Özgecan ile can evimizden vurdular. Katilleri “kadınlar uluorta gülmemeli”, “metroda parfüm sıkma kardeşim”, “Dolmabahçe’den baktığımda mini etekli kızlar görüyorum” diyenler.

Demek ki Türkiye öncelikle “özel” bir seçim yapacak: Özgecanlar öldürülsün mü, özgürce yaşasın mı?

• • •

Ama “genel” seçimler de kapıya dayandı, “ittifak” kelimesinin cılkı çıktı. Kim kiminle kime karşı ne için ve nasıl ittifak yapabilir? Tevatür çok.

İttifak kavramı özellikle üç politik aktör için kullanılıyor: CHP, HDP ve HAZİRAN.

CHP bünyesinde sosyalistten ulusalcısına, solcusundan sağcısına farklı kesimleri taşıyor, bir nevi ittifak partisi. Ama solcuların lafı geçiyor mu?

HDP kuruluş itibarıyla kendisini zaten ittifak partisi olarak ilan etmişti. O da bünyesinde sosyalistten milliyetçisine, solcusundan sağcısına (ve hatta şeriatçısına) farklı kesimleri taşıyor. Ama solcuların lafı ne kadar geçiyor ya da HDP solculuğunun kıstası nedir?

HAZİRAN da İslamcı faşizm karşısında tüm halk muhalefetinin birleşik gücünü oluşturma amacıyla yola çıktı. Bir nevi halk ittifakı. Ama HAZİRAN’da sağcılar, ulusalcılar, milliyetçiler kendilerine yer bulamıyor.

AKP döneminde seçimler tam bir oyun haline getirildi: Aldım verdim ben seni yendim! Seçmeninden oy aldı neo-liberalizm ve İslami faşizm verdi.

Ve madem bir Seçim Oyun’u daha sahne alacak... Kimi boyutlarıyla ünlü “Oyun Teorisi” akla getirilebilir. Bu teoriye göre, mesela tıpkı Satranç oyunundaki gibi Siyahların (AKP) kazanması ya da kaybetmesi sadece Siyah tarafından yapılan hamlelere değil Beyaz (Muhalefet) tarafından yapılan hamlelere de bağlıdır.

Siyahlar, yani kapkaralar, belli; ama öyle tam takım bir “Beyaz” taraf yok. Olması da mümkün değil. Siyahlar karşısında her muhalif takım kendi taşlarıyla oynuyor.

CHP? Satranç tahtasında tavla oynuyor! Oyun dışı ve böylece teorik bir izahı yok. CHP aslında ittifak filan istemiyor. “Gelin arkama dizilin,” diyor. En son Kılıçdaroğlu “Haziran Hareketi seçim sürecinde CHP’ye destek verirse ayrıca çok mutlu oluruz” demedi mi?

HDP? Genelinde Kürt siyaseti, bu oyunda müttefik siyasetinden çok muhatap siyasetine ağırlık veriyor. O da Kürt çözümü konusunda muhatabı olan AKP karşısında “gelin arkama dizilin,” diyor. Kısacası, en iyimser değerlendirmeyle, amacı uğruna her tür riski göze alıyor. Oyun teorisinde buna “Brinkmanship” denilir ve bu da rakibini ve rakibiyle birlikte kendisini uçurumun kenarına getirip oradan bir uzlaşma çıkarmaya çalışma tarzıdır. Kürt bahsinde de Soğuk Savaş yıllarındaki gibi (nükleer tehdit nedeniyle) dehşet dengesi ve müzakere-detant (yumuşama) süreci iç içe geçmiş durumda. HDP bakımından seçim sonuçları pek önemli değil ya da “önemli” ama meclise girseler de girmeseler de kazanacaklarına inanıyorlar.

Yine Oyun Teorisi kavramlarıyla devam edersek, HAZİRAN aslında bir “stratejik hamle” yapıyor. Şöyle ki, oyun teorisinde, stratejik hamle, bir oyuncunun stratejik avantaj kazanabilmek için oyunun tanımlanan kuralları dışında harekete geçmesidir. HAZİRAN hamlesini seçim oyununun dışında tanımlıyor. Oyunun sandıkta değil sokakta bozulacağını ilan ediyor. Stratejik hamlenin en önemli özelliği oyuncudan beklenen yükümlülüktür, kendisine biçtiği misyondur ki bu da oyuncunun kuralları kendisinin koymasını gerektirir. Ve bu yükümlülüğün inanılır olabilmesi oyuncunun kendi inisiyatifini kimseye vermemesine bağlıdır. İnanılır bir davayı temsil etmesidir. “Teori” böyle diyor, son boykot “pratiği” de bunu kanıtlıyor.

Yani? HAZİRAN stratejik bir hamleyle karanlığı parçalama rolüyle sokak sahnesine çıkan yeni bir oyuncudur. Çünkü “seyirlik” olarak dayatılan sahnede AKP faşizmi seçimlere kadar da seçimlerden sonra da sadece karanlık bir tablo çiziyor.

Ve böylece bu hafta son söz, muhalefet.org’da yazdığı son yazısından bir alıntıyla bizim Onur Kılıç’a kalıyor:

“İşte tam da bu karanlık tablo nedeniyle olağanüstü koşulların olağanüstü muhalefetine ihtiyaç var diyoruz. Erdoğan’ın ülkenin geleceğine hâkim olmak adına bütün riskleri alarak kavgaya hazırlandığı bir dönemde minderin nereye serildiğini doğru tespit etmek gerekiyor. HAZİRAN, saray iktidarının altında gerçekte –burjuva anlamda dahi- hiçbir etkinliği kalmamış parlamentonun sınırlarına kendini hapseden etkisiz siyaset çizgisini bu yüzden reddediyor ve yeni ve aktif bir siyaset zemini öneriyor.”