Doksanlı yıllardan sonra İngiltere'den başlayarak endüstrileşen futbolda, ilk aşamada seksenli yıllarda forma reklamları ile başlayan....

Doksanlı yıllardan sonra İngiltere'den başlayarak endüstrileşen futbolda, ilk aşamada seksenli yıllarda forma reklamları ile başlayan sponsorluk kavramı, ikibinli yıllarda doruk noktasına ulaştı. Özellikle sanayileşmiş ve futbolda da büyük söz sahibi İngiltere, Almanya, İtalya, İspanya ve Fransa gibi ülkelerde futbol sponsorlukları çığ gibi büyüdü. Sponsorluk sadece formanın göğsüne reklam vermenin çok ötesine geçti ve gözle görülen her objeye sponsorluk dönemine geçildi. Örneğin sponsorluğun en gelişmiş uygulamalarının görüldüğü Almanya'da büyük firmalar herhangi bir şekilde futbolun içinde yer alabilmek için adeta yarışıyorlar. Bunun en moda hallerinden biri stadyumlara sponsor olmak. Öyle ki eskiden sadece bir tek adı ile tanıdığımız stadyumların adları sıklıkla değişmeye başladı (Hamburg'un eski Volkspark Stadı'nın adı yıllardı AOL Arena idi bu yıl Nordbank Arena oldu). Ya da Allianz Arena gibi stadyumlar sponsor şirketin desteği ile yapıldı. Bayern Münih takımı oyuncuları yıllardan beri antrenmanlara kulübün anlaşması gereği Opel marka araba ile gelip gitmekte, özel arabalarını ancak serbest zamanlarında kullanabilmekteler. Kısaca ayaktaki ayakkabıdan içeceğe kadar her şey sponsor desteği ile almakta ve bu da futbola gelir üstüne gelir sağlamakta.

TÜRKİYE GEÇ TANIŞTI
Türkiye ise sponsorluk kavramı ile Avrupa'dan biraz daha geç tanıştı. Özellikle de son ıo yılda Türkiye'de firmalar futbola önem vermeye ve futbolun içinde isimleri ile yer almaya başladılar. Her ne kadar Avrupa'daki gelirlere ulaşılamasa da Türkiye'de sponsorluk gelirleri ciddi biçimde arttı. Futbol oyununa giren büyük firmalardan biri de Vestel oldu. İlk aşamada Trabzon forma reklamı ile girdiği futbol dünyasına işi bir adım daha götürerek fabrikalarının bulunduğu Manisa şehrinin takımına sponsor oldu, takıma adını verdi ve kulüp Vestel Manisaspor adıyla anılmaya başladı. Vestel gibi dünyaya açılmış büyük bir Türk şirketinin futbola girmesi çok önemliydi.

Çünkü böyle şirketler normalde itibarları ile içine girdikleri oluşumun da itibarını artırırlar. Hepimiz Türk futbolunun itibarının daha da artmasını yeni büyük şirketlerin futbola ve tabii spora katkı yapmasını beklerken Türk futbolunu rezil şekilde yönetmeye devam edenler aldıkları kararlar, yönetim tarzları ve çapsızlıkları ile Ves-tel'in futboldan kaçmasına neden oldular. Her zaman hem radyo programlarımda ve gazete yazılarımda belirtmişimdir. Türk futbolunun ve sporunun en büyük sorunu yöneticilerdir. Türkiye'deki yönetici profili, bu yönetici tipinin tarzı değişmedikçe Türk futbolunun kaostan kurtulması sürekli yeni bir skandalin yaşanmaması asla mümkün değildir. İş öyle çığrından çıkmış durumda ki neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Biliyorsunuz Beşiktaş'ın bir amigosu cinayete kurban gitti. Yazılanlar bu cinayetin bedava bilet rantı nedeni ile gerçekleştirildiği yolunda.

Eğer bu gerçekten doğruysa bu cinayete ortak olanlar ve elini kana bulayanlar bu bedava bilet denen ucubeyi yaratan yöneticilerdir bunun vebalini de üzerlerinden atamazlar. İşte böyle şikeleri, çeteleri, cinayetleri içinde barındıran bir spor dalı asla sponsor bulamaz ve olan sponsorlar da yakında şirketlerinin adlarını kirletmemek adına futboldan kaçarlar.

Şu anda aynı dert dünyanın en büyük spor organizasyonlarında biri olan Fransa Bisiklet Turu'nun da başında.
Yıllardır dinmek bilmeyen doping olayları nedeni ile bir çok şirket sponsorluklarını çekti yada çekmeye hazırlanıyor. Uzun yıllardır bu turu yayınlamayı gelenek haline getirmiş Alman kamu televizyonları ARD ve ZDF bu yıl yarışların kirliliğini protesto ederek yarışları yayınlamadı.

Spor ve kir asla bir araya gelmemesi gereken iki olgu. Eğer biz bu kiri bir an önce futbolumuzdan temizleyemezsek bu kir zifte dönüşecek. Ondan sonra da futbola katkı sağlayacak hiçbir aklı başında firmayı bir daha bulamayacağız.