Nadya Krupskaya sosyalist mücadelenin olduğu kadar kadın mücadelesinin önemli yapıtaşlarından biridir. O’na göre “kadınların erkekler ile eşit haklara sahip olması sosyalizm ile mümkün”dür.

St. Petersburglu Balık

SERHAT HALİS

Neredeyse her bir binasında heykeltıraş sanatının en buğulu estetiğinin yattığı, cihanın belki de en güzel kenti olan St. Petersburg’da, bundan tam 153 yıl önce, karlı bir 26 Şubat gecesi yaşama gözlerini açtı Nadya Krupskaya...

Aristokrat kökenden gelen eğitimci bir anne ve babaya sahip olmasına rağmen yoksul bir hayat yaşadı. Rus ordusunda teğmen olarak görev yapan babası, devrimci faaliyetlerinden dolayı ordudan atılınca, ailenin aristokrat kökeni, işlevsiz bir etikete döndü.


Bir süre sonra babası yaşamını yitirince Nadya da çalışmak zorunda kalır. İşte bu çalışma süreci Nadya’nın işçi ve emekçi sınıflarla tanışmasına neden olacaktır. İşçilerle geçirdiği uzun zamanlar, emekçilerin haklarını aradığı grevlere ve uzun soluklu tartışmalara şahitlik eder.

Bir gün genç işçi ve öğrencilerin katıldığı bir yeraltı tartışma grubuna denk gelen Nadya, buradaki tartışmadan çok etkilenecek ve Marksizme yönelmeye başlayacaktır. Artık günlerini bu yeraltı örgütlenmesinin tartışmalarında geçirmeye başlar. Otobiyografisinde bu ana dair şunları yazar: “Bir gün, öğrencilerin politik tartışmalarına tesadüfen katılmıştım. Bu olayla gözlerimi açtım. Kurslara gitmekten vazgeçip, Marksist eserleri okumaya başladım”.

1894 kışında tarihi bir karşılaşma

Hücre örgütlenmelerinde gittikçe aktifleşen Nadya, tarihin onu ilginç bir karşılaşmaya hazırladığından habersizdir.

1894 yılının ocak ayında St. Petersburg’a gelen cılız bir genç, bu tartışmaların ateşli ve yenilmez bir ismi olarak belirir. Bu, o tarihte henüz çok kimsenin bilmediği, ancak ileride insanlık ırmağının yatağını değiştirecek olan Lenin’den başkası değildir. Nadya daha ilk karşılaşmadan itibaren bu parlak fikirli cesur gençten etkilenir.

Bu etkilenme zamanla Lenin’e karşı duygusal bir eğilime dönüşür. Artık sıklıkla yeraltı hücrelerinde karşılaşan ve birlikte devrimci faaliyet yürüten Nadya ve Lenin arasında duygusal bir yakınlaşma doğmuştur. Nadya bir süre sonra Lenin’e evlenme teklif edecek ancak Lenin zamanın devrimci koşulları içerisinde bunu kabul etmeyecektir.

Fazla değil bu tekliften çok kısa bir süre sonra hücre Çar polisi tarafından basılır ve Lenin ile Nadya tutuklanarak sürgüne yollanır. İki ayrı yere sürgüne gönderilmiş Nadya ile Lenin’in yolları bu noktada ayrılır. Nadya’nın Lenin’le aynı yere sürgün edilmesi kabul edilmez. İklim koşullarının çok sert olduğu Ufa’ya sürgün edilmiştir Nadya.

Nadya’yı yanına almak isteyen Lenin yetkililere Nadya’yla nişanlı olduklarını söyler. Bunun üzerine tek bir şartla Nadya’nın Lenin’le aynı sürgün yerini paylaşmasına izin verilir: Bu şart da evliliktir. Bu koşullar altında Lenin ve Nadya evlenecek ve sürgünlüklerini birlikte geçireceklerdir.

Ancak ikisi de ateist olan Nadya ve Lenin, daha önce hiç kiliseye ve kilise nikâhına katılmadıkları için ritüellerden habersizdirler. Bu durum neredeyse evlenmelerine mani olacaktır. Zira nikâha giderken yanlarında nikâh şahidi götürmemişlerdir. Hızlıca bu şahitlik için bölgedeki iki köylüyü nikâha getirirler. Ancak aksilikler bununla bitmez, Lenin ve Nadya’nın nikâh yüzükleri de yoktur. Bunun üzerine yine yakınlarda bulunan bir demirciye, bakır paralar kestirilerek nikâh yüzüğü yaptırılır. Böylelikle evlilikleri önünde engel kalmaz.

