Çeşitli iklim senaryolarına göre çalıştırılan iklim modellerine göre, gelecek on yıllarda Türkiye’nin de içinde yer aldığı coğrafi bölgenin daha az yağışlı ve daha sıcak bir iklim etkisi altına girme olasılığı oldukça yüksektir. Türkiye su zengini bir ülke değildir. Dünya’daki ve Türkiye’deki içilebilir-kullanılabilir suyun kesin sınırları vardır.

‘Su zenginiyiz’ söylemi bir hayal, acilen harekete geçmeliyiz

Prof. Dr. Murat Türkeş *

Türkiye’de toplam kullanılabilir su tutarı, 112 milyar metreküp olarak hesaplanmıştır. Türkiye nüfusunun 2019 yılına göre toplam yaklaşık 83 milyon olduğu ve toplam kullanılabilir su tutarının 112 milyar metreküp olduğu dikkate alındığında, Türkiye’de kişi başına yıllık ortalama yaklaşık bin 350 metreküp kadar su düştüğü bulunur. Nüfusun hâlâ artmakta olduğu Türkiye’de, Dünya ortalamasının yaklaşık yüzde 18’ine karşılık gelen (Dünya ortalaması 7 bin 600 metreküptür) bu tutar, bize, Türkiye’nin hem kurak dönemlerde hem de iklim değişikliği sonucunda gelecekte iklimin daha sıcak ve kurak, değişkenliğin daha yüksek olacağı dönemlerde yeterli su açısından ciddi sorunlarla karşılaşabileceğini açıkça gösterir.

Türkiye’de bugünkü 112 milyar metreküp kullanılabilir su kaynağının yararlanma oranı yaklaşık yüzde 39 olup, 32 milyar metrekepü sulamada, 7 milyar metreküp içme ve kullanmada, 5 milyar metreküpü sanayide kullanılmaktadır. Bu durumda ülkemiz su kaynaklarının yaklaşık yüzde 73’ü sulama, yüzde 11’i sanayi ve yüzde 16’sı kentsel tüketim için kullanılmaktadır. Bu oranlar, 2006 yılı verilerine göre; Dünya’da sırasıyla yüzde 69, yüzde 19, yüzde 12, Avrupa’da ise yüzde 22, yüzde 57 ve yüzde 22’dir.


TÜRKİYE’NİN GELECEKTEKİ SU İKLİMİ VE KURAKLIKLAR

Uzun süreli klimatolojik gözlem dizilerinin çözümlemelerine dayanan güncel bulgularımıza göre, aşırı hava ve iklim olaylarındaki değişiklikler Türkiye’de, özellikle 1990’lı yıllarla birlikte yaz ve tropik gün sayılarındaki önemli artış, buna karşılık don olaylı ve kar yağışlı gün sayılarında belirgin azalma, yılın don olayı gözlenmeyen devresindeki uzama şeklinde gözlenmiştir. Türkiye’de 2000 yılından bu yana maksimum hava sıcaklıklarına ilişkin rekorların yaklaşık yüzde 50’si gerçekleşirken, bu oran minimum sıcaklıklara ait rekorlarda yüzde 10’a kadar düşmüştür. Başka bir deyişle, Türkiye’de yaklaşık son 25 yıllık dönemde, hem sıcaklık rejimi belirgin olarak daha ılıman ve sıcak koşullara doğru değişmiş, hem de sıcak hava dalgalarının sıklığında ve şiddetinde önemli değişmeler gerçekleşmiştir. Ayrıca, çeşitli iklim model kestirimlerine göre, buharlaşmanın artması, yağışların sıklığında ve şiddetinde olası değişmelerin olabileceği ve kar örtüsünün azalabileceği beklenmektedir.

AZ YAĞIŞLI, SICAK İKLİME GİRİYORUZ

Çeşitli iklim senaryolarına göre çalıştırılan iklim modellerine göre, gelecek on yıllarda Türkiye’nin de içinde yer aldığı coğrafi bölgenin daha az yağışlı ve daha sıcak bir iklim etkisi altına girme olasılığı oldukça yüksektir.

