Google Play Store
App Store

Gözünüzü kırpmadan izleyeceğiniz Tatbikat Sahnesi’nin ‘Cehennem’ oyununda, zorun zoru sorularla baş başa kalıyorsunuz: Gerçek nedir? Suç nerede başlar? Masumiyet kimde kalır?

Suç, vicdan ve yüzleşme
Fotoğraf: Tatbikat Sahnesi

Serpil ÇAKAR

Tatbikat Sahnesi’nin çarpıcı oyunu 'Cehennem, seyirciyi sıradan bir tiyatro deneyiminin ötesine taşıyor. Erdal ve Elvin Beşikçioğlu’nun yönetmenliğinde sahnelenen oyun, sahne tasarımıyla, atmosferiyle ve güçlü oyunculuklarıyla izleyenleri nefessiz bırakıyor. Cehennem, kimsenin tamamen haklı ya da haksız olmadığı bir yerden seyirciyi yüzleşmeye davet ediyor. Bireysel ve toplumsal gölgelere ışık tutarken, ‘haklılığın’ geçiciliğine şahit oluyoruz.

Oyunun merkezinde, pedofili gibi ağır bir konu üzerinden insan doğasının karanlık yanları irdelenirken, “Düşünce ve eylem arasındaki sınır nerede başlar?” sorusu zihinleri meşgul ediyor.

Karakterlerin kahraman ile antikahraman arasında gidip geldiği bu evrende, kendi iç dünyanızda ikililiğin içinde dolanıyorsunuz. Sanal dünya bir kaçış alanı mı, yoksa insanın en çıplak hâliyle karşılaştığı bir ayna mı? Belki de en büyük suç, bakmaya cesaret edememektir. Bu soruların peşine oyun ekibiyle birlikte düştük.

Oyundaki karakterlerin kendileriyle ve gölgeleriyle karşılaşmasını izliyoruz. İzleyiciyi hangi sorularla baş başa bırakmayı amaçlıyorsunuz?

Selin Tekman: 'Cehennem' oyunu ahlaki yargılarla değil ahlaki sorgulamalarla yüzleştiren bir oyun. Oyunda olduğumuz ile olmak istediğimiz kişi, yaşadığımız ile arzu ettiğimiz hayat gibi ikilemlerle görüyoruz.

Zeynep Ekin Öner: Oyun boyunca yüzleştiğimiz, boğulduğumuz ne derseniz: İnsan. İnsanlık öldü, geriye gölgeler ve gölgelerin gölgeleri kaldı. Var olan dünya gerçek mi, sanal mı? Suçlu kim? Suçluyu ararken insanlığını kaybetmek mi? "Yapma ve yok etme gücü" insanı, insanlığı neye dönüştürür?

Elvin Beşikçioğlu: Oyunda kimse tamamen haklı ya da haksız değil. Dedektif Morris, sanal dünyada uyum sağlarken, gerçek dünyada travmalarla başa çıkamaz hale geliyor. Sorgu bitiminde “Dünya hâlâ varoluşumuzu sorgulayan tek yer, Bay Sims” diyor. Tam inanıp hak verecekken, empati duymak istemediği Papa’nın yarattığı dünyaya kaptırıyor gönlünü.

Ünsal Coşar: Oyun "Ortada böyle bir durum var, ahlaki yargılarınıza göre siz ne düşünüyorsunuz?" diye soruyor. Papa (Sims) karakterinin ahlaken sindirilemeyen ama bazen onaylanmak zorunda kalınan fikirleri, seyirciyi rahatsız ediyor.

Adem Aydil: "Gerçeklikten kaçmak özgürlük mü, yoksa yeni bir hapishane mi?" sorusunu sorduruyor. Bir insan sadece düşünceleriyle yargılanabilir mi, yoksa bu düşünceler eyleme mi dönüşür? Bazen en rahatsız edici olan şey, cevapsız bırakılan sorulardır.

Oyunda pedofili gibi ağır bir konunun işlenmesi, hem hikâyenin temel mesajını hem de sizi nasıl etkiledi?

Selin Tekman: Aslında temel soruları var. Bir pedofilinin, yaptıklarının bir bedeli olmayan sanal bir dünya yaratarak kendini ve çocukları gerçek dünyadaki kendinden korumuş olması doğru mu yanlış mı?

Elvin Beşikçioğlu: Dediğiniz gibi ağır konular bunlar hırpalıyıcı. Hazmetmesi zor sorular. Siz de çalışırken şaşkına dönüyorsunuz. Kimlik sorgusu ve hissettiğin gibi yaşamak hak gibi gelirken, bir anda pedofilinin eline düşüyorsun: ‘Sims’in kurduğu sanal dünya güvenli mi, yoksa gerçek hayattaki sapkınlıklara kapı mı açıyor?’

Ünsal Coşar: Pedofili bir noktadan sonra baskın hale geliyor ama oyun bir dedektifin yaşadığı gerçeklik sorgusu üzerine kurulu.

Zeynep Ekin Öner: Bu oyuna katılmam, yoğun ve hızlı bir adaptasyon süreci gerektirdi. Bir kahraman olduğunu düşünürken, bir anti kahramana dönüşen ve kendi geçmişinden kaçarken, gölgeleriyle karşılaşıp bu tanrısal alanda özgürleştikçe, tüm zaaflarıyla ruhu boğuluyor ve özgürlüğün aslında bir illüzyon olduğunu haykırıyor.

