Gökyüzü parçalı bulutlu, kentte tekinsiz, pis bir hava.
Agos gazetesine gitmekte olan sevgili Hrant’a, arkadan sıkılan üç kurşun…
Vicdanlarımızı karartan katlin utancıda geçen beş yılın başlangıcı. Tarifi ve tanımı zor derin bir yara… Bugün, CİNAYETin işlendiği gün.

Günler, aylar, yıllar içinde karartılan deliller, laubali söylemler. İki gün önce ‘örgüt yok’ skandal kararıyla, vesayet geleneğinden kopamayan zihniyetin ifşası. Oyun hepimizin tanıklığında gelişmektedir.  ‘İlahi Hukuk Komedyası*’nın temsili!

Şimdi birileri davanın bittiğini sanıyor. Vahim bir yanılgı! Dosyanın kapandığını, ucu bin dokuz yüz on beş dehşetine uzanan nefret söyleminin sorgulanmayacağını, yargılanmayacağını sanıyor. BU DAVA BÖYLE BİTMEZ!
İnsanlık durumu adına tarihi bir davanın müdahilleri, soğukkanlılıkla işlenen suikastın tanıklarıyız. Unutulmamalı, zor ve meşakkatli yollara, sabrın sınandığı zamana inat, mücadelemiz güçlenerek sürecek.

İrade özgürlüğü, hem toplumsal fenomenleri hem de bizim başkalarına karşı takınacağımız tavrı belirleme, iyiyle kötü arasında özgürce seçim yapabilme yeteneğini garanti eder.

Nefret söylemi atmosferinde akılsızlığın norm, sevgisizliğin erdem olduğu bir gidişat… Hızla karanlığa gömülen Türkiye, koşar adım totaliter zihniyete…  

Şiddet ve zorbalıkla kurularak sürdürülen düzen, çağımızın travmatik (işkenceciler, tetikçiler, ağır abiler, vesayetin kuklaları vs.) hayatlarını ortaya çıkarmakta.

Filozof Kierkegaard, yapıtında korku ve kaygı ayrımından yola çıkar. İki kavram arasındaki ayrım nettir. Korku belirli bir şeye yönelmiştir; nesneye bağlıdır. Kaygı ise hep belirsizdir. Herhangi bir yönelimi olan bir duygu değil, nesnesi olmayan bir ruhsal durumdur.

İki kavramın, çeşitli araçlar ve olaylarla körüklenmesi, yaşanılan çağın, kontrol edilebilir kitlelerini yaratmaktadır. Paranın yetersizliği, küresel felaketlerin aktarım biçimi, birbirlerinin topraklarında gözü olan ülkeler gibi söylemler, paranoyayı arttır. Silahlanma had safhaya ulaşmışken, birileri toplumun refahını düşünerek bu silahları patlattırır.
 Katlini yanlış yerde arayan, gerçeği göremeyen, öfke ve utancını yanlış yerlere yönelteme hali ya da KÖRLEŞME, bugün yaşamakta olduğumuz toplumun temel aymazlığıdır. Körleşme hali yüzleşme becerisindeki yoksunluktan, yüzleşmekteki korkudan doğar.

Güruh, olup bitene tepkisiz, ilgisiz, sessiz kalarak günlerini kurtarmaya çalışır. Var olan şiddet, direkt olarak onları ilgilendirmemektedir. En azından şimdilik…

Tanımadıkları insanlar evlerini basıp onları taramazlar. Kafalarına kurşun sıkmazlar.  Sistemle barışık bu çoğunluk, gerektiğinde güvenlik için şiddetin varlığını onarlar. Bu onama, siyasi tercihlere kadar mevcudiyetini gösterir. ŞİDDET LEGALİZE edilir.

Hrant’tan kalan aydınlık AKIL’a tutunarak, ortak vicdanımız kabaran öfkemizle haykırıyoruz; Katil Devlet Hesap Verecek!

Not: Hrant Dink'in öldürülüşünün 5. yıl dönümünde 19 Ocak'ta, saat 13:00'te  Taksim'den Agos gazetesine  yürüyüşe geçiyoruz.