Spor yazarı ve yorumcusu Emre Özcan: Rekabet arttı ama kalite yükselmedi

EREN TUTEL erentutel@gmaill.com

Fotoğraf: Buse İlkin Yerli

Ülkemizde basın gittikçe sıradanlaşırken, haberleriyle ve yorumlarıyla fark yaratan insanların sayısı azalıyor. Spor da bunun bir istisnası değil. İzleyenlere, dinleyenlere, okuyanlara değerli çok az şeyin sunulduğu spor basınında; gerek yazıları, gerek de yorumlarıyla fark yaratan nadir isimlerden olan Emre Özcan ile futbol üzerine konuştuk.

► Son 2-3 sezonda dört büyüklerin belirgin bir düşüşü, Anadolu takımlarının ise büyük yükselişi var, bu düşen
kalitenin mi bir göstergesi?

Kalitenin düşmesiyle pek alakası yok bence. Anadolu takımları atılım yaparak, getirdikleri iyi oyuncularla artık daha nitelikli ve güçlü kadrolara sahipler. Orta sınıf takımların bu şekilde pozitif adımlar atması büyüklerin düşüşüne denk gelince, aradaki makas bir hayli daraldı. Bir diğer faktör de büyüklerin ekonomik olarak darboğazda olması. Artık dönülmez noktadalar ve hemen hepsi iflasın eşiğinde. Ali Koç geçen günlerde yaptığı bir açıklamada, “Normalde iflas etmemiz gerekiyor” gibi önemli bir ifade kullandı, aynı durum Galatasaray için de geçerli. Beşiktaş bir tık daha iyi gözüküyor ama onların yaşadığı sorunlar da ortada.

Ancak şöyle de bir gerçek var, bir ülkenin futbolunu büyükler sürükler. O yüzden lokomotiflerin her zaman güçlü olması gerekiyor. Bu durumda artan bir kaliteden de söz etmemiz mümkün değil. Örneğin Premier Lig’de City’nin Arsenal’in Chelsea’nin Liverpool’un aynı anda dibe vurduğunu düşünebiliyor musun? Bu şartlarda seviye yükseliyor denemez.

► Ligin kalitesinden bahsetmişken, Sporx sitesinin derlediği habere göre Süper Lig, topun oyunda kaldığı süre istatistiğinde Belarus, Finlandiya, Macaristan, Slovakya ve Slovenya gibi ülkelerin gerisinde gözüküyor, bu istatistik neyin göstergesi?
Alt sınıf liglerle karşılaştırmaktan ziyade Avrupa’nın 5 büyük ligiyle karşılaştırmanın daha sağlıklı olacağını düşünüyorum. Premier Lig ve La Liga’nın çok gerisindeyiz, keza Bundesliga’dan da gerideyiz, Serie A’da da son zamanlarda yükseliş var. Ligue 1’le yakınızdır ancak onlar da bizim önümüzde. Ama son zamanlarda bizde de bir gelişim söz konusu, rakamsal olarak büyük liglerden geride kalmamızın temel sebebi faul sayıları. Oyun faullerle gereğinden fazla duruyor.

► Hakemler de bir etken değil mi, kolay düdük çalmıyorlar mı?
Evet, ancak sadece hakemlerle de açıklanamaz. Bizim teknik adamlarımızın bunu teşvik eden bir yapısı var. Haliyle faul sayısı artınca da topun oyunda kalma süresi düşüyor, temel sebep bu. İkinci etken de tempo çok düşük, akıcı oynayan pek fazla takım yok. Topun oyunda kalma süresinin artması için Barcelona, Manchester City gibi oyuna hükmeden takımların çoğalması gerekiyor. Bizde bu iki takıma benzer yapıda sadece Başakşehir var. Daha çok durdurmaya ve direkt oynamaya yatkın takımlar mevcut ligimizde.

