Bir gece vakti çıkartılan kanun hükmündeki kararname ile evrendeki akışlar iptal edildi. Artık hiçbir şey akmıyor, ne nehirler ne de hava; aynı nehirde defalarca yıkanabilirsiniz. Sadece para akışlarına izin verildi. O geceden beri bu evrende zaman, doğal döngülerle değil, sadece para akışlarıyla ölçülüyor. Ve evrenin sakinleri “stagnasyon”, “stagflasyon” gibi ekonomik terimler kullandıklarında anlarsınız ki bu evrende durgunluk, ancak para akışları kesildiğinde hissedilir. Hava esmiyormuş, nehirler akmıyormuş, kimsenin umrunda değil, varsa yoksa ekonomi. Her şeyin aktığı Herakleitosçu evrenin tam zıttıdır burası. Evrenin yaratıcısı evreni zihnindeki kalıplara göre özene bezene yaratmaya çalışsa da, hâlâ yaradana isyan edenler, kalıplarına parçalayıp taşanlar ve akmaya kalkışanlar var. Yaratıcı, taşkınlar yüzünden evrenin yapımını bir türlü sona erdiremiyor. Evrenin sakinleri de bu durumdan pek rahatsız: “Madem kalıplar çatlayabiliyor, o zaman yaratıcı daha güçlü kalıplar yapsın, kalıplarını parçalayanlar derhal hadım edilsin”. Bedenlerin içkin kuvvetlerini aşkın kalıplarla zaptetmeye çalışan yaratıcının işi zor. O da biliyor, doğal akışları, zihninde tasarladığı kalıplarla şekle sokmanın zor olduğunu. Ama başka çaresi yok. Mükemmel bir evren ancak kalıplarla inşa edilir. Kalıplar, deli gömlekleridir. Zaten yaratıcı da evrenini bir tımarhane olarak tasarladı. Evrenden pis kokular yükseliyor; sakinleri pek de rahatsız değil, alıştılar çünkü.

Herkes bilir, durgun su kokuşur, bataklık haline gelir. Sadece su mu? Durgun düşünce de. Su ve düşünce birbirine çok benzer; her ikisi de akışkandır ve yerleştirildikleri kapların şekillerini alır. Düşüncenin kapları, zihinsel kalıplardır. Uzun süre kalıpların içinde kalan düşünce basmakalıplaşır, kokuşur ve çürür. Basmakalıp düşünceler, zihnin bataklıklarıdır. Ve her dile getirildiklerinde toplumsal beden biraz daha kokuşur. O yüzden evrenin sakinleri ağızlarını her açtıklarında pis kokular yükseliyor. Başından belliydi, kalıplarla inşa edilmiş bir evrenin kokuşacağı; kokuşma, yaratıcının zihninden kaynaklanıyor. Bruce Lee, sosyal medyada dolaşan videosunda çürümeden kurtarmanın yolunu defalarca anlattı ama kimsenin kulak astığı yok: “Zihnini boşalt. Formsuz ol, biçimsiz, su gibi. Suyu bir bardağa koyarsan su bardak olur, bir şişeye koyarsan şişe olur, bir çaydanlığa koyarsan çaydanlık olur. Su akabilir ya da parçalayabilir. Su ol dostum!” Zihin, tıka basa kalıplarla dolu. Düşünce de su gibidir, kudretli; zihnin kalıplarını parçalayabilir. Zihin ancak, düşünce akışkan hale geldiğinde kalıplarından temizlenebilir.

Bu evrende düşünenler de var elbet. Sakinlerinin çoğu çürüdüklerinin farkında değil ama içine düştükleri durumun farkında olanlar ve çıkış yolu bulmak için düşünce üretenler de var. En fazla çürüyenler ve toplumsal bedenin çürümesini hızlandıranlar da bunlar. Bu evrende düşünenlere “kreatifler” denir, kreatif çözümler ürettiklerini söyledikleri için. Oysa her çözüm önerisini dile getirdiklerinde ağızlarından daha da iğrenç kokular yükselir. Kreatif oldukları doğru; zihinlerindeki kalıplar, yaratıcının evreni yaratırken kullandıklarının aynısı ve yaratıcının yaratma gücünün aynısı bunlarda da var. O yüzden bunlara yaratıcının yeryüzündeki temsilcileri dendiği de olmuştur. Evrenin sakinleri ne zaman bunalsalar, bunların ağızlarının içine bakarlar. Fakat ağızlarını her açtıklarında çürüme kokusu daha da dayanılmaz hale gelir; evren biraz daha bataklığa gömülür. “Ne olur, artık düşünmeyin” deseniz, “Düşünüyorum o halde varım” diyeceklerdir size; oysa çürürler ve çürütürler.

***

Düşünceyi çürüten kalıplardır. Zihinler tıka basa kalıplarla dolu. Basmakalıp düşüncelerle bataklığa dönüşmüş zihinlerin, bataklıktan çıkmak için önerecekleri her çözüm toplumsal bedenin bataklığa daha da gömülmesine yol açıyor. Kalıplarla düşünmek, bataklıktan kurtulmak için çırpınmaya benzer. Zihni ve bedeni bataklıktan kurtarmanın tek bir yolu olabilir: Havalandırmak ve yeniden evrenin akışlarına bağlanmak. Akışlarla beslenmeyen bir göl çok geçmeden kokuşur, tıpkı düşünce gibi. Düşünce de evrenin akışlarıyla dalgalandıkça dirilir. Kalıpları parçalamak için su olmalı dostum, su gibi delirebilmeli!