Türkiye’de, kentsel ve endüstriyel su kullanımı, sulama, hidrolik enerji ve çevresel/ekolojik akışlar (ör. sulak alan ve akarsu ekosistemleri) için gerekli olan su varlığı, önemli bir konudur. Su varlığını (toprak nemi, yer altı ve yer üstü hazneleri, akarsular, göller, vb.) etkileyen potansiyel iklim değişikliği etkileri, yağış tutarı, şiddeti, zamanlaması ve türü ya da biçemi (ör. kar, yağmur, sağanak yağmur, çisenti, vb.), kar erimesinin zamanlaması ve evapotranspirasyon (ET) ile yağış-akış oranlarındaki değişiklikleri içermektedir. Örneğin, çeşitli iklim modellerine göre, günümüze (1971-2000) göre gelecekte (2070-2100) Türkiye’de ortalama hava sıcaklıklarında 3 °C ile 7 °C arasında değişen artışlar olacaktır. Sıcaklık artışı, sıcak mevsimlerde soğuk mevsimlere göre daha fazla olacaktır. Türkiye’nin yağış klimatolojisinde ise, –0.8 mm/gün ile 1.2 mm/gün arasında değişen değişimlerin olması beklenmektedir. Kuşkusuz Türkiye ikliminde beklenen bu değişikliklerin, ET’nin artması ve toprak nemi (su içeriği) ile akış oranının azalmasına, başka bir deyişle tarımsal ve kuraklık olaylarında artışa ve şiddetlenmeye neden olacağı da beklenmelidir.

KRİZE KARŞI BÜTÜNCÜL BİR RİSK YÖNETİMİ

Bu nedenle, olasılıkla gelecek 20 yıllık dönemde, Türkiye’de su hazne ve akiferlerinde biriken suyun akılcı/dikkatli ve etkili/verimli kullanımı ile neden sonuç ilişkilerini de dikkate alan bütüncül bir kuraklık risk yönetimi sistemi (ölçme, izleme, değerlendirme, belirleme, analiz, değerleme, planlama, erken uyarı, strateji hazırlama, vb.) yaklaşımıyla yüzey suyu ve yeraltı suyu kaynaklarının yönetimi, su yöneticilerinin ve uzmanlarının su varlığını optimize etmekle görevli oldukları başlıca stratejiler arasında yer almalıdır.

Var olan su alt yapısı, akarsu akışlarının, yeraltı ve yerüstü su haznelerinin sağladığı su tutarlarının alansal ve zamansal desenlerini düzenleyebilsin ya da düzenleyemesin, bu sistemler yakın (ör. 10 yıl) ve orta vadede (10-20 yıl) bu amaçlarla kullanılabilecektir. İklimsel değişkenliğin artması, artan kuraklıklar, daha yüksek hava sıcaklıkları ve daha uzun ve şiddetli sıcak hava dalgaları gibi aşırı hava olayları ve iklim afetleri, su varlığında azalma yaşayabilecek alanlardaysa, kullanıcılar arasındaki su rekabeti ve anlaşmazlıkları ya da çatışmaları olasılıkla artabilecektir.

Tüm bu sonuçlar dikkate alındığında, yakın-orta erimde Türkiye’de -artan nüfusun ve yüksek kentleşme oranlarının da katkısıyla- su yetersizliğinin başlayacağı, buna bağlı olarak da genel bir su sıkıntısı yaşanabileceği söylenebilir. Bu nedenle, kuraklık ya da su ile ilgili kriz yönetimlerinin yerine, risk temelli kuraklık ya da su yönetimi ve planlama politikalarının geliştirilmesi zorunluluktur.

Sonuç olarak:

Türkiye su zengini bir ülke değildir.

Evet bir küresel su döngüsü vardır, ancak Dünya genelindeki tatlı su varlığı çok değildir.

Dünya’daki ve Türkiye’deki içilebilir-kullanılabilir suyun kesin sınırları vardır.

Bugünkü iklim koşullarında Türkiye arazisinin yaklaşık yüzde 60’ı çeşitli dereceden kurak iklim (yüzde 5.77’si yarıkurak, yüzde 24.75’i kurakça-yarınemli ve yüzde 28.54’ü nemlice-yarınemli) sınıfındadır. Başka bir deyişle, Türkiye arazisinin önemli bir bölümü, ortadan şiddetliye değişen derecelerde yıllık su açığının yaşandığı ve çölleşmeye açık hidroklimatolojik koşullar ile nitelenir. Türkiye’de kişi başına kullanılabilir yıllık ortalama su tutarı bin 350 metreküp kadardır. Bu değer, Dünya ortalamasının yaklaşık yüzde 18’ine, Batı Avrupa’nın yüzde 27’sine karşılık gelir.

Su ‘bizim’ için yaşamdır, yaşam kaynağımızdır; ama sudan insanın dışındaki öteki canlılar da yararlanmaktadır.