► Ligin 14’üncü haftası geride kaldı, zirve yarışı artık şekillendi diyebiliriz, sezon sonunda ipi hangi takım göğüsler?
Sezon başından bu yana Başakşehir en büyük favorim. Devlet desteğiyle biraz arkadan itilme durumları var; ancak oynadıkları futbolu sadece bununla açıklamak haksızlık olur. Yine de yaptıkları bazı transferleri normal şartlarda yapamayabilirlerdi. Bildiğim kadarıyla 50-60 tane sponsorları var; Manchester City, Paris Saint Germain’in Araplar üzerinden gelen ekstra sponsorluklarına benzer bir model Başakşehir’de de var gibi. Bu muhtemelen var olan yapıyı etkiliyor; ancak hâlâ oynadıkları futbolla açık ara favori konumundular. Başakşehir’in dışında Kasımpaşa’nın yarışta sonuna kadar kalacağını düşünmüyorum, bir yerde tıkanacaklardır. Büyükler arasında da Fenerbahçe’nin zaten şansı kalmadı, Galatasaray’ın bence durumu çok kötü. Beşiktaş’ın ise şansının olduğunu düşünüyorum. Ligin ikinci yarısında Başakşehir ile Beşiktaş arasında bir çekişme olacak gibi.

► Milli Takım’a geçiş yapalım. EURO 2020 eleme grupları belli oldu ve oldukça zor bir kura çektik, eleme grubundaki şansımız nedir?
Her kuradan sonra benim söylediğime benzer şeyler söyleyen çıkıyor, çoğu da gerçeklikten kopuk yorumlar oluyor, ancak ben bu sefer ikincilik için ciddi şansımızın olduğunu düşünüyorum.

► Gruptaki en büyük rakibimiz İzlanda’nın düşüşte olmasının bunda payı var mı?
Evet. Fransa grubu net bir şekilde lider bitirecek zaten. İzlanda ise çok spesifik bir sistem takımı ve son yıllarda önemli bir gelişim gösterdiler. Ancak oyuncu kaliteleri gerçekten düşük. Bunun sıkıntısını da yavaş yavaş gösteriyorlar. Ben onları Premier Lig’deki Burnley’e benzetiyorum. Yapı olarak da çok benziyorlar, Burnley de geçen sezon spesifik bir sistem takımıydı ancak aynı oyuncular bu yıl çöküşte. Sezon başında Burnley’nin küme düşme hattına yakın olacağını söylemiştim, oralarda geziyorlar. Çünkü bu tür düşük profilli oyuncularla aynı yapıyı 3-4 sene götürmek mümkün değil. Benzer durum İzlanda için de geçerli. Ortaya koyulan iyi yapılanmayla, sistemle, vizyonla önemli bir çıkış yaptılar; ancak başarının süreklilik kazanması için kalitenin artması gerekiyor, bunu da pek göremiyoruz. Bu sebeplerden dolayı İzlanda’yı geçip, grupta ikinci sırayı alacağımızı düşünüyorum. Çünkü bizde ne olursa olsun yeniden yapılanma var ve bazı yüksek profilli oyuncuların önü kesildi.

► Arda, Burak, Caner gibi mi?
Evet, artık büyük bir yük konumuna gelmişlerdi ve varlıklarıyla bazı genç oyuncuların gelişimini engelliyorlardı.

► Tam oraya gelecektim. Lucescu çok fazla eleştiriliyor ancak yaptığı bu temizlik yerinde olmadı mı?
Bunu söylemek istiyorum ben de. Bu isimleri takımda istemiyorsun ama bu oyuncuları kesen Lucescu’yu da acımasızca eleştiriyorsun. Evet, Lucescu hiç iyi performans göstermiyor, ancak yaptığı bir şey var ve onun devamını getirmek için de zamana ihtiyaç var. Bunun için doğru adam mı, yaşı itibariyle emin değilim, bundan 6 sene sonrasını nasıl planlarsın Lucescu’yla, büyük bir soru işareti. Ancak bu kısa vadeli eleştirileri anlamıyorum, adam ağır topları kesti, gençleri koydu ve söylediği gibi bunların da büyük çoğunluğu kendi takımlarında oynamıyor. Çağlar Söyüncü oynamıyor, Okay Yokuşlu oynamıyor. Cengiz Ünder bile yedek kalabiliyor. Bu adamlar kendi takımlarında bile oynamazken, Milli Takım’da uçmalarını nasıl beklersin?

