Gündelik hayatımız çeşitli sürprizleriyle işe yaramak için fırsat kollayan alarm sistemini meşgul eder. Servis aracını kaçıracağım kaygısından tutun gecenin bir saatinde sokak ortasında patlayan tabancaların çıkarttığı seslerin yarattığı korkuya kadar uzanan repertuvarıyla kentli hayat beynimizin alarm ayarlarını şaşırtıyor olabilir.

Stres yanlış yere baktırır

Beynimizin evrim süreci içinde iyice geliştirip kuşaktan kuşağa aktarılagelen temel işlevlerinden birisi ya da başlıcası: Hayatta kalmamızı sağlamak, bir başka deyişle akıllı olmaktır. Hayatta kalmak derken birey olarak ilelebet hayatta kalamayacağımızı düşünürsek, biz ölsek bile türümüzün, bizim gibi ya da bizden olanların varlığının sürmesine dönük bir genetik programın var olduğu düşünülebilir.
Genetik geçişle aktarılırken kuşaktan kuşağa teslimatı güvence altına alınan işlevlerin tek tek hayatlarımızdaki etkisini fark etmek her zaman mümkün olmayabilir. Özellikle tehlikelerin saptanmasına ve savuşturulmasına dönük gelişmiş alarm sistemlerinin insan türünün sürdürülmesi gibi bir yüce amaçla ilişkili olduğunu anlamakta zorlanabiliriz.
Gündelik hayatımızın önemli bölümü küçük büyük tehlikeler, bu tehlikelerin yarattığı korku ya da bu tehlikelerin her an gerçekleşmesi olasılığından duyduğumuz kaygı ile geçer. Evrimsel alarm sistemimiz insan türünün sürekliliği gibi bir dava için gelişmiş olsa da, kızak bir göreve çekilmiş bürokrat gibi küçük meselelerle meşgul olarak küçük meselelerden büyük konular çıkartmaya başlar.
Gündelik hayatımız çeşitli sürprizleriyle işe yaramak için fırsat kollayan alarm sistemini meşgul eder. Servis aracını kaçıracağım kaygısından tutun gecenin bir saatinde sokak ortasında patlayan tabancaların çıkarttığı seslerin yarattığı korkuya kadar uzanan repertuvarıyla kentli hayat beynimizin alarm ayarlarını şaşırtıyor olabilir. Hayatta kalmak için gerekli onbinlerce yıllık sistemlerimizin yerli yersiz çalışması stres halini bir tür bitmek bilmez bedensel-beyinsel OHAL yapabilir. İnsanların doğrudan birbirileri için yarattıkları tehdit ve tehlikelerin uzun listesini çıkartmak daha da zor; zira stres OHAL’i çevremizdekilerin sıradan tuhaflıklarını (birim müdürü yanımdan geçerken merhaba demedi, bizi neden doğum günü partisine çağırmadılar, öğretmen çocuğuma karnesini verirken yüzünde gülümseme yoktu gibi) bir travma listesi gibi yaşamamıza yol açabilir.
İncinebilirliklerimizi arttıran stres, uzayıp giden tehlikedeyiz OHAL’i ve bunun doğurduğu hormonal alarm (HPA ekseni olarak bilinen üçlü salgı sistemi) odaklanma (ve farkındalık) yetimizi kısıtladığından ötürü gerçeği aramak yerine bize sunulan, elimizin altındaki veriyle yetinmeye başlarız.
Sonradan basiretimizin bağlandığı yıllar olarak hatırlayacağımız bu stres OHAL’inin etkilerini savuşturmak için ne yapabiliriz? Derin bir nefes alarak düşünmeye başlasak iyi olur.
Stres OHAL’inin gözden kaçırmamıza neden olduğu ayrıntılar neler? Bu toz duman yüzünden göremediğimiz, doğru yere odaklanamadığımız için kaçırdığımız neler var? Büyük dert olarak yaşadıklarımızı 5 yıl ya da 10 yıl sonra nasıl hatırlayacağız? Önemsiz ya da gereksiz gördüğümüz konuları gerekli ve önemli görseydik davranışlarımız nasıl değişirdi? Sevmediklerimizi sevseydik, sinir olduklarımıza sinir olmasaydık hayat nasıl olabilirdi? Yaptığımız tercihlerden hangilerini her durumda sürdürür, hangilerini bir gün değiştirebiliriz?
Böylesi tersinden sorular en azından stresin yersiz alarmı sebebiyle devre dışı kalan düşünce ve akıl yürütme sistemlerini korku/kaygı kaynaklı beyinsel aktivitenin işgalinden koruyabilir. Bir tür zoraki egzersiz ya da münazara sorusu gibi, işlerin her zaman bildiğimiz gibi olmayabileceğini o tehlike anlarında ‘laf- dinlemez-ama-hormonları-dinler’ beynimize anlatır, anlatamasa da hatırlatır.