Spor siyaset üstüdür

İki tane 17 yaşında pırıl pırıl sporcularımız olimpiyatlarda iyi performans gösterdiler. Mete Gazoz ve Tutya Yılmaz’dan beklenti büyüktü ama gerçekler ile beklentiler arasındaki çelişki nasıl bir sonuç çıkartacak bunu görmek lazım.
Onlara anlam yüklemenin dayanağı, onlara sunduğumuz olanaklardan kaynaklanmıyor, keşke öyle olsa…
Bizim en büyük açmazlarımızdan biri final sporcusu ve takımı olamamamızdır. Çünkü koşullarına sahip değiliz.
Bu teknik çalışmanın yanında, psikolojik bir durum olmakla beraber, toplumsal işleyişin ve kaygıların spor alanında da aynı derecede etkisine bağlı olmasından kaynaklanmaktadır.

Bastırılmış dürtülerin özgürlüğe hasret kalmasıdır.

Toplumsal tepkimizde hiçbir zaman finali kazanma yönünde olamamaktadır. Her zaman ‘kaybetme’ üzerine bir beklentiyle müsabakalara çıkılır veya seyredilir.
İşte 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası final maçı öncesi devlet tarafından açıklanan prim 28.5 milyon TL idi. Gene maç öncesi bir müteahhittin açıkladığı birer daire primi artık final maçının hiçbir anlamı kalmadığının en iyi örnekleriydi.
Çünkü buradaki sosyal rantı ikincilik olarak algılayarak bunu kullanmak herkes için bir hedef olmuştu. Ve açık bir müdahale vardı.

Ama…

Bir daha ne zaman ABD ile final maçında karşılaşma şansımız olacak ve kendi evimizde, kendi seyircimiz karşısında oynama şansımız olacaktı ve bu bir final maçıydı…
Her şey Süreyya Ayhan’ı koruyamamamızla başladı.
Bu kadar büyük bir yeteneği korumayı bırakın herkesin uygulama alanı haline getirdik.
O TV’deki sözde yorumculardan başlayıp eşine kadar olan sömürü mekanizmasına kurban ettik. Ve 70 milyonda tek bir Süreyya Ayhan vardı.

Süreyya Ayhan sistem içindeki heba edilen bir örnek olması gerekirken, ondan daha kötü örnek olma yarışı tüm hızıyla devam etti. Çünkü sistem kurbanlar aramak üzerine kurulmuş, şampiyon olmak üzere değildi.
Ve sonra; spor rantını spor kültürü yerine konmasıyla beraber, dopingle yakalanan tüm sporcuların içler acısı durumu? Ve acıdır ki bunlar olimpiyatlarda madalya kazanmış kişiler. Burada da hem kişisel, hem dışsal motivasyon faktörlerinin etkisiyle sömürü devam etti. Bilerek devam ettirildi.


En acısı Murat Canbaş’ı koruyamadık.

Bu kadar büyük yeteneği trafik terörüne kurban ettik. Onun farklı bir ortamda ve özel koşullarda yaşamasını sağlama zorunluluğunu hep gözümüzden kaçırdık. 1994’ten beri ancak Tutya Yılmaz’ı bulabildik, yalnız yetiştirmedik bulduk!
Ve şimdi bu 17-18-19 yaşlarındaki gençlere nasıl sahip çıkmamızla ilgi en ufak bir ayrıntının kaçırılmadığı programın olması ve yukarıdaki örneklere bakılarak zorunluluğunu kabul etmek lazım.
Kendi emekleriyle bir yerlere gelen sporcular ki muhakkak arkalarında ciddi fedakarlık yapan bir hocası vardır, artık onları teknolojinin, bilimsel metotların kullanıldığı ortamlarda ve en önemlisi ciddi şekilde korunarak çalıştırılmaları gerekmektedir. Çünkü hepsi kendi çabalarıyla ancak bir yere kadar gelebilmektedirler.

Bütün bunların ekip çalışması içinde gerçekleşmesi kaçınılmazdır.

Şampiyon oyuncu ve takım çıkarmak tüm koşulların hatasız sağlanmasıyla mümkün olur.

Bu koşulların başında bunu sağlayacak sistematik kurgunun ve kurumsallaşmış bir yapının hasıl olması lazımdır.

İşte burada siyaset üstü değerler ve politikalar ortaya çıkmaktadır.

Kendine ait evrensel, ahlaki ve disiplineler değerleri vardır.

Çünkü kırılması gereken, korunması gereken ve kurulması gereken o kadar farklı ve iç içe geçmiş konular var ki; bu belirli bir konunun uzmanları tarafından uygulanmasıyla gerçekleştirilir.

Bu politikaları, bu uzmanları belirleyecek ‘otorite’ tarafsız ve objektif olmak zorundadır.

Siyasi bir atamayla gelen federasyon başkanı olursa, siyasi atamayla gelen antrenör olursa, siyasi atamayla gelen yönetici olursa ve bunlar da kendi yandaşı ve ehliyeti olmayan kişilerden ekip kurarsa başarının gelmesi mümkün değildir.

Hele hele kimsenin farkında olmadan bir yerlere gelen sporculara bu ehliyetsiz kişilerin müdahale etmesi ve sahiplenmesi ciddi bir ahlaki yozlaşmayı beraberinde getirir ve kaybederiz. İşte Süreyya Ayhan ve dopingde yakalanıp yok olan tüm sporcular.
Siyasi otorite sadece politikaları belirleyip hiçbir siyasi müdahalenin etkisi altında olmayan kurumların işlemesini sağlar ve o kadar içerik taşır. Bu bir değer yaratmanın saygısıdır.

Asıl önemlisi şampiyonlar çıkartacak kurumsal yapının eksiksiz işlemesidir.
Bunun içinde yer alan herkes; ister yabancı uyruklu olsun, ister ulusal kimlik sahibi olsun bu evrensel değere katkı yapmaktan başka bir amaç için sürecin içinde olamaz. Zaten buradaki farklılıkları da; donanımlar ve yetenekler belirler, ilişkiler ve kişisel beklentiler belirleyemez.

Mete Gazoz ve Tutya Yılmaz’dan beklentilerimizi buna göre değerlendirmemiz gerekir.

“Sürekli aynı şeyi yapıp farklı sonuç beklemek ahmaklıktır.”