Sudan ABD’nin umurunda mı?

Sam Hamad

Sudan’da son dönemde yaşanan devrim ve karşı devrim hadiselerinde, ABD’nin konuya müdahil olmayışı kimileri için ‘şaşırtıcı’ oldu. ABD ve Sudan arasındaki ilişki daima iniş çıkışlı olsa da, ABD’nin ülkede yakın tarihte herhangi bir noktada ‘istenmeyen aktör’ ilan edildiği söylenemez. Neticede unutmayalım ki, 16 yıl önce ABD, 21 yıl süren iç savaşın sona ermesinde kilit rol oynadı.

BAE VE SUUDİLERLE İŞBİRLİĞİ ARTIRILDI

ABD’nin Sudan’a olan ilgisizliğini, ülkenin Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinden ‘çekilmesini’ öngören yapısal ve ekonomik dinamiklerle bağdaştıranlar var. Çin’in yükselişi bu görüşe kısmen doğruluk kazandırsa da, bu konuda ABD’nin yaklaşımına yön veren asıl belirleyiciler Obama, Trump ve Biden yönetimlerinde büyük etki sahibi olan ‘dış politika realistleri’ oldu. Bu görüş, Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasını ABD’nin güçlü müttefikleri arasında bulunan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan’a bırakmaktan yana. ABD’nin dış politika anlayışında realizm hep vardı. Bunu Soğuk Savaş sürecinde uygulanan ‘kontrollü’ stratejide net bir biçimde gördük; ABD’nin ve Batı’nın çıkarları, komünizm karşıtı zalimleri destekleyerek korunuyordu. Soğuk Savaş’tan sonra müjdelenen ‘liberal demokrasinin’ zaferine rağmen, ABD ve müttefiklerinin çıkarına hizmet eden zalimler desteklenmeye devam edildi.

ARAP BAHARI’NDAN BUGÜNE DEĞİŞİM

Yine de söylemeliyiz ki Arap Baharı döneminde izlenen ABD politikasıyla, bugün şahit olduklarımız arasında büyük bir fark var. ABD artık açık açık zalimlerle mücadele eden, özgürlük için çabalayan insanların aleyhine çalışıyor ve demokratik güçlere karşı yapılan darbeleri destekliyor.

Trump yönetimi, ülkeyi otuz yıl boyunca askeri diktatörlük ile yöneten Ömer el-Beşir’in devrilmesini dikkatle izledi ve ABD politikasını icra etme görevini BAE ve Suudi Arabistan’a devretti. Bu yöntem görünüşte ‘araya mesafe koymayı’ mümkün kıldı ve ‘inkâr edilebilirliği’ muhafaza etti. Bu sayede ABD rahatça demokratlar aleyhinde çalışabiliyor ve tiranları destekleyebiliyor.

HALK DARBECİLERE KARŞI SOKAKLARDA

Sudan’da bu oyunun devrim karşıtı darbeyle sonuçlandığını gördük. Güvenlik güçlerinin sıktığı gazlara göğüs geren binlerce Sudanlı sokaklarda direnişi sürdürüyor, Hartum, Omburman ve diğer birçok şehirde Ekim Darbesi protesto ediliyor. Demokrasi yanlısı muhalifler, Başbakan Abdullah Hamduk’un göreve iadesini öngören askeri anlaşmayı, askeri rejime sivil görünüm kazandıran ve ‘darbeyi meşru göstermeyi’ amaçlayan bir hamle olarak görüyorlar.

Direniş Komiteleri, ‘Müzakere yok, uzlaşma yok, orduyla güç paylaşımı yok’ sloganı altında birleşiyorlar. Sudan’ın gerçek özgürlük için tek umudunun, gücün sivil demokratik kurumların eline geçmesi, ordunun bu doğrultuda reforme edilmesi ve siyasetin dışında kalması olduğunu biliyorlar.