‘Benim küçük ringa balığım’

Eğitimci olduğu kadar iyi bir örgütçü ve gizli bir militan olan Krupskaya, görünmeyen mürekkeple şifreli mektuplar yazmak konusunda uzmanlaşmış bir devrimcidir.

O aynı zamanda ataerkil düzene ve ataerkil sosyal ilişiklere karşı Marksist bir kadın teorisyen olarak bilinir. Yazdığı ilk makale olan “kadın işçi”, 1901’de yeraltı basınında yayımlandığında oldukça ses getirir. Bu makale, Rusya’da kadınların fabrikada, tarlada ve diğer çalışma alanlarındaki mağduriyetlerini ve uğradıkları baskıyı irdeleyen ilk Marksist metin olarak değerlendirilir.

Sürgün sonrası aktif devrimci mücadeleye devam eden Nadya ve Lenin, 1905 devriminin yenilgisiyle birlikte Fransa’ya kaçmak zorunda kalırlar. Bir süre sonra Rusya’ya geri dönen Nadya burada yoksul çocuklara eğitim vermeye ve yoksullar için yeraltı kütüphaneleri açmaya başlar. Emekçi sınıflar ve çocuklar tarafından çok sevilen Nadya, başta Tolstoy olmak üzere pek çok yazar ve düşünürden etkilenerek oluşturduğu eğitim modelinin temellerini de bu yıllarda atar.

Krupskaya gözleri şiş olduğu için kendisini balığa benzeten arkadaşları tarafından “balık” lakabıyla anılmaktadır. Bu nedenle yazılarını “Balık” kod adıyla yazacaktır. Daha sonra bu şişliğin Graves hastalığından kaynaklı olduğu anlaşılır. Rivayet edilir ki, Lenin kendisine “Benim küçük ringa balığım” diye seslenmektedir.

Ekim Devrimi’nin kıvılcımı: 8 Mart 1917

Krupskaya kadın mücadelesinin önemli yapıtaşlarından biridir. O’na göre “kadınların erkekler ile eşit haklara sahip olması sosyalizm ile mümkün”dür. 1910 gibi erken bir tarihte Marksist kadınlar tarafından örgütlenen ve ilki 1913’te Rusya’da kutlanacak olan “Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü”nün kurucularındandır. Organizatörleri arasında Krupskaya ve komünist kadınların yer aldığı 8 Mart 1917 tarihli kadınlar günü etkinliği, Ekim Devrimi’ni başlatan kitlesel grev ve eylemlerin kıvılcımının atıldığı ilk andır. Bu yönüyle Sovyet Devrimi 8 Mart’ta başlamıştır ve bunda Krupskaya’nın rolü büyüktür.
Ekim Devrimi’nden sonra Krupskaya Halkın Eğitim ve Aydınlanma komiseri olarak atanır. Lunaçarski ve Makerenko ile birlikte Sovyet eğitim sisteminin kurucuları arasındadır.

Krupskaya’nın katkılarıyla 1919 yılında Sovyetler’de eğitime dair alınan kararlar sadece döneminin değil, bugünün dünyasının bile ilerisindedir. Krupskaya’nın imzasını taşıyan bu kararların bazıları şöyledir:

“ •Parasız ve zorunlu, genel ve politeknik eğitimin her iki cinsiyetten 17 yaşına kadar olan çocuklar için uygulanması

•Okul öncesi kurumların yaratılması

•Anadilde eğitim ve iki cinsiyetten çocukları kapsayan ortak ders; iş çalışma okulunun tamamen laik olması; yani tüm dinsel etkilerden arındırılmış, üretken toplumsal işle dersin yakın bağlantılarının gerçekleştirilmesi

•Tüm öğrencilere yiyecek, giyecek, ayakkabı ve ders araç gereçlerinin devlet tarafından verilmesi

•İsteyen herkese eşit, bilimsel yükseköğrenim hakkı ve maddi destek

•Sanat eğitimi ve sanat eserlerinin herkes için ulaşılabilir olması...”

Nadya, yaşamını yitirdiği 1939 yılına kadar, hayatını çocukların ve gençlerin eğitimine ve sosyalist inşanın yükselmesine adar. Ve tıpkı doğduğu gün gibi karlar altındaki bir günde; 27 Şubat’ta yaşamını yitirir.

Tarihin ilginç bir cilvesi ya da tuhaf bir tesadüf; Nadya Krupskaya’nın doğduğu gün olan 26 Şubat’ta kaleme alınan bu yazı, okuyucuya Nadya’nın yaşama gözlerini yumduğu 27 Şubat’ta ulaşacak...