Şehzade Süleyman’ın Orhan Gazi tarafından o dönem ittifak halinde bulunulan Bizans’a yardım etmek için güçlü bir ordu ile Rumeli tarafına geçtiği bilinmektedir. Bir serdar hüviyetinde ordu başındaki bu ilk tecrübesi pekala kendisine sonradan Gelibolu bölgesini fethetmesi süresince katkı sağlamış olabilir

Süleyman Paşa’nın atının  ayağı deliğe takılmasaydı

EMİRHAN ÖZÇELİK

Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa hususiyetle Rumeli fütuhatının başlangıcını yapması sebebiyle Osmanlı tarihi içinde mühim bir yer işgal eder. Onun henüz bir şehzade iken beylik topraklarının batıya doğru genişlemesini sağlaması şüphesiz doğrudan Osmanlıların münhasır bir devlet olmasına katkısı büyük olmuştur. Bu durum diğer taraftan Süleyman Paşa’nın kendisine de güçlü bir askeri imaj ve otorite kazandırmış gözükmektedir. Özellikle hem Osmanlı hem Bizans rivayetlerinde onun eylemlerine ve şahsına yönelik bilgilerdeki bazı ayrıntılar dikkate değerdir.

Osmanlıların kuruluş aşamasında siyasi güçlerini sürdürebilmelerine bir sebep olarak da tek bir şehzadenin sorunsuz şekilde tahta geçebilmesi gösterilir. Etrafındaki diğer beyliklerde bolca karşılaşılan taht için kardeş savaşları Osmanlı beyliği içerisinde gözlemlenmez. Doğal bir gelişme gibi anlatılsa da aslında bunun belirli bir pratiği sahip olduğunu söyleyebiliriz. Evvela Osman Gazi’den itibaren padişahlar hayatta iken oğullarından birini askeri birliklerin başına geçirmiş ve askeri iktidarı şehzadeliğinde sağlamasına imkân tanımıştır. Bu sayede hem şehzadeler asker ve komutanlar nezdinde iktidarını kazanıyor hem de taht kardeşinin hak iddia etmesinin önüne geçmiş oluyordu. Zira askeri sahada birden çok şehzadenin olması ister istemez her birinin belirli bir askeri zümreyi kendilerine tabi kılmasını sağlayabilirdi. Bu durum ise şehzadeleri taht mücadeleleri için cesaretlendirebilirdi. Osmanlılar askeri sahaya sadece tek bir şehzade dâhil ederek bunun önüne geçmişlerdir. İşte bu politika sayesinde Şehzade Süleyman’da babası yaşarken askeri sahada tek hanedan üyesi olarak bulunmuştur. Ele geçirilen her bir sancağın başına getirilmiş ve askeri eylemlerinde görece serbestlik kazanmıştır. Ancak onun Rumeli’ye geçmesi farklı bir meşruiyet tehlikesi doğurmuş gibidir.

Şehzade Süleyman’ın Orhan Gazi tarafından o dönem ittifak halinde bulunulan Bizans’a yardım etmek için güçlü bir ordu ile Rumeli tarafına gönderildiği bilinmektedir. Bir serdar hüviyetinde ordu başındaki bu ilk tecrübesi pekâlâ kendisine sonradan Gelibolu bölgesini fethetmesi süresince katkı sağlamış olabilir. Fakat onun 1352’den itibaren başladığı fütuhatı tamamıyla farklı bir askeri komuta kademesi ