuna “lanse” edilirken THY Basın Müşaviri Dr. Ali Genç “Yolcuların talep etmesinin ardından sesli Kuran-ı Kerim sisteme dâhil edildi” demiş. Sessiz çoğunluğun sesine kulak kesilmiş bulunan AKP hükümeti ve aparatçıkları hemen talebi yerine getirmiş.(aparatçık lafını nasıl gönül rahatlığı ile kullanıyorum bilemezsiniz. THY Genel Müdürü Temel Kotil’in sevgili oğlu Enes’in Ataköy Sheraton’da bilmem kaç bin dolarlara çıkan nikâhında tam sekiz bakan iki başbakan yardımcısı vardı. Genel Müdürün bir vakit Illinois Üniversitesi’nde misafir profesör olarak bulunduğunu da ekleyelim.) Vatandaşın hemen yerine getirilen talebi karşında bize de ancak “Allah'ım ne kadar demokratik bir ülke de yaşıyoruz” demek düşüyor. Benim bu arada merak ettiğim nokta şu: kaç vatandaşımız böyle bir talepte bulunmuş ve bu talebi vatandaşlar olarak hepimize açık olmakla mükellef hangi demokratik ve katılımcı mekanizmalarla iletmiş? Bu sayı on beş bin midir mesela? On beş bin kişi THY’nin online olanaklarını kullanarak bu talepte mi bulunmuştur? Ya da yüz bin kişi bir STK aracılığı ile bu talebini mi iletmiştir THY’ye? Nedir? Yoksa THY’miz ben borsaya bile açıldım, bu talepte bulunan bir kişi bile olsa yaparım mı demiş? Ne güzel! Güzel ama onlara var da bize yok mu? Biyogüvenlik Kurulunun kendi açıkladığı rakamlara göre demokratik(!) online mekanizmalarını kullanarak tam on beş bin kişi GDO’lu ithal mısırın “yem” olarak memlekete sokulmasına dair görüş bildirmiş, yüz bin kişi Greenpeace’in kampanyası aracılığı ile GDO’lu yemlere hayır demiştir. Sonunda alınan kararla, vatandaşların arzuları hilafına GDO’lu yemlere ülkeye sokma izni kuruldan çıkmıştır. Demek ki burada vatandaştan daha değerli başkalarının arzuları mı devreye girmiştir? Şimdi bize uyguladığınız ayrımcılığın rakamsal sonuçlarını bilmek istiyoruz. Gözünüzde kaç “Kuran dinlemek isteyen” sizce özde vatandaşınız(vatandaşların kendisini tenzih ederim), bizim gibi “dinsiz imansız” GDO istemeyen” vatandaşa denktir? “THY ile Biyogüvenlik Kurulu elma ile armut gibidir karşılaştırılamaz” diyorsanız o armut ve elmaların GDO’lu olmakla balık burcuna girdiklerini ekleyeyim. Hadi siz sorduğumuz soruların cevabını veredurun başka birkaç pratik soruyu daha sıralayayım: GDO’lu yemler için başvuran birliklerin arkasında kimin eli kolu var? Bu Mısırları ithal eden şirketler hangileri? Bunlar yem için kullanılacak deniyor, bu nasıl kontrol altında tutulacak? Tarım Bakanlığı hangi bütçe, hangi eleman ile bunların yalnız yem olarak kullanılmasını denetleyecek? Zaten yem olarak kullanılması yeterince zararlı iken GDO kalıntılarının hayvansal ürünlerle bünyemize ulaşması zaten bilimsel bir gerçek olarak ortadayken, “bu mısırdan un yaparım bunu da çikolataya katarım” “ekerim biçerim” diyene kim nasıl engel olacak?

Sizi uyaralım, bizim gözümüzde insanlık suçu işlemektesiniz. Milyonlarca insanı bile isteye çok ciddi sağlık risklerinin kucağına attınız, atmaktasınız. Sizin gözünüzde ”imansız” olan bizlerin “insanlık suçu” işlediğinize dair uyarısını hesaba katmayabilirsiniz. O zaman anladığınız dilden söyleyelim. Zira sizin gibi Monsanto, Cargill, Syngenta gibi uluslararası tarım tekellerinin ilişkilerine bulanmamış ve çeşitli konferanslarda “ABD’nin GDO’lu mısırından etanol” lobisi ile hemhal olmamış, “daha çok kazanmak” hırsı ile dolup taşmamış her Müslüman’ın da ahı üzerinizdedir. Gönül gözü açık, kalbi ve dimağı uyanık, bizim gibi sözde vatandaşlığa terfi etmeye hazır her Müslüman yüzünüze Bakara suresi 211’inci ayeti tekrarlayacaktır. “Kim, Allah’ın nimetini, değiştirirse, şüphesiz Allah’ın cezası pek şiddetlidir”