Seyirciden dikkat ve sabır bekleyen Shayamalan’ın seyircisine güvendiğini bir kez daha bu filmde görüyoruz. Jasom Blum ve M. Night Shyamalan’ın The Visit filminde buluşması ve Split ile beraber devam etmeleri bir seyirci olarak son derece heyecan verici

Split: Shyamalan oyuna geri döndü

M. Night Shyamalan insanlarda büyük etki bırakan The Sixth Sense filminden sonra Unbreakable ve Signs filmi ile övgüler almaya devam etti. Ardından son derece ilginç filmler olan The Village, Lady In The Water, The Happening' e imza attı. Sonrasında çektiği The Last Airbender ve After Earth filmleri ise gelmiş geçmiş en kötü filmler listesine dahil oldu. Blumhouse yapım şirketinin sahibi Jason Blum ile yolları kesiştikten sonra 2015 yılında ‘The Visit’ filmi ile geçerli bir dönüş yaptı. Ve sonunda köklerine yaklaşarak psikolojik gerilime ‘Split’ ile oyuna geri döndü diyebiliriz.

O etkiyi aramak

Nedense hepimiz parmaklarımızı birleştirip “Hadi aslanım bu sefer yapabilirsin!” duygusuyla Shyamalan’nın yeni filmlerine gider olduk. Bunun sebebi sanırsam hala The Sixth Sense’in üzerimizde bıraktığı etkiyi atamamış olmamız ve filmin bizde bıraktığı etkiyi tekrardan yaşamak istememiz. Şunu söyleyebilirim bir daha The Sixth Sense olmayacak, Shayamalan istese de bunu yapamayacak. Nedeni çok basit. Çünkü o filmi izlerken ne olduğunu ve bizi neyin beklediğini bilmiyorduk ama artık yönetmenin tüm filmlerine bildik bir beklentiyle gidiyoruz. Ancak o filmi o kadar unutulmaz yapan da buydu, beklemediğimiz anda gelmiş olmasıydı.

Blum ve Shayamalan

Eğer en korkulan şey gözle görülemeyen, gizli olan ise korku janrı minimalizme en uyan türlerdendir. Bu düşünce bağlamında kaliteli fikir, düşük bütçe formülünü korku türünde uygulayan günümüzün en önemli ismi Blumhouse’un sahibi yapımcı Jason Blum’dur. İkna etmek istediği yönetmenler listesi bulunan Jason Blum, Shayamalan’ı ikna etmek için evine gitmiş fakat uzun süre kendisinden geri dönüş alamamış. Bir gün bir telefon gelmiş ve Shayamalan düşük bütçeli bir film hazırladığını ve beraber yapmaya hazır olduğunu söylemiş. Jasom Blum ve M. Night Shyamalan’ın The Visit filminde buluşması ve Split ile beraber devam etmeleri her şeyden önce bir seyirci olarak son derece heyecan verici.

Herkes onun peşinde

Jason Blum’un kurduğu Blumhouse yapım şirketi Paranormal Activity’den beri hit korku filmlerine imza atmaya devam ediyor; Insidious serisi, Sinister serisi, Purges serisi, Ouija serisi... Blum ve Shayamalan’ın bir önceki filmi 5 milyon dolar bütçeli The Visit henüz tüm dünyada 66 milyon dolar gişe yaptı, 9 milyon dolar bütçeli olan bu son filmler Split ise henüz tüm dünyada vizyona girmemesine rağmen şu an 113 milyon dolar gişeye ulaştı. Blumhouse söz konusunu olunca bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Örneğin 2015 yılında yeni bir seriye dönüşmek üzere çekilen yenilikçi sosyal medya temalı Unfriended filmi 1 milyon dolara çekildi ve 64 milyon dolar gişe yaptı. Ufak bir not olarak da şunu hatırlatmak gerek, Jason Blum aynı zamanda tipik korku türünün haricinde oskar ödüllü Whiplash filminin de yapımcısı. Amerika’da sinema ile uğraşan hemen her genç korku filmi çeker ve şu an bu gençlerin hepsi onun peşinde.

Ve Split harika!

Seyirciden dikkat ve sabır bekleyen Shayamalan’ın seyircisine güvendiğini bir kez daha bu filmde görüyoruz. Shayamalan’ın karakterleri ilk sunuş şekli ile film ilerledikten sonra bu karakterlerin neden böyle davrandıklarını açıklamasına bayılıyorum. Filmin görüntüleri tek kelimeyle mükemmel. It Follows filmini izledikten sonra o filmin görüntü yönetmeni ile çalışmak isteyen Shayamalan ne kadar doğru bir tercih yapmış. Kamera kullanımı, yaratılan klostrofobik atmosfer, ışıklar tek kelimeyle harika. Psikiyatrist karakterinde Betty Buckley’i The Happening’te deli yaşlı kadın rolünden hatırlayabilirsiniz. Kendisi bu filmde adeta parlıyor ve karakteri ile filme çok şey katıyor. The Witch filminde dikkatleri üzerine çeken Anya Taylor-Joy ise kendi jenerasyonun en iyilerinden olmaya bu filmle çok yaklaştı. Ve James McAvoy ... Hak ettiğinden hep daha az ilgi gördüğünü düşündüğüm aktör bu filmin her şeyi. Çoklu kişilik rahatsızlığı olan karakter/lerinin arasındaki geçişleri sesinden jestlerine kadar deşerek harikalar yaratan oyuncuyu, filmin garip tarihlenmiş vizyonu olmasaydı kesinlikle bu sene oscar podyumunda hatta büyük ihtimalle elinde heykel ile görebilirdik. Sürpriz son sahnesinden bahsetmek için içim içimi yese de elbette söylemeyip keyif kaçıracak değilim. Sadece Split’i izlemeden önce yönetmenin filmografisini hatırlamakta fayda olduğunu tavsiye edebilirim.