2020 yılı Türkiye’de kurak geçmektedir. 2019 Eylül-Ekim aylarından beri aylık ve mevsimlik olarak birçok kere yinelenen meteorolojik kuraklık olayları, Türkiye’nin büyük bölümünde tarımsal ve hidrolojik kuraklıklara dönüşmüştür. Kuraklıktan tarımsal etkinlikler ve su kaynakları ciddi düzeyde etkilenmektedir.

KENTLER SUSUSUZLUKLA KARŞI KARŞIYA

Kuraklığın etkisi ile pek çok kentimizde (örneğin Çanakkale) ve büyük kentimizde (örneğin İstanbul) içme ve kullanma suyu amaçlı su kaynaklarının ve barajların doluluk oranları yüzde 25’lerin altına inmiş durumdadır.


İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) verilerine göre kente su sağlayan barajlardaki doluluk oranı 18 Aralık 2020 tarihinde yüzde 21.97’dir. Yapılan ölçümlere göre, barajlardaki var olan su tutarı, yüzde cinsinden Ömerli'de 21.15, Darlık'ta 50.40, Istrancalar’da 31.05, Terkos'ta 22.96, Elmalı'da 24.48, Alibey'de 30.51, Büyükçekmece'de 17.12, Sazlıdere'de 5.54, Pabuçdere'de 6.56, Kazandere'de 3.76 olarak kaydedildi.

GELECEK AYLARDAKİ YAĞIŞLAR YETERSİZ

Ne yazık ki, Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM), çeşitli ulusal meteoroloji kuruluşlarının ve hava tahmin merkezlerinin uzun vadeli hava tahmin model ürünleri ve mevsimlik tahminlerine dayalı değerlendirmemize göre, hem aralık ayının kalan günlerinde hem de olasılıkla şubat hatta Mart ayına kadar gerçekleşebilecek yağışlar, özellikle ülkenin batı yarısında, İç Anadolu ve Akdeniz vb. bölgelerde, 2020 kuraklığının etkisini azaltacak ya da sona erdirecek kadar yeterli ve bereketli olamayabilecektir.

Bunun başlıca meteorolojik ve atmosferik nedeni, söz konusu dönemde, Türkiye, Türkiye’nin doğu ve kuzeydoğu bölgeleri ile Karadeniz ve Hazar havzalarında kuvvetlenebilecek olan yüksek basınç koşullarının (kuvvetlenen kararlı antisiklonik dolaşım anomalisi, vb.) klimatolojik olarak Türkiye’de yağış oluşturması beklenen/gereken cephesel orta enlem ve Akdeniz siklonları (cephesel alçak basınç denetimli yağışlı, fırtınalı, görece serin ya da soğuk, vb. hava tipleri) için bir set (atmosferik blok etkinliği deseni) oluşturarak Türkiye’de sinoptik ya da bölgesel ölçekli bereketli (yeterli, yararlı) yağış oluşumuna engel olabilecek olmasıdır. Böyle bir kuvvetlenen yüksek basınç ve antisiklonik dolaşım deseni, olasılıkla Türkiye’nin dar bir kıyı kuşağı dışında kalan büyük bölümünde uzun süreli ortalamalardan görece daha sıcak koşulların ve kuraklık olaylarının etkili olmasını yönlendirecek ya da denetleyecektir.

SU TÜKETİMİNDE DİKKATLİ OLMALIYIZ

Türkiye genelindeki durum ve olası gelecek hava koşulları (hava sistemleri ve bağlantılı yağış, sıcaklık, nemlilik vb.) çok açıktır: Artık, bir yurttaş, kamu ve özel kurum ve kuruluşlar, üniversiteler, küçük büyük tüm yerel yönetimler vb. olarak, içme suyunu ve içilebilir nitelikteki her türlü suyu insafsızca tonlarca kullanarak, araç ve halı yıkamayı, bahçe sulamayı, apartman içi ve dışını, ev önlerini ve balkonları yıkamayı, tonlarca su ile banyo yapmayı, hangi neden ve amaçla olursa olsun sokakları yıkama vb. tüm yanlış ve kötü alışkanlık ve uygulamalar ile tüketim kalıplarımızı ivedilikle terk etmeliyiz. Her türlü tatlı suyu, yaşamın tüm alanlarında ve tüm sektörlerde akılcı, tasarruflu, yeterli ve etkili bir biçimde kullanmayı ve tüketmeyi bir an önce öğrenmeliyiz.

* Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu üyesi ve TEMA Vakfı Yönetim Kurulu üyesi.