Başlığı sevmedim aslında, çirkin ve itici geldi yazdıktan sonra. Suyu alınıp satılan mal olarak gören bir “su taciri”nin edeceği laf işte; ne kadar değerli olduğunu, asla elinde kalmayacağını, mutlaka satılacağını anlatmak için kullanılan…

Başlık itici geldi ama değiştirmedim. Belki o iticiliğin kızgınlığıyla da okuyanlar çıkar diye!

BM verilerine göre, bugün dünyada 1 milyara yakın insanın güvenli içme suyuna erişimi yok. 2050’de dünya nüfusu 9,7 milyar olduğunda da 5,7 milyar insan güvenli içme suyundan yoksun olacak!

“Petrol ne ki, geleceğin savaşları su yüzünden çıkacak” sözü belki bir klişe ama bir o kadar da gerçek.

Kısacası, başlığın özeleştirisini yaparak söyleyeyim; suyun varsa öncelikle ona alınıp satılan bir “mal” muamelesi yapmayacaksın; sonra da gözün gibi bakacak, koruyup kollayacaksın!

Bu yazının konusu Ayvaz Suyu!

Şişelenip yurt içinde ve dışında satılmaya başlandığından beri adını duyan çok olmuştur. Ancak, onu hissetmeniz, epeyce zor bulunan Ankara’da İstanbul’da bir markette görebildiğinizde yüreğinizin pırpır etmesi için illa Niksar’la bir bağınız olmalı, Niksarlı olmalısınız.

Ayvaz Suyu Niksar’ı Niksar yapan değerlerin başında gelir ve o ilçe kimliğinin en önemli parçalarından biridir.

Benim yaşımdakiler anneannelerinden babaannelerinden dinlemişlerdir hikayesini: Haftada, 15 günde bir, biriktirilen çamaşırlar sırtlanır, neresinde oturuyorsanız Niksar’ın oradan Ayvaz’a kadar yürünür, Ayvaz’da kazanlar kurulup çamaşırlar yıkanırmış.

Çocukluğumda çamaşır yerine bizi götürmeye başlamışlardı Ayvaz’a yıkamaya. “Havuz”u, çoğu Niksarlı çocuk gibi, henüz elektrik santralının havuzuna gidecek yaşa gelmeden, Ayvaz Hamamı’nda gördüm ben de. Küvet irisi bir yerdi, ama bizim çocuk ölçülerimize göre havuzdu işte.

O hamamda başınız yıkanırken gözlerinizi açamazdınız bir türlü. Sonradan sertlik derecesinin 0.5 olduğunu öğrendiğimiz o muazzam yumuşak su, adeta zeytin yağıyla yıkanıyormuş hissi verir, hamam tasıyla kaç kez su dökülse de başınıza, hala sabunluymuş gibi hissettirirdi.

Önceleri bize yasaktı içmek; 0.5 sertlikle böbrek taşlarını falan döküyordu ama çocukların kemik gelişimini de engelleyebilirdi. Büyüdük, kıymetli bir içecek oldu. Henüz şişelenip satılmaya başlanmadan, Niksarlılar olarak Ayvaz’a gidip, bidon bidon içme suyu doldurup getirme ayrıcalığına sahiptik.

Suyun çıktığı yer en önemli mesire yeriydi Niksar’ın. Yiyecekleri yüklenip oraya pikniğe gider, Ayvaz’da pide yemeyi bir tür ritüele döndürürdük.

Bir haftadır hısım akraba, hemşeri sıkıştırıp duruyor; Ayvaz Suyu’nu yazsana diye. Hafta sonunda Eyceabim dayandı kapıya; “Kendi memleketinin meselesini yazmayan gazeteciye ben gazeteci demem” diye.

Bir dönem özel işletmeciye kiralanan, sonra kiracıdan kurtarılması için belediyenin adeta kök söktüğü Niksar Ayvaz Suyu İşletmesi, neresinden baksanız dökülen bir sözleşmeyle yine 25 yıllığına birilerine verilmeye çalışılıyor.

Belediye’nin 13 milyon lira yatırımından sonra bir özel işletmeye kiralanacak olması, iktidarın yaygın özelleştirme pratiğini andırıyor. Devlet önce para harcayıp bir işletmeyi ayağa kaldırıyor, sonra yok pahasına birilerine veriyor!

Kiracı için hazırlanan sözleşme öyle bir sözleşme ki, kiracının işletmeyi başkasına devrine (belediyenin izniyle) ve başka suların da “Ayvaz New Life” markasıyla pazarlanabilmesine kapı aralıyor.

Ne hikmetse, memleketin değerlerini en fazla muhafaza etmesi gereken muhafazakarlar, onları en kolay satanlar oldular!

Umarım Niksar Belediyesi onlardan biri olmaz ve Niksar’ı Niksar yapan değerlerden başında gelen Ayvaz Suyu’na titizlikle sahip çıkar!

cukurda-defineci-avi-540867-1.