Futbolla yatıp futbolla kalkan bir ülkenin 3 günde yaşadığı başarılar… Kuvvetle muhtemel birkaç gün konuşulacak, transfer haberlerinin arasında kaybolacaklar.

Dünya Kadınlar Boks Şampiyonası’nda kazanılan beş altın, Anadolu Efes’in Euroleague’de unvanını koruması, Vakıfbank’ın beşinci defa Şampiyonlar Ligi’nde taçlanması…

Ülkemizde spor alanında şüphesiz bir devrim yaşanıyor. Daha önce sadece ekranlarda izlediğimiz birçok müsabakada temsilcilerimiz yarışıyor. Özellikle de kadınlardaki sıçrama daha net bir şekilde görünüyor. Kız çocuklarının binbir zorlukla spor yaptıkları, yer yer bunu ailelerinden bile sakladıkları bir diyarda elde edilen dereceler manidar olsa gerek.

1908-2016 yılları arasında kadın sporcuları 5 Olimpiyat madalyası alabilen Türkiye, sadece Tokyo’da aynı başarıya imza attı. Japonya, bu bakımdan bizim için rüya gibiydi. Fakat müsaadenizle önce voleybol…

Onların başardıklarını erkekler futbolda yapsalar, yer gök haberleriyle dolardı. Sürdürülebilir başarılarına ticari hayatta bir şirketimiz imza atsa, dünya liderleri arasında gösterilirdi. Hemcinslerinin bu kadar itildiği, cinayetlere kurban gittiği, yer yer ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü topraklarda, tarih kadın voleybolcularımızın isimlerini altın harflerle yazacak. Neden mi? Kimileri tarafından kıyafetleriyle, görünüşleriyle, tavırlarıyla, yaşam biçimleriyle yerden yere vurulsalar da filenin harika kadınları, bu eleştirilere gereken cevabı sahada veriyor da ondan. Asırlar öncesinde kalması gereken tartışmaları bloklamakla kalmıyor, sanki vurdukları her smaçla bu zihniyeti olması gereken yere çiviliyorlar.

Kulüpler düzeyinde VakıfBank-Eczacıbaşı-Fenerbahçe’nin amansız rekabeti, yıllardır kadın voleybolunu zirvede tutuyor. 2010’dan bu yana bu üç ekibimizden biri, bir istisna sezon dışında Şampiyonlar Ligi’nde final oynuyor. Belki de dünyanın en zor ligi ülkemizde oynanıyor; şüphesiz sonuçları fileye yansıyor.

Avrupa Şampiyonası’nda iki ikincilik, iki üçüncülük alan, iki defa da Olimpiyat gören Milliler, alt yaş kategorilerinde de Avrupa ve Dünya şampiyonlukları almıştı. Kulüp takımlarımızın bilançosuna bakacak olursak, aslında hiç de alışık olmadığımız bir tablo karşımıza çıkıyor. Şampiyonlar Ligi’nde yedi şampiyonluk, yedi ikincilik, yedi üçüncülük; Kupa 2’de beş şampiyonluk, üç ikincilik, üç üçüncülük, Kupa 3’te üç şampiyonluk, altı ikincilik, altı üçüncülük hanemizde yazıyor. Ayrıca yeryüzünün en iyi takımlarını bir araya getiren Kulüpler Dünya Şampiyonası’nın da en başarılı ülkesiyiz. Şaka değil gerçek!

Türkiye’de böylesi sürdürülebilir bir başarı öyküsüne tanıklık ettiniz mi? Bu başarının dayandığı sistemi inşa eden, birçoklarına örnek olup, binlerce kız çocuğuna ilham verenler ziyadesiyle alkışı hak ediyorlar.[1]

Peki kadın boksörlerimiz… Olimpiyat sahnesinde ringi ilk titretenlerden Buse Naz, 26 Mayıs 1996’da dünyaya Trabzon’da merhaba demişti. Onun ikinci yaş gününde yine aynı şehirde doğan Busenaz, aynı yoldan gidecekti. Hayat tesadüfleri sever ya, ülkeye boksta ilk Olimpiyat madalyalarını getiren sporcuların memleketleri, doğum günleri aynı; isimleri farklı yazılıyor. Haliyle bu kadarı da pes dedirtiyor.

“Kadınlar boks yapar mı?” sorusuna gardını hep yüksek tutanlardan Sürmeneli’nin ilk müsabakasından sonra “Bu galibiyet ülkemin kadınlarına ve güzel bir gelecek hayali kuran tüm çocuklarına armağan olsun” demesi dikkatlerden kaçmıyordu.

Adı bitişik yazılan Busenaz altın, ayrı yazılan Buse Naz ise gümüş aldı. Onların açtığı kapı ortadaydı. İstanbul’daki Dünya Şampiyonası’nda gelen beş altın, iki bronz inanılmazdı.

Hatice Akbaş, Ayşe Çağırır ve Şennur Demir de Olimpiyat’ta tarih yazan ikili gibi dünya şampiyonu oldu. Belli ki kadın boksunda daha çok madalya yolda!

Son olarak da erkek basketbolu… Kadın voleybolu kadar olmasın, 2016’dan bu yana Euroleague’de son dörde bir takımımız kalıyor. Final Four olarak adlandırılan Avrupa basketbolunun şahikasında Fenerbahçe’nin açtığı yoldan Anadolu Efes devam ediyor. 2017’de sarı-lacivertliler Željko Obradović önderliğinde zafere ulaşırken, Ergin Ataman’ın idaresinde lacivert-beyazlılar üst üste ikinci şampiyonluğu kazandılar. Art arda kazanmanın çok zor olduğu organizasyonda bunu en son Olympiakos başarabilmişti. Yeri gelmişken anımsatmalı, kadınlar basketbolunda Euroleague Kupası ilk kez 2014’te Türkiye’ye gelmiş, Fenerbahçe’yi yenen Galatasaray adını tarihe yazdırmıştı.

Peki futbol mu dediniz… Kulüpler düzeyinde Avrupa’da geldiğimiz nokta ortada. Günlük meselelerde boğulmaya, incir çekirdeğini doldurmayacak polemiklerle haftalar geçirmeye devam edelim. Bir gün nasılsa başarı gelir, değil mi?

[1] Kadın voleybolcularımıza dair kapsamlı bir yazı için Kafa Dergisi s.84/ Eylül 2021