Adem Aydil: Bu oyunun temel meselesi, suçun ne zaman ve nasıl başladığı. Oyun boyunca ‘düşünce ve eylem arasındaki sınır’ sürekli bulanıklaşıyor

Oyunu hem yönetmek hem de oyuncu olarak yer almak nasıl bir süreçti? 

Elvin Beşikçioğlu: Oyunun yapısını hazırladıktan sonra bütünü şekillendirmek Erdal’a düştü. Burada sihirli kelime “kimlik. Bilmediğimiz gerçek halimiz. Durumlar ve yaşamlar değiştiğinde karşımıza çıkan tanımakta zorlandığımız ikincil halimiz ve hangisinin gerçek olduğu? Dürtülere izin vermeli miyiz veya ne kadar vermeliyiz? Tanrının yarattığı beden mi gerçek yoksa içinde bulunan ruhun yarattığı mı? Tüm bunların yanında bu soruları bir pedofili hikâyesinden sorgu odası sorunca iş daha da ağırlaşıyor elbette…

Sanal dünyada pedofili gibi suçların işlenmesi, farkındalık yaratırken aynı zamanda bir normalleşme riski taşıyor mu?

Elvin Beşikçioğlu: Pedofili hiç bir mecrada normalleşme sağlamaz, sağlayamaz. Bu eser, sadece günümüz gerçeklerine bir farkındalık yaratmak. Gözümüzü kapadığımız gerçeklerle çarpıştıran bir yüzleşme sağlamak.

Selin Tekman: Gerçek ile sanal arasındaki farkın kaybolma riskiyle karşı karşıyayız. Sanal dünyada, karşılığında hiçbir bedel ödemeden tüm arzularımızı tatmin edebilmemiz, gerçek dünyada suç sayılabilecek her türlü eylemi dilediğimizce gerçekleştirebilmemiz, gerçek dünyaya kendimizi sağaltmış olarak dönmemizi sağlar mı?

Ünsal Coşar: Oyunda Papa, pedofili hastaları için “Onlara kurtlarını dökecekleri bir yer veriyorum!” diyor. Sanal dünyada işlenen suçlar, kişileri sağaltıyor mu, yoksa daha da fütursuz mu yapıyor?

Adem Aydil: Sanal dünyada işlenen suçlar, farkındalık yaratırken aynı zamanda bir normalleşme riski taşıyor mu? Özgürlük sandığı şeyin aslında onu yeni bir sınırın içine hapsettiğini fark ettiğinde, en büyük yüzleşmesini yaşıyor.

Sizce karakteriniz, izleyici açısından bir özdeşleşme noktası olarak mı yoksa bir yüzleşme aracı olarak mı karşımıza çıkıyor?

Selin Tekman: Yüzleşmediğimiz hiçbir şeyle özdeşlik kurabileceğimize inanmıyorum. İris, yüzleşmekten kaçamayacağımız her şeyle bizi özdeşleştiriyor. Oyun artık inkâr edilemez noktaya gelen bir gerçeklikten söz ediyor ve bunun olumlu ve olumsuz etkileri üzerine birbirini doğuran binlerce soru üzerinden bir sorgulama başlatıyor

Sanal ortamlar, suçları gizleyen bir perde mi, yoksa yeni bir yüzleşme alanı mı?

Selin Tekman: Artık hayatımızın her alanında sanal gerçeklik hâkim. Önemli olan, bunun nasıl ve ne amaçla kullanıldığı. Gerçek dünyada birçok suç nasıl örtbas edilip gizlenebiliyorsa, sanal ortamlar için de durum aynı.

Elvin Beşikçioğlu: Sanal dünya büyük bir suç ağı. Her gün korkunç suç haberleri okuyoruz. İnsanlar burada yüzleşmiyor, saklanıyor! Yer ve zemin bulduklarında içlerinden çıkan kişi ise çıktığında, yaşadıkları bir yüzleşme mi yoksa bu fütursuzluğun verdiği bir yaşamışlık hissi mi yoksa bu büyük bir ego mu bilemiyorum. Sizce?

Ünsal Coşar: Oyunda Papa “Sanal gerçeklik günlük hayatımızın kaçınılmazı hâline gelmişken, onu gerçek olmamakla suçlamak çağ dışı değil mi?” diyor. Bir yazılımla kurbanlarını korumayı amaçlıyor ama buradaki denge bozulduğunda yok oluş başlıyor

Adem Aydil: Sanal ortam, sınırlarını kaybeden bir dünya. Sınırı olmayan bir yerde, insanın kendini tanımlaması mümkün mü?

Karakterinizi bir kahraman mı yoksa antikahraman mı olarak değerlendiriyorsunuz?

Zeynep Ekin Öner: Her sahne benim için zorlayıcı bir deneyim. Rolüm, hiç nefes almadan bir kahramandan antikahramana dönüşmeli ki, seyirci de nefes almasın. Karakterim sahneye girdiği an sanal dünyayı öğrenmeye başlıyor, seyirci de onunla öğreniyor. O dönüştükçe seyirci de korkuya kapılmalı. Acaba onun gölgesi herkesin gölgesi olabilir mi?

Oyun 23-24 Nisan'da Tatbikat Sahnesi'nde oynayacak.