Beşir aslında gitmedi. Yerine ‘askeri konsey’ adı altında, arkasında duranlar geçti. Sudan halkı ise sadece yeni bir çağrıya kadar istirahat ediyor. Devrimin sloganı başta ‘Sadece git’ idi. Şimdi ise: ‘Şehirlerimiz ölmedi, devrimcilerle yaşıyorlar’

Sudan’da devrim ruhu yaşıyor


Nesrine Malik

Henüz çok genç bir devrim olmasına rağmen Sudan ayaklanmasının birçok potansiyel ‘yıldönümü’ var. Ömer el-Beşir, 30 yıl iktidarda kaldıktan sonra 11 Nisan günü koltuğundan indirildi. Yerine gelen General Ahmed Avad bin Avf ise 24 saat sonra, 12 Nisan günü iktidarı kaybetti. Sonrasında ise 3 Haziran geldi. Ayaklanmaların en kanlı günüydü; ordu ve milisler şafak vakti katliama girişti, ülkedeki pasif direnişçilere saldırdı.

Beşir aslında gitmedi. Yerine arkasında duranlar geçti.

Fakat bu, devrime engel olmadı. Toplumsal hareket, sivil hükümet kurmaya kararlıydı. 3 Hazirandan sonra eylemlere liderlik edenlerin karşısında 2 seçenek vardı: Stratejisi önce öldürmek, sonra da kurbanı suçlamak olan hükümete karşı yıpratma savaşını sürdürmek; ya da daha fazla kan akmasına engel olmak, anlaşma imzalamak ve ordunun gücü yavaş yavaş sivillere teslim etmeye ikna olması için dua etmek. Eylemciler ikinci yolu seçti.

Şimdi önemli bir gün daha var. Beşir’in yargılanacağı dava 17 Ağustos günü başladı. Askeri Geçiş Konseyi (AGK) ile sivil liderler arasındaki anlaşma da aynı gün, uluslararası gözlemciler huzurunda imzalandı. Beşir’in yargılanacağı dava haberlerde pek az yer buldu. Gündemi yoğun geçen son birkaç ayda, Beşir’in iktidardan indirilmesinin yalnızca başlangıç olduğu açıklık kazandı. Koltuğundan inmesi o dönem çok önemli göründüyse de, inşa ettiği askeri-güvenlik rejimine neredeyse hiç zarar vermediği açık. Beşir’in devrildiği haberleri ilk çıktığında, bunun devrim sürecinde küçük bir dipnot gibi kalacağına herhalde kimse inanmazdı.

Beşir gitmedi artıkları geldi

Fakat tekrar edelim; Beşir aslında gitmedi. Yerine ‘askeri konsey’ adı altında, arkasında duranlar geçti. Dolayısıyla Sudanlıların hoşnutsuzluğu anlaşılabilir. Hapse atılması cezadan ziyade, görünüşü kurtarmaya yönelik bir hamle. Beşir’in Mübarek ve oğullarınınkine benzeyen, parmaklıklar ardında çekilmiş mahkûmiyet fotoğrafları yok. AGK bunu bile tezgâhlayamadı. Çıkan fotoğraflarda yeni tıraş olmuş, düzgün giyimli görünüyor ve etrafı güvenlik görevlileriyle, onun için koşuşturan adamlarıyla çevrili. Annesi öldüğünde cenazeye katılmasına izin verildi. Cenazeye giderken öyle bir konvoyu vardı ki, böylesini iktidarı esnasında bile görmemiştik.

Yargılandığı suçlama, ‘hesap verebilirlik’ izlenimi vermek için baştan sağma tasarlanmış. Etnik kırımlar, sistematik işkence ve yargısız infazlarla dolu 30 yılın ardından Beşir’e atılan tek suçlama yolsuzluk. Bunun temelini de evine yapılan baskında bulunan para oluşturuyor. Bu, IRS’in Al Capone’un tutukluluğunu sürdürmek için kullandığı türden zeki ve stratejik bir hamle değil. Çünkü esaslı suçlamalar görmeyeceğiz. Şahit olduğumuz, Beşir’in affedilişi. Duruşma hâlihazırda bir defa ertelendi ve tekrar ertelenebilir.

Değişim kapıları bir kez açıldı

Dolayısıyla devrimin başarısını ölçmek için kullanacak olursak, 17 Ağustos pek hayırlı bir gün gibi durmuyor. Arap Baharı’nın kara bulutları hala ülkenin üzerinde. Şüpheci yaklaşacak olursak Mısır’da Hüsnü Mübarek’in tüm suçlamalardan beraat ettiğini ve evinde oturduğunu anımsayabiliriz. Fakat rejimler bu denli sağlamlaştığında, devletler bu denli ele geçirildiğinde çıkış yolu ne kısa oluyor, ne de net. Devrim sözcüğü uygunsuz kaçıyor. Ağır basan olasılık, kademeli çözülme ve yeniden inşa. Siviller ile askeri konsey arasında yapılan anlaşmanın üzerinde dökülen kanın izi olsa da, ve başkanlık sarayının kapıları halen kapalı olsa da, insanlarda değişim kapılarının açıldığı görüşü hâkim.

Beşir iktidardan indirilmeden önce ülkede siyaset namına bir şey yoktu. Oturma eyleminin yapıldığı alan yakıp yıkılmış olsa da, eylemlerin enerjisi yok olmadı. Direniş sokaklara yayıldı ve internetin kapatıldığı karartma ortamında ağızdan ağıza yayılabildiğini, organize olabildiğini kanıtladı. Bu enerji meskûn mahallelerde hissedilebiliyor. Ev eşyaları sokaklara çıkarılmış, eylemcilerin kalabalıklara seslenmeleri için derme çatma podyumlar inşa edilmiş, ses sistemleri kurulmuş. Bu enerjiyi sanal dünyada görmek de mümkün; eylemcilerin verdiği şehitler her yerde anılıyor. Bu enerjiyi tek başına ‘Sivil!’ diye bağıran yurttaşlarda görmek de mümkün; Hartum sokaklarında karşılarına çıkan güvenlik güçleri karşısında, askeri liderler karşısında ‘halkın hükümeti’ taleplerinden vazgeçmiyorlar. Askeri hükümetin önünde iki seçenek var: Mısır’ın seçtiği yoldan gitmek ve ülkeyi mutlak zulüm ile yönetmek, polis devletinde daima tek gözü açık uyumak, istikrarsızlık lanetine mahkûm olmak. Ya da, taviz vermek.

Beşir iktidardayken, bakanlarından birinin beceriksizliği ya da yolsuzluğu ne zaman açığa çıksa ve istifa etmek zorunda kalsa, Beşir bakanların cezasız kalışını resmen insanların gözüne sokardı. İstifalara ‘cihatçının istirahati’ derdi ve bakanlar başka bir yere atanıp, yolsuzluklarını orada sürdürürlerdi. Aynı şeyi Sudan ayaklanması için söylemek de mümkün: Yeni bir çağrıya kadar istirahat ediyorlar. Devrimin sloganı başta ‘Sadece git’ idi. Şimdi ise ‘Şehirlerimiz ölmedi, devrimcilerle yaşıyorlar.’

Çeviren: Fatih Kıyman

Kaynak: The Guardian