Selam Jose. Tanırsın beni, şimdilerde 56 yaşındasın desek, neredeyse yarım asırdan fazla seninleyim. İyi tanırsın beni. Sana şu anda, hayatının tam bu noktasında söylemem gereken şeyler var. Dinlemelisin.

Stajyer

Anıl Güler

Bu yazı, son dönemin ve günümüz modern futbol dünyasının en popüler, yıldızı en çok parlayan figürlerinden Pochettino’nun şu an boşta olması ve potansiyel yeni adresinin yarattığı heyecan hakkında değil. Bu yazı, her zaman olduğu gibi yine senin hakkında Jose. Sen, her zaman her şeyin senin hakkında olmasına bayılırsın.

Geçtiğimiz hafta içinde, yepyeni mor eşofmanlarını giyip çıktın antrenman sahasına. Herkes gördü seni, oyuncularınla şakalaştın, ellerini arkanda birleştirip bilge bir adam gibi, düşünceli görünerek, ağır ağır etrafta dolaştın. Herkes şaşırmış durumdaydı, sen ise bir yıldır bu anı bekliyordun, ben biliyorum. Mikrofon uzattılar, biraz benden bahsettin, biraz gelecek planlarından bahsettin, biraz güldün, biraz ciddiyi oynadın.

En baştan söylemeliyim ki evet, seni eleştireceğim ve bazen senin canını acıtacağım ama bunu kötülüğün için yapmadığımı bilmelisin. Şimdi ciddi ve sıkıcı şeylerden bahsedelim, rakamlardan mesela.

Porto’da çalıştığın dönemde tam 6 kupa kazandın, en sevdiğin hangisi biliyorum tabi ki. Bu süre içinde çıktığın maçlarda %65 galibiyet oranın vardı. Sonrasında unutulmaz Chelsea dönemin, 6 kupa da orada, galibiyet oranın %67’ydi! Of… Ayrılırken yüreğinin parçalandığı Inter dönemin. 5 kupa ve %63 galibiyet oranı. Biraz çalkantılı ama yine de başarılı Madrid günleri. 3 kupa ve tam %71 galibiyet oranı. Keşke o günlere dönebilsek Jose.
Ardından ikinci Chelsea dönemi, 2 önemli kupa… %59 galibiyet oranı. Unutmak istediğini bildiğim, Manchester United günleri. Her şeye rağmen 2 kupa ve %58 galibiyet oranı… Üzerinden bir yıl geçmiş neredeyse…

Niçin söylüyorum tüm bunları, çünkü soracaklar Jose. Her fırsatta sana yılların seni nasıl eskittiğini, eskisi kadar başarılı olamadığını, son yıllarda istatistiklerinin düşüşte olduğunu hatırlatacaklar. Senin dünya futbol tarihinin gelmiş geçmiş en çok para harcayan/harcatan teknik direktörü olduğunu, bugüne kadar 97 futbolcu için toplam 1.6 milyar euro döktüğünü söyleyecekler ama Tottenham’ın senin alışık olduğun gibi para harcayan bir kulüp olmadığını da. Şu anda imzaladığın sözleşmeye göre saatte 1700 pound, günde 40.000 pound, ayda 1.250.000 pound kazanacağını yazacaklar. Rakamların ardından da öyle susup gitmeyecekler, zorlayacaklar seni. Her zaman olduğu gibi.

Geçmişte Casillas’la, Martial’le, Mata’yla, Pogba’yla yaşadığın sorunları ısıtıp önüne koyacaklar. Terk ettiğin basın toplantılarını, çileden çıkıp buz kesen yüz ifadelerini ortaya çıkaracaklar. Lampard, Manchester City’e gittiğinde söylediğin sözler de tabi yine karşında duracak. Ve söylediğini unuttuğun ama çok can yaktığın, çok kalp kırdığın diğer sözlerin de.

Neredeyse tam bir yıldır ayrıydın futboldan. Ben ise hiç ayrılmadım senden Jose.

Mutlaka görmüşsündür: “Mourinho bu kez modern futbola ayak uydurabilecek mi yoksa yine çuvallayacak mı?” tartışmaları kaç gündür ekranlarda ve sosyal medyada dolaşıyor. Bir kısım, nadasta geçirdiğin bir yılda çok şeyi değiştirdiğini, günümüz futbolunun gerekli taktik ve psikolojik yapısına uyum sağladığını görmek istiyor. Bir kısım ise köhnemiş fikirlerin ve futbol anlayışınla kuyruğunu kıstırıp sezon ortasında mağarana çekildiğini görmek. Ben? Ben ne istiyorum biliyor musun eski dostum?

Robert De Niro’yu seversin bilirim. İzlemediysen mutlaka izlemeni rica edeceğim, 2015 yapımı harika bir filmde oynamıştı. Modern çağın hızlı tüketim dünyasında, teknoloji tabanlı satış yapan, moda üzerine bir alışveriş şirketinde, stajyer olarak işe başlayan bir ihtiyarın hikayesi. Tecrübe, asla eskimez diyor filmin tanıtımında. Filmde, De Niro’nun karakteri Ben’in “dağınık” haldeki günümüz gençliğine eski usul çalışma yöntemleriyle verdiği dersleri ve aynı zamanda o gençlerden de kendine dersler alarak arada harika bir denge yakalamasını göreceksin. Hala bir işe yarıyorum ve bu mücadele içinde benim de yerim var hissi... Tanıdık geliyor mu? Şimdi sevgili Jose, senin stajyer olma zamanın.

Yüzüne çarpılan rakamlara, geçmişin yaralarına, üzerinde oturduğun poundlara basarak yükselme ve yeni bir hikaye yazma zamanı. Kendi bildiğini yine okuyacak ama bu kez eski hatalarına düşmeyeceksin. Gençlere karşı biraz daha anlayışlı olmayı deneyebilirsin. Egonu bir kenara koyup, geçen yıl Şampiyonlar Ligi finali oynamış takımın bunu nasıl becerdiğini detaylı inceleyebilirsin. Başarılı olmanın garantisi yok ama bu kez umuyorum ki kalbin kırılmış, gururun incinmiş şekilde Londra’dan kaçış yolu aramayacaksın.

Ben, eski dostum… Yine yanındayım. Tottenham taraftarının bana ihtiyacı olduğunu söylediğinde sana kesinlikle katılıyordum. Beni onlara verebilirsin, vermelisin.

Mutlu ol Jose,
Futbol Tutkun.

NOT: Filmdeki Ben karakteri için kullandığım “ihtiyar” ifadesine kızarsın. Kızma. Sen hala 2004’te Chelsea’nin başına geldiğindeki gibi, asi, atik, kavgacı, ‘özel’ bir delikanlısın. Hep de öyle oldun.

cukurda-defineci-avi-540867-1.