Almanya’da sosyal demokrasi uzun yıllardır kan kaybediyordu. Partinin ülke genelindeki oy oranı yüzde 20’nin altına düşmüş, çoğu yerde değil ikinci, üçüncü parti olma durumu bile söz konusuydu. “Kitlesel halk partisi“ tanımını artık hak etmediği yorumları yapılıyordu.

İki yıl önceki genel seçim sürecinde de bu durum geçerliydi. Önce tüm anketler SPD’yi (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) Hristiyan Demokrat Merkez Sağ Partiler Birliği (CDU-CSU) ve Yeşiller’in gerisinde gösteriyordu. Ancak seçim kampanyasının son anlarında yaşanan sel felaketinde CDU-CSU’nun başbakan adayı ‘Türk Armin’in (Armin Lacshet) kişisel bir hatası (tabii yabancılara yakınlığı nedeniyle kendisine takılan lakabın da olumsuz etkisi vardı, ama onu asıl felaket bölgesinde kahkahalar atarken gösteren fotoğraflar yıprattı) nedeniyle merkez sağ sandıktan yenik çıktı. Yeşiller’in başarısızlığında da başbakan adayı Annalena Bearbock’un kişisel hatalarının rolü vardı. Genç bir kadının Almanya hükümetinin başına layık görmeyen ana akım medya bu hataları devasa skandallar olarak topluma sunmayı başardı. Sürecin başında kendisine hiç şans verilmeyen, hatta bundan bir süre önce de kendi partisi içindeki genel başkanlık seçiminde hezimete uğrayan SPD’nin başbakan adayı Olaf Scholz ise rakipleri hatalarının neden olduğu tahribatla uğraşırken, ciddi, güvenilir bir devlet adamı (o sırada mevcut hükümette de Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı’ydı) imajıyla partisinin sandıktan en büyük güç olarak çıkmasını sağladı. Ve ardından da hükümeti kurdu.

Ancak bu seçimden sonra SPD’nin yükselişi durdu. 2022 yılında gerçekleştirilen dört eyalet seçiminden ikisinde ağır yenilgi aldı. Son zamanlarda gerçekleştirilen tüm anketlerde Eylül 2021’de gerçekleştirilen seçimlerde aldığı oyun (% 25,7) en az 5 puan gerisinde. Ana muhalefet partileri CDU-CSU’nun durumu ise bunun tam tersi. Anketlere göre oy oranları % 30’u buluyor.

SPD’in yerel düzeyde de devam ediyor.

Berlin, Frankfurt, Mainz ve Kassel gibi uzun yıllardır büyük şehir belediye başkanlıklarını SPD’li üst üste kazandığı metropollerde güç dengeleri sosyal demokratların aleyhine değişiyor.

Berlin’de geçtiğimiz ay gerçekleştirilen seçimde SPD büyük oy kaybına uğrayarak, seçimi kaybetti. Sandık aritmetiği hem Eyalet Başbakanı, hem de Belediye Başkanı konumundaki sosyal demokrat Franziska Giffey’in oy kaybına rağmen Yeşiller ve Sol Parti’yle kurmuş olduğu koalisyonun devamına yeterli. Ancak o parti tabandan, özellikle de gençlik kollarından gelen tüm itirazlara rağmen seçimi kazanan CDU’nun küçük ortağı olarak, yeni bir koalisyonu kabul etti. Uzun yıllardır SPD’nin ve sol partilerin başarılı olduğu olan Berlin seçimlerini Hıristiyan demokratların kazanmasının ardından yılbaşında çoğunluğu göçmen kökenli olduğu ileri sürülen gençlerin polis ve itfaiye ekiplerine karşı saldırıların ardından başlatılan yabancı düşmanı kampanyanın büyük etkisi var. Soldaki ortaklarla yönetime devam şansı olduğu halde, gücü böyle bir kampanyanın ardından seçim kazanan merkez sağa teslim eden Giffey’in bu tavrı kimseyi şaşırtmadı. 2021 sonunda gerçekleştirilen halk oylamasında büyük çoğunluk, Berlin’deki konut piyasasına hakim olan emlak tekellerinin kamulaştırılması yolunda oy vermiş olmasına rağmen, bu doğrultuda tek bir adım bile atmamıştı.

Sosyal demokratların kaybettiği bir diğer metropol Rheinland Pfalz eyaletinin başkenti Mainz oldu. II. Dünya Savaşı’ndan bu yana hep SPD’li politikacıların direkt belediye başkanı seçildiği bu kentte bu ay başında gerçekleştirilen seçimi bağımsız bir politikacı kazandı. Sosyal demokratların buradaki başarısızlığının nedeni, eyalet hükümetinde bakanlığa getirilen 10 yıllık eski başkanın yerine popülaritesi olmayan bir aday gösterilmesiydi. SPD’nin adayı buradaki seçimi ilk turda kaybedince, ikinci tur seçimi Yeşiller partisinin adayıyla, sağ eğilimli popüler bağımsız aday arasında oldu.

Bir diğer hezimet de Kassel’de yaşandı. İkinci dönem için aday olmak isteyen popüler belediye başkanını değil, tıpkı Mainz’daki gibi seçmenlerin tanımadığı birini aday gösteren SPD, seçimi daha ilk turda kaybetti. İkinci tura Yeşiller’in adayı ve partisinin desteğini alamayınca bağımsız olarak seçime giren eski SPD’li başkan kaldı. Ancak o da sürpriz bir kararla ikinci turdan çekildiğini açıkladı. Kassel, çağdaş dünya sanatının beş yılda bir düzenlenen en kapsamlı sergilerini içeren ‘Dokumenta’ya ev sahipliği yapıyor. Geçtiğimiz yıl 15’nci kez gerçekleştirilen ‘Dokumenta’, tartışmaları halen devam eden bir ‘Yahudi düşmanlığı skandalı’yla sarsılmış, görevdeki SPD’li Büyükşehir Belediye Başkanı da krizi iyi yönetememekle suçlanarak, eleştirilere hedef olmuştu.

SPD’nin başkanlığı kaybettiği diğer metropol de Frankfurt. Ancak şimdilik. Burada iki dönemdir seçilen ve “Türklerin eniştesi“ olarak tanınan sosyal demokrat eski başkan, görevi suiistimal ve nüfuzunu kullanarak şahsi çıkar sağladığı suçlamalarıyla karşı karşıya kalmış ve yapılan halk oylamasıyla görevden alınmıştı. Bu süreçte SPD büyük ölçüde güç kaybetti. Ancak SPD’nin adayı yeni başkanı belirlemek için 10 gün önce yapılan seçimde, Hıristiyan demokratların adayının ardından ikinci sırayı almayı başardı. Suriye kökenli bir göçmen ailenin çocuğu olan Mike Josef, ilk turu kaybeden Yeşiller’in desteğini alabilirse seçimi alma şansı var. Sol Parti ve diğer sol partilerin tabanı onu destekliyor. Önümüzdeki hafta gerçekleştirilecek ikinci tur seçiminde Almanya’nın beşinci büyük metropolünün ve Avrupa’nın bankalar başkentinin büyükşehir belediye başkanlığına bir göçmen seçilebilir. Göçmen kökenli belediye başkanı Almanya için yeni bir şey değil tabii. Örneğin Yeşiller’den Belit Onay, neredeyse dört yıldır Hannover’de büyükşehir belediye başkanı olarak yerel yönetimin başında.