1969 yılının 15 Şubat tarihinde gerçekleştirilen “Büyük Eğitim Yürüyüşü” devrimci öğretmen mücadelesi açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Uygulanan eğitim politikaları, bugün de olduğu gibi, emekçi halkın, yoksulların çocuklarına eğitim aracılığı ile yaşamlarını değiştirme şansı vermiyordu. 53 yıl sonra benzer durumlara tanıklık ediyor olmamızın sadece bir tesadüf olmadığının da farkındayız.

Şubatta yürüyenler baharı müjdeler

ÖZGÜR BOZDOĞAN

Yürüyor aydınlığı köylerin, kentlerin
Karlı ovalarında izler bırakarak
Ardahan’ın derin vadilerinden karlı çizmeler
Yürüyor başkentin caddelerinde…1

Öğretmenler, eşit ve özgür bir toplum düşünün peşinde aydınlık bir gelecek için bıkmadan usanmadan yürürler. Eğitim emekçileri, özellikle de öğretmenler, tarihin her döneminde ve dünyanın her yerinde geleceği, aydınlığı, aklı, sanatı, bilimi, eleştirel düşünceyi temsil eder. Yapılan işin doğası gereği, öğretmenler geleceğin şekillenmesinde kritik öneme sahip olan bir meslek grubudur. Bu nedenle de öğretmenlerin tarihsel yürüyüşü karanlığa, sömürüye ve baskıya karşıdır.

Eğitim emekçilerinin bu topraklarda 113 yıldır mücadelesi sürmektedir. Eğitim emekçilerinin sürdürdüğü mücadele, kendi tarihinin hiçbir döneminde, asla bir meslek grubunun ekonomik ve mesleki sorunları ile sınırlı kalmamış; çabaları, içinden geçilen her tarihsel süreçte, halkın ve emekçilerin geleceği için olmuştur. Eğitim emekçileri, her dönemde halktan, ezilenden, hakları ellerinden alınanların yanında taraf olmuştur. TÖS Başkanı Fakir Baykurt bu durumu 7 Temmuz 1969 tarihinde Devrimci Eğitim Şurasında şöyle ifade etmektedir: “Kurtla kuzunun adil olmayan mücadelesinde tarafsız kalmak, güçsüz kuzunun karşısındaki kurdu kendi gücümüz kadar daha güçlendirmek demektir…Tarafsızlık, çağdaş aydının, çağdaş eğitimcinin şiarı olamaz…”2

Eğitim emekçileri dünyanın her yerinde halktan ve ezilenden yana olmuş ve baskıcı yönetimlere karşı sürdürülen özgürlük mücadelesinin en önünde yer almıştır. Eğitim emekçileri, yoksullar, ezilenler ve yok sayılanlarla her dönemde dayanışma içerisinde olmuştur. Bu nedenle de egemen sınıflar ve onların temsilcisi olan siyasi iktidarlar eğitim emekçilerini, onların sendikalarını, derneklerini tarihin her döneminde hedef almıştır, almaya da devam etmektedir. Eğitim emekçilerinin örgütleri darbe zamanlarında ilk kapatılanlar arasında olmuştur. Bu topraklarda eğitim emekçileri mücadelesinin iki önemli örgütü olan TÖS ve TÖD-DER darbeciler tarafından kapatılmış, üye ve yöneticileri tutuklanmış, yargılanmış ve ceza almıştır.

Egemenlerin, siyasi iktidarların uyguladıkları siyasal, ekonomik politikalar ile özellikle eğitim politikaları ve uygulamaları öğretmen örgütlerinin her dönem gündeminde olmuştur. Bu politikalara ve uygulamalara karşı açıktan tutum alınmış ve mücadele edilmiştir. Bununla birlikte Türkiye’de öğretmenlerin ve eğitim emekçilerinin mücadelesi demokrasi ve özgürlükler mücadelesi olmuştur.

Eğitim emekçilerinin bu topraklarda sürdüğü emek ve demokrasi mücadelesi açısından şubat ayı özel ve önemli bir aydır. Kışın artık sonlanmaya başladığı, baharın geleceğini hissetmeye başladığımız bu ay eğitim emekçilerinin her dönem hareketli olduğu bir ay olmuştur.

14 Şubat 1962 yılında, Dursun Akçam’ın başkanı olduğu Kırıkkale Öğretmenler Derneği Ankara’da TBMM’ye bir yürüyüş düzenlemişti. Siyasilerin öğretmenlere, özellikle de Köy Enstitülü öğretmenlere dönük açıklama ve tutumlarına karşı yapılan bu sessiz yürüyüşün ilerleyen yıllarda güçlenecek devrimci öğretmen hareketi açısından ön açıcı bir işlevi olmuştu.

Bundan bir yıl sonra,1963 yılının 20 Şubat günü, TÖDMF mücadeleyi bir adım ileriye taşıdı ve Ankara Tandoğan meydanında “Büyük Eğitim Mitingi” gerçekleştirdi. Mitinge 14 bin 700 kişi katılmış ve miting sonrasında Milli Eğitim Bakanı Şevket Raşit Hatipoğlu’nun istifasına3 neden olan bu büyük mitingin sonuçları devrimci öğretmen hareketinin gelişmesi açısından önemli olmuştur.

