Son dönemde solcuların utangaçlıktan kurtulup; laiklik, cumhuriyet demelerinden memnunum. Sırada sınıf, devrim, sosyalizm diyebilme becerisi var. Tuhaf biçimde bu sözcüklerden korkan, hatta bunları söylemenin gericilik sayılacağını düşündüğü için, bir hayli liberal dil kullanan sol çevreler, sanırım kendine gelmek üzere! Mahalle baskısı dediğimiz asıl budur. Muhafazakâr çevrelerde bu türden baskı yoktur. Orada teslimiyet, itaat yüzde yüz olduğu için, herhangi bir zorlamadan söz edilemez. Şöyle düşünün; çocuklarına tecavüz edilen aileler bile, adı konulmamış kurallar gereği ses etmiyor, başka türlü söylersek, sanki başa gelen bir kader gibi yutturuluyor insanlara…

Yaşadığımız dönem türlü biçimlerde ileride anlatılacak. Elbette önümüzde devasa bir padişahlık sorunu var. Hitler dönemi nasıl abartılı bir uyuşma, inanılmaz bir bencillik ve şiddetin, sinmişliğin en acı veren günleri olarak önümüzde duruyorsa; bizim memleketimiz için de aynı tarif şu yaşadığımız günler geçerlidir. Her dönem aynı numaralar tutuyor. Elbet kapitalizmin tıkır tıkır işleyen dişlileri içinde zavallı bir mahlûk insan, o yüzden böyle bayağılaşıp, alçalabiliyor. Bunun okuryazar olmakla ilgisi olmadığı da ortada!

Ergenekon davası sürecinde sürekli yinelediğim bir sav vardı: “Bu bir siyasi davadır ve içi boştur. Er geç dava boşa çıkacak ve suçsuzlarla birlikte suçlular da aklanacaktır.” Yüzümde acı tebessüm, bunun olduğunu görüyorum. Günahsız pek çok insanın yaşamı çalındı, gündem meşgul edildi, toplum korkuya esir düştü ve nihayetinde bu dava sonuçlandı. Tarihi yargılama, yüzyılın hesaplaşması da böylece bitti! Oysa ırkçı, tekçi, saldırgan, ümmetçi, mezhepçi karşıdevrime inanmış, koca bir derin devlet olduğu gibi duruyor. Tarihin en karanlık günlerindeyiz.

Böyle günlerde bellek önemlidir. Bir bavulla ve iftiralarla yayın yapan gazeteyle başlayan süreçte kim ne dedi, nerede sustu, nasıl tavır takındı mutlaka anımsamalıyız. Geçende sosyal medyada, “Taraf’ta sorumlu mevkide olan herkes, kalem oynatanlar ve okuyanlar suçludur” dedim. Kıyamet koptu. Arkasındayım sözümün. Sorumlu konumda olanlar, tetikçi yazarlar ve algı operasyonu yapanlar hem ahlaken, hem hukuken suçludur; okurlarsa, bir başka suç işlediler. Anlatayım…

Yaşadığımız çağda yaptığı ahmaklığa bahane bulmaya hiç kimsenin hakkı yok. Taraf’ta yazılanlara olduğu gibi teslim olan okur, temel görevini yapmamış demektir. Biraz okuryazar olan, bilgisayar kullanıp, tarih bilen kimse için durum oldukça açıklıkla ortadaydı. Kimse “yanıldık, kandırıldık” diyerek sorumluluktan kurtulamaz. Elbette gazeteyi her okuyanı kast etmiyorum. O aşağılık yalanları biz de okuduk. Ama “Ülke bağırsaklarını temizliyor” utanmazlığına kanmadık. O gazetede dediğim konumlarda çalışanlar yargılanmalıdır, evet! İnsanların yaşamlarını çaldıkları için. Okurun da utanması olmalı, hesap vermelidir.

Şöyle bir kolaycılık var öteden beri: toplum önünde olanlara dilediğini söylemek, sallamak serbest ama yurttaşlık görevini yapmayan birini eleştirmek yasak! Kabul etmiyorum! Taraf yalanlarına inanan, sosyal medyada paylaşan, çevresini bu fikirlerle zehirleyip insanların yaşamlarını çalan herkesin sorumluluğu vardır bu padişahlık düzeninde!

Gazetecilik adı altında tetikçilik yapan ve utanması olmayanlara bir diyeceğim yok. Onların işi başka… Eğer haysiyetleri olsa, özür diler, kenara çekilir ve susarlardı. Ya da toplum önüne çıkıp bildiklerini açıklarlardı. Ha bir de elbet iktisadi kaynaklarını. Önce Radikal, ardından Taraf ve dergi olarak Birikim AKP’nin cemaatle birlikte düşünce zeminini yaratmıştır. Bu tiksindirici popülizme kapılanlar elbette hesap vermelidir. En azından aynaya bakıp kendilerine…

Solcuların bu kanaat önderi kılıklı zevattan kurtulmuş olduğunu umuyorum. Bukalemundan beter, kılıktan kılığa girmelerine bakılırsa dikkatli olmak gerek. Bu günlerde hepsinin ağzında aydınlanma, laiklik sözcükleri var. Biliyoruz onların hangi ampulle aydınlandıklarını. Unutmayın, affetmeyin!