Türkiye’nin ekonomisi çöktü. Güven ve istikrar umudu kayboldu. TL dünyada en fazla değer kaybeden para haline dönüştü. Bu hâl, üretmeyen ve ithalata dayanan ekonomiyi boğdu. Yanlış faiz/enflasyon denklemi, zamları durdurulamaz bir noktaya getirdi. Yurttaş işini kaybetmekle birlikte, açlıkla karşı karşıya bırakıldı. Elinde, avucunda biraz birikimi olanlardan daha çok, döviz tüyoları alan iktidar yandaşları, yaratılan kargaşadan müthiş çıkar sağladı! Kısaca son on günde ülke, büyük bir kaos yaşadı…

***

Geçtiğimiz pazartesi gecesi Erdoğan’ın “Türk Lirası mevduatına kur garantisi” getirmesi, harlanan “yıkım ateşinin” hızını biraz kesti. Ancak geçici bir çözüm olan bu uygulamanın ne getireceğini şimdiden söylemek zor. Ama neleri götüreceği az çok belli. Bir kere, “Nas var, nas” diyen Erdoğan, faizleri örtülü bir şekilde yükselterek sözünde durmadı… Yine din tacirliği yaptı! Ayrıca “TL mevduatının, döviz kurunun artması karşısında ettiği zararı Hazine’nin karşılaması” ülkeye yeni bir yük getirecek!

Yükü karşılayabilmek için ya yeni vergiler alınacak veya mevcut vergiler artırılacak ya da dış borç hacmi alabildiğince çoğaltılacak. Bu durumda konulan vergiler nedeniyle açlık çeken 83 milyon yurttaş ve de alınacak dış borcu ödemek zorunda kalan torunlarımız, yeni çözümün kurbanları olacak!

***

Üstelik, geçici tedbirlerin alınışı sırasında vicdanlarda oluşan iki şaibeli soru var! Merkez Bankası’nın faizi 1 puan indireceğini, neden ve hangi sıfatla, Bakan’ın kardeşi bir gün öncesinde açıkladı? 1 milyar doları 18 liradan bozduran uyanık vatandaşların(!) kulağına bu düzenlemeyi kimler fısıldadı?

***

Denilebilir ki; AKP iktidarı 19 yıldır aynı yöntemle kendini ve yandaşlarını büyütüyor! Ve AKP, kamu kaynaklarını peşkeş çekerken, ülkenin değerlerini yok ederken, hep din ve inançları kullanıyor! Hele son zamanlarda ekonomi bahane edilerek Anayasa’nın laiklik ilkesi tam anlamıyla yok edildi! Öyle bir iklim yaratıldı ki, kimse laiklikten bahsetmiyor! Sağ merkezli muhalefet zaten sesini çıkaramıyor. Çağdaş ve laik olduğunu söyleyen sol muhalefetinse sanki “dili tutulmuş!”

***

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, son grup toplasında, daha önce yaptığı açıklamaları yineleyerek, “Türkiye’nin ekonomik düzenine dair bir kısım kararları ‘nas’a, bağlamış”… Yani “din kurallarına” göre bu kararları aldığını söylemişti. Çekinmeden de “böyle yapmaya devam edeceğini” kamuoyuna ilan etmişti.

***

Oysa Erdoğan’ın açıklamaları Anayasa ve yasalara temelden aykırıdır. Bu açıklamalar, devletin temel ilkelerini, Anayasa’ya dayanmayan bir yetkiyi kullanmak suretiyle, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmaya veya değiştirmeye teşebbüs niteliğindedir.

Şöyle ki: Anayasa’nın başlangıç bölümünde; hiçbir kişi ve kuruluşun, Anayasa’da gösterilen hukuk düzeni dışına çıkamayacağı ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı açıklanmıştır. Ayrıca Anayasa’nın 2. maddesinde; “Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu ve Anayasa’nın 4. maddesinde, devletin bu niteliklerinin değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği” düzenlenmiştir.

Üstelik; “hiçbir kimse veya organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamayacağını” Anayasa’nın 6. maddesi açıkça belirtmiştir…

***

Anayasa’nın 8. maddesi; “Cumhurbaşkanının yürütme yetkisi ve görevini Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanacağını”, 11. maddesi ise; “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasa’ya aykırı olamaz” diyerek herkesin Anayasa’ya uymakla yükümlü olduğunu açıklamıştır!

***

Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkesi olan laiklik ise Anayasa’nın 24. maddesinde; “kimsenin, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandıramayacağı” kuralını net bir şekilde belirtmiştir.

***

Bilindiği gibi yemin maddesi olan 103. maddede; “Cumhurbaşkanı’nın laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağını” şart koşmuştur… Anayasa’nın 104. maddesindeyse; Cumhurbaşkanı’na, Anayasa’yı uygulaması görevi verilmiştir.

***

Açıkladığım Anayasa hükümleri, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, herkese, Anayasa’ya uyma ve devletin temel niteliği olan laik, demokratik, sosyal hukuk düzenini koruma görevi yüklemiştir. Dolayısıyla; görev ve yetkisi ne olursa olsun, kimse Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Anayasa’da açıklanan temel niteliklerini değiştiremez, değiştirmeyi teklif dahi edemez, kısmen veya tamamen ortadan kaldıramaz, uygulama dışı bırakamaz.

***

Anayasa’nın bu emredici hükümleri karşısında; başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, herkes laiklik ilkesine uymakla yükümlüdür. Devletin idaresi, kısmen de olsa din kurallarına dayandırılamaz. Kimse Anayasa’dan kaynaklanmayan bir yetkiyi kullanarak, Anayasa’yı ihlal edemez.

***

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası halen yürürlüktedir ve Erdoğan da Anayasa’ya uymakla yükümlüdür, ayrıcalığı yoktur. Çökerttiği ekonomiyi dinle kamufle etmek, alenen Anayasa suçu işlemektir. Şayet yurttaşların bilgisi ve rızası olmadan mevcut Anayasa’yı değiştirmişse suçun türü ve rejimin adı vahim bir noktaya gelmiştir…

Umut demokratik seçimdir!