BÜYÜK EĞİTİM MİTİNGİ

1969 yılının 15 Şubat tarihinde gerçekleştirilen “Büyük Eğitim Yürüyüşü” ise devrimci öğretmen mücadelesi açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. TÖS tarafından gerçekleştirilen bu miting, isminden de anlaşılacağı üzere, öncelikle eğitimle ilgili genel sorunlara dikkat çekmek için düzenlenmiş ancak bu sorunların öğretmenlerin ve eğitim emekçilerinin yaşadıklarından bağımsız olmadığı için o bütünlükle mesele kavranmaya çalışılmıştır. Miting kürsüsünden açıklanan bir araya gelinme nedenleri iki ana konuya işaret ediliyordu; mitingin yapılmasının birinci nedeni uygulanan eğitim politikalarıydı, diğer önemli konu da öğretmenlere, özellikle de onların örgütlü gücü TÖS’e dönük, siyasi iktidarın ve sözcülerinin tutum ve davranışlarıydı.

Uygulanan eğitim politikaları, bugün de olduğu gibi, emekçi halkın, yoksulların çocuklarına eğitim aracılığı ile yaşamlarını değiştirme şansı vermiyordu. Fakir Baykurt’un Devrimci Eğitim Şurası’nda 53 yıl önce kurduğu cümleler yaşanan gerçekliğin değişmediğini ortaya koymaktadır: “Yoksul köylü çocukların orta kolaylıkla girebileceği okullar imam hatip okullarıdır… Yükseköğrenime atlamaları ancak bu okullardan geçmekle mümkün oluyor. Sistem, bir teokratik eğitime girip çıkmadan yükseköğrenime kavuşmanın yollarını yoksul çoğunluğun çocuklarına kapamıştır. Devletin ve eğitimin resmi yöneticileri ne derlerse desinler, hala beyin oğlu bey, ırgatın kızı ırgattır. Ve bu kötüdür.”

“Büyük Eğitim Yürüyüşü” öncesinde TÖS’e, yönetici ve üyelerine dönük olumsuz tutum artık adım atılmasını zorunlu hale getirmişti. Mitingden sadece iki hafta önce Cumhuriyet Senatosu’nda Milli Eğitim Bakanı İlhami Ertem’in, TÖS’ü ve yöneticilerini hedef alan şu cümleleri mitingin hangi koşullarda yapıldığının anlaşılması açısından önemlidir: “TÖS’ün bazı idarecilerinin kanun sınırları dışında olduğu açıktır. Açıktır ve bu hususta açılmış davalar da mevcuttur.4 Kamu yöneticileri ve siyasi iktidar, elinde bulunan tüm olanaklarla TÖS’ü suçlamaya ve zayıflatmaya çalışmıştır.

Yaşanan sürecin 1969 başı ile artık doğrudan TÖS’ün egemenler tarafından hedef haline getirilmiş olması “Büyük Eğitim Mitingi” için adım atılmasını hızlandıran etkenlerdendir. Sadece Düzce’de yaşanan bir örnek5 bile durumun ciddiyetini ortaya koyuyordu. 1969 yılının ilk haftasından başlayarak Düzce’de, AP senatörünün de bizzat katılımı ile, TÖS Düzce Şube üyesi öğretmenlerin TÖS’ten ayrılması için toplantılar düzenlenmiştir. Söz konusu toplantıların Bolu Valisi, İl Milli Eğitim Müdürü, Düzce Kaymakamı ile beraber düzenlenmesi ile de kamu yöneticilerinin öğretmenler üzerinde baskı kurması hedeflenmiştir. 53 yıl sonra benzer durumlara tanıklık ediyor olmamızın sadece bir tesadüf olmadığının da farkındayız.

Bir tarafta eğitimde yaşanan devasa sorunların neden olduğu eşitsizlikler ve mağduriyetler, diğer taraftan da öğretmenleri ve onların mücadelesini hedef alan baskıcı uygulamaların oluşturduğu karanlık günlerde “kışı bahara çevirmek” için yollara düştü öğretmenler. Uzun yollardan, omuzlarında taşıdıkları ağır yükün sorumluluğuna rağmen, yüzlerindeki gülümseme ve gözlerindeki umutla geldiler, Tandoğan Meydanı’nı dolduran kalabalık şu sözlerle karşılandı: “Uzak illerden, kerpiç köylerden geldik. Beton Ankara’nın asfalt caddelerinde yürüyeceğiz. Bir koca kışı yarım teneke gazla geçiren ve yirminci yüzyılın sonlarına doğru çocukları kızamıktan ölen, kadınları karanlıkta ve baskıların boğaza çıktığı, sabrın sinirinin kalmadığı yerlerden geldik. Kendilerini egemen sınıfın emir kulu sayan, kraldan çok kralcı yöneticilerin yol bağlarını, telefon zincirlerini kırarak geldik. Uzaklardan tek tek seslendik, işitilmedi.”