PETROL ZENGİNLERİ ORDUYU DESTEKLEDİ

BAE’nin Sudan ordusu ile kurduğu dostane yakınlığını gösteren bolca bilgi-belge mevcut. Sudan ordusu BAE için savaşmak üzere Yemen’e 40 bin asker göndermişti. Suudi ve Emirlik ittifakı Yemen’de insani felakete yol açtığı alenen ortaya çıkan savaşı sürdürmeyi, ülkeyi demokrasiye teslim etmeye tercih ediyor.

Petrol zengini otokrat devletler, Sudan’ın demokrasi umutlarını söndürmeyi başaramasalar da, Sudan ordusunun süreci tıkamasına katkıda bulundukları inkar edilemez. Yaratılan görüntüye rağmen Sudan’ın fiili devlet başkanının Abdülfettah Abdurrahman el-Burhan olduğu ise herkesin bildiği bir sır.
El-Burhan’ın darbesi, Mısır’daki darbeci arkadaşı Sisi tarafından eksiksiz destek gördü. BAE ise, Mısır’a karşı daha ‘nüanslı’ görünmeyi tercih ediyor. Sudan’da mevcut düzeni sürdürürken, sivil demokrasinin taleplerine engel olmaya çalışıyor ve Burhan’ın diktatör koltuğunu savunmak için çabalıyor. Süreci yakından izleyenler, Hamduk’un başbakan koltuğunda kalması, buna karşın Burhan’a sınırsız yetkiler verilmesi ve bakanlar kuruluna yandaşlarının doldurulması konusunda anlaşmaya varıldığını söylüyorlar.

BIDEN BÖLGEYİ KÖRFEZ ÜLKELERİNE TESLİM ETTİ

Peki, ABD bu resmin neresinde yer alıyor? Manidar yokluğu dikkate değer. Sudan ordusu bu seferki darbe öncesinde ‘üst düzey diplomatik kanallar’ vasıtasıyla ABD’ye haber vermedi. Bazı uzmanlar bunu ABD’nin dış politikada zayıflayan pozisyonunun alameti olarak yorumlayabilir. Fakat asıl sormamız gereken şu; Biden yönetiminin neden umurunda olsun ki?

Biden, insan hakları ve demokrasi için tüm dünyaya yeni bir dönem vaat ederek iktidara geldi. Sözde ‘aydınlık’ politikasını, Trump döneminin ‘karanlığı’ ile kıyas ederek sundu. Neticede Biden, bölgeyi BAE ve Suudi müttefiklerinin yönetimine teslim etmekten mutlu. Trump’ın ‘karanlığı’ ve onun illiberal benzerliği ile bariz ‘aydınlığı’, ancak gerçek şu ki Biden, BAE ve Suudi’nin bölgeyi yönetmesine izin vermekten selefi kadar mutlu oldu.

DEMOKRASİ ARAYIŞLARI WASHINGTON’A TEHDİT

ABD’nin iyi niyetini okumaya hevesli olanlar darbe sonrasında askıya alınan 700 milyon dolarlık yardımı örnek gösterebilirler. Fakat Hamduk’un tekrar planın bir parçası yapılmasındaki amaç da tam olarak buydu. Mevcut rejim Hamduk’u bir ‘kukla’ olarak muhafaza ettikçe, ABD’nin finansal yardım kanallarını tekrardan açması mümkün olacak.

Askeri rejim bu yardımları ‘Hamduk vasıtasıyla’ alacak. Sudanlı Profesyoneller Birliği üyesi Samahir Mubarek’in söylediği üzere “ABD demokratik dönüşümü tek bir kişinin iktidara kalmasına indirgedi, bu yaklaşım askerin ekmeğine yağ sürüyor.”

Neticede ABD, alışılageldik ‘realist’ bakış açısıyla, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da demokrasinin filizlenmesini kendi çıkarlarına tehdit olarak algılıyor.
BAE’nin şekil vereceği yeni düzen ile Sudan’ın ekonomik sömürüye açılmasını, demokrasi karşıtı kleptokratlarca yönetilmesini, insan haklarının görmezden gelinmesini, BAE’nin İsrail ile normalleşme sürecinin desteklenmesini öngörüyorlar.

The New Arab’dan çeviren Fatih Kıyman