İkdam gazetesinin sahibi Ahmet Cevdet, Ahmet Rasim’den gazetesinde yazmasını ister.

Sonunda telif konusu dışında anlaşmaya varılır.

Ahmet Cevdet, üstada bir yazı için kaç para istediğini sorar.

Ahmet Rasim, “Uzun mu, kısa mı?” sorusuyla karşılık verir.

Kısa bir şaşkınlık geçiren Ahmet Cevdet “Ne ilgisi var?” deyince üstat açıklık getirecektir:

“Uzun yazarsam yarım altın, kısa yazarsam bir altından aşağı olmaz!”

“Vakit” gazetesi sahibi Hakkı Tarık Us ise cimriliğinden muhabirlere gazetede çıkan yazılarının uzunluğuna göre para ödeyecektir.

Bu nedenle ücret bordrosunu yazıların boyunu sicimle ölçtükten sonra hazırlayacaktır.

Hakkı Tarık Us gibi “Tan” gazetesi sahibi Halil Lütfi Dördüncü’nün cimriliği de Babıâli’de fıkralara konu olmuştur.

Halil Lütfi bir gün bir düzeltmenin başına dikilip durmaktadır.

Düzeltmeni bir süre izledikten sonra, “Bak oğlum” diyecektir, “yanlışı bulmadan kalemini hokkaya batırıyorsun. Mürekkep kuruyor. Yanlışı bulunca kalemi hokkaya batır.” (Hatırlayalım, eskiden okur yazar ve kültürlü insanlar yazı yazmak için kamış kalem ile mürekkep hokkası kullanırlardı.)

Hıfzı Topuz, bir gün “Asmalımescit’74” yazarı, entelektüel bohem Fikret Adil’in Taksim Talimhane’deki apartmanında bir duvarda çerçeveli 2.5 lira (eskinin kâğıt parası) görecektir. (Gülümseyen Anılar, Remzi Kitabevi)

“Bu parayı neden çerçeve içine aldı?” diye sorduğunda Fikret Adil, Halil Lütfi’den aldığı ilk telif ücreti olduğunu söyleyecektir.

Ülkü Tamer’in yazdığına göre Yeditepe Yayınları’nın sahibi Hüsamettin Bozok, yayımlayacağı kitabın giderini yazardan almaktadır: 850 lira. (Yaşamak Hatırlamaktır, Doğan Kitap.)

Elbette bu parayı vermek yetmez.

Yine Tamer’e göre “Hüsamettin Bozok’un yazara, kitaba inanması gerekiyordur. Yoksa ne 850’si, binlerce lirayı gözden çıkarabilecek yazarların sürüsüne berekettir!”

Ancak şu da var: Hüsamettin Bozok, kitabın satışlarından gelen ilk 850 lirayı yazara geri verecek, ayrıca 200 lira da telif ücreti ödeyecektir.

O sıralarda İkinci Yeni şiirinin aykırı şairi Ercüment Uçarı, bir başka yayınevine 850 lira vererek kitabının yayımlanmasını sağlamıştır. Yayıncı bir lira satış fiyatı koymuştur kitaba. Yayımlanınca da Uçarı’ya 850 kitap göndererek, “Ödeştik. Alacak verecek kalmadı” diyecektir.

Memet Fuat, gençliğinde yazdığı küçük hikâyeleri “Yaşadığımız” adıyla bir dosyada toplamıştır. Postayla Varlık Yayınevi’ne gönderir. (Yazarlığın Eteklerinde, Literatür)

Kısa sürede yanıt gelir. Görüşmek üzere yayınevine çağrılmaktadır.

Yayınevi tek bir odadır. Kapıdan girince, hemen sağda, üstünde paket yapılan yüksek bir masa vardır. Burada bir delikanlı çalışıyordur. Pencerenin önünde ise karşılıklı iki yazı masasında Yaşar Nabi ile eşi oturuyordur.

Yaşar Nabi ölçülü, sakin, “Yaşadığımız”ı basabileceklerini söyleyecek ve hemen telif ücretini bildirecektir: 100 lira.

Memet Fuat duralayacak, 100 lirayı az bulduğu için “Bir düşüneyim,” deyip yayınevinden ayrılacaktır.

Ertesi gün sahaflarda kitapçılık yapan bir arkadaşından hiç beklemediği bir haber gelir: Varlık Yayınevi’nde çalışan delikanlı ona uğramış, “Yaşadığımız”ı Yaşar Nabi’nin beğendiğini, iyi pazarlık ederse daha fazla bir telif ücreti alabileceğini söylemiştir.

Memet Fuat tekrar yayınevine gidecek ve telif ücreti olarak 500 lira istediğini söyleyecektir.

Yaşar Nabi gülümseyerek dosyayı Memet Fuat’a geri verecektir.

Ne yapacağını bilmeyen Memet Fuat, birkaç gün sonra Oktay Akbal’la karşılaşacaktır.

“Memet, sen ne yapmışsın!” diyecektir Akbal. “Beş yüz lira isterim diye vermemişsin kitabı. Biz de 100 lira alıyoruz. Bir tek Sait Faik 150 lira alıyor.”