Birleşerek gelmişlerdi. Eğitim emekçilerinin, eğitimin ve ülkenin yaşadığı sorunların kaynağının aynı olduğunu bilerek mücadeleyi de birleştirerek geldiler. 30 binden fazla katılımcı ile “Büyük Eğitim Mitingi” bir yol açtı ve açılan bu yoldan devam eden TÖS 10 ay sonra gerçekleştirdiği “Büyük Öğretmen Boykotu” ile mücadeleyi bir ileri aşamaya taşıdı.

Eğitim emekçileri açılan bu hatta mücadelesini sürdürmüş ve sayısız pratikleri tarihin sayfalarına not düşmüştür. Şubat ayında gerçekleştirilen bir başka örnek ise bizlere tarihsel olarak mücadele çizgisinin nasıl sürdürüldüğünü göstermektedir.

LAİK EĞİTİM MÜCADELESİ SÜRÜYOR

TÖS tarafından gerçekleştirilen “Büyük Eğitim Mitingi”nden 46 yıl sonra, yine bir şubat günü kamusal ve laik eğitim için mücadele bayrağı yükseltildi. Eğitim alanında yaşanan sorunların artık iyiden iyiye arttığı günlerdi. Kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen yasanın kabulü ve uygulanmaya başlanması ile birlikte eğitim alanında yaşanmakta olan dinsel ve piyasacı dönüşüm artık daha fazla görünür olmuştu. Siyasi iktidarın eğitim aracılığı ile yeni bir rejim inşa etme çabalarına karşı durmanın artık sadece eğitim alanı ile ilgili değil geleceğimizle doğrudan ilgili olduğu daha fazla tartışılır ve konuşulur hale geldiğinin artık tüm kesimlerce kavrandığı bir zamandı.

Böylesi bir dönemde eğitim mücadelesi, hele hele laik eğitim mücadelesinin, kamusal eğitim hakkı için ayağa kalkmanın kaçınılmaz olduğundan hareketle Haziran Hareketi’nin çağrısıyla bir araya gelindi ve harekete geçme kararı alındı. Haziran Hareketi, Alevi Örgütleri ve Eğitim Sen bir araya gelerek kimi adımları atma kararları aldı. İlk olarak 8 Şubat 2015 tarihinde Kadıköy’de bir miting düzenlendi, ardından da 13 Şubat 2015 tarihinde eğitim emekçileri grev, öğrenciler de boykot yaparak tepkilerini ve taleplerini ifade etti.

13 Şubat grev/boykotunun siyasi iktidarın eğitim aracılığıyla inşa etmeye çalıştığı yeni rejime karşı mücadelenin nasıl devam etmesi gerektiğine dönük yol gösterici bir etkisi oldu. Laiklik mücadelesini “tali” bir mücadele alanı olarak gören pek çok kesimin gündemine bu konu 8-13 Şubat ile birlikte girmiş oldu. İlerleyen zamanlarda, laiklik ve kamusal eğitimin eğitim emekçileri mücadelesinin ve Eğitim Sen’in temel mücadele hatları haline gelmesinde 8 Şubat ve 13 Şubat 2015 etkinliklerinin belirleyici olduğunun altını çizmek gerekmektedir.

8 Şubat Kadıköy mitingi ve 13 Şubat laik eğitim grev/boykotu; TÖS’ün 46 yıl önce, TÖDMF’nin 52 yıl önce, Kırıkkale Öğretmenler Derneği’nin 53 yıl önce ve Muallimler Cemiyeti’nin 96 yıl önce başlattığı mücadelenin devamıdır. Açılan yolda devam eden eğitim emekçileri, mücadelenin hangi zemin üzerine inşa edilmesi ve nasıl devam ettirilmesi gerektiğini kendi tarihinden yola çıkarak bulmaktadır.

Eğitim emekçileri, mücadelelerine yönelen saldırılara ve etkisizleştirme çabalarına karşı her dönemde karşı durmuş ve mücadelelerine sahip çıkma iradesini göstermiştir. Bu mücadeleye sahip çıkarak yok olmasına direnmek veya içi boşaltılarak etkisizleştirilmesine karşı çıkmak geleceğimizi sahiplenmek anlamına gelmektedir. Bugün de eğitim emekçileri aynı kararlılıkla yollarına devam etmektedir. Eğitim emekçileri kaybederlerse halkın kaybedeceğini bilerek yürüyüşlerini sürdürmektedir.


1Ceyhun Atuf Kansu’nun 20 Şubat 1963 Büyük Eğitim Mitingi için yazdığı şiirden

2TÖS “Devrimci Eğitim Şurası”( Ankara: TÖS Yayınları,1969) 19

3https://www.academia.edu/3618022/T%C3%96S_tarihinden_bir_yaprak_B%C3%BCy%C3%BCk_E%C4%9Fitim_Y%C3%BCr%C3%BCy%C3%BC%C5%9F%C3%BC_15_%C5%9Eubat_1969_üyük

4https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/CS__/t08/c051/cs__08051029.pdf

5Muammer Aksoy, Devrimci Öğretmenin Mücadelesi ve Kıyımı-2 (Ankara: Gündoğan Yayınları, 2000) 982