Uluslar Ligi’nde Rusya ve İsveç’in gerisinde kalmamız eleştiriliyor mesela. İkisi de Dünya Kupası’nın flaş takımı. İsveç, İtalya’yı ve Hollanda’yı geçerek gitmiş oraya, sen Dünya Kupası’na gidememişsin, o yüzden yapılan eleştirileri anlamıyorum.

► Türkiye’den uzaklaşıp, biraz keyifli konulara geçiş yapmak istiyorum. Premier Lig’de Manchester City oynadığı futbolla her geçen hafta hayrete düşürmeye devam ediyor, bu takıma Pep Guardiola’nın ustalık eseri diyebilir miyiz ve bu yapının 2010-2011 sezonundaki Barcelona’yı geçme ihtimali var mı?
Öyle bir potansiyel var. Ustalık eseri diyebilir miyiz, emin değilim. Ben hâlâ 2010-2011 Barcelona’nın futbol tarihinin en iyi kulüp takımı olduğunu düşünüyorum ama City’de ortaya koyduğu şu son 1.5 sezon öyle bir potansiyeli ortaya koyuyor. Çok etkileyici bir performans, bir de bu sezon en iyi oyuncuları yok. Herhangi bir zirve takımının en iyi oyuncusunu çıkar, hepsi bir iki kademe aşağı düşer. Bir de geçen sezon her alanda rekor kırmış bir takım, en iyi oyuncusu olmamasına rağmen bütün istatistiklerde geçen sezonun önünde, acayip bir seviye. Henüz senin söylediğini söyleyemiyorum ama 1-2 seneye bu gerçekleşebilir.

► Bu sezon Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu gelir mi peki?
Henüz bunu konuşmak için erken ama bazı hedef maçlardaki performansları beni umutlandırdı. Artık hedef maçlarında sadece kendi oyunlarını dikte etmiyorlar, topu zaman zaman rakibe vererek daha pragmatik bir yöntemle mücadele ediyorlar ve bu çeyrek final, yarı finalde işlerini kolaylaştırabilir. Ben bu sezon olmasa bile önümüzdeki 2-3 sezon içerisinde mutlaka bir Şampiyonlar Ligi kazanacaklarını düşünüyorum.

► Manchester City üzerinden bir soru daha sormak istiyorum. City gibi süper takımların giderek orta sınıf takımlarla arasındaki farkı açtığını görüyoruz, özellikle Premier Lig’deki fark bunun bir örneği. Rekabetçiliğin seviyesi düşmüyor mu?
Düşüyor, buna düşmüyor diyemem. Geçen günlerde bir istatistik vermiştim, Premier Lig’de son 5 sıradaki takımlar ilk 5 sıradaki takımlara karşı çıktığı son 25 maçın sadece 1’ini kazanabilmiş. Bu biraz Premier Lig’i de eziyor. Ama orada zirvedeki 6 takımın arasında o kadar üst düzey bir futbol oynanıyor ki, bu durum absorbe edilebiliyor. Yine de birçok Premier Lig sevdalısı, orta sırada yer alan takımların ligin ruhunu yansıttığı, zirveyle aralarındaki farkın fazla açılmasının çok da iyi olmadığı görüşünde, bu konuda da haklılar. Keza diğer büyük liglerde benzer bir durum var. Bayern Münih, Juventus ve PSG’nin hem kadro hem de ekonomik olarak kurduğu hegemonya rekabeti öldürüyor biraz maalesef.

***

Türkiye’nin snooker sevgisi

► Eurosport’ta çok fazla snooker yayını yaptığınızı biliyoruz, snooker sanılanın aksine daha fazla takip ediliyor mu Türkiye’de?
Kesinlikle ediliyor. Büyük bir izleyici kitlesi var, Eurosport’ta yaptığımız yayınlarda seyircilerden en çok geri dönüş aldığımız spor snooker. Şimdi iki haftada bir turnuva düzenlendiği için bazı yayınlarımız sakin geçebiliyor, ancak genel anlamda oldukça rağbet gören bir spor. Yanılmıyorsam 2013 Dünya Şampiyonası sırasında Ronnie O’Sullivan, Türkiye’de Twitter’da gündem dahi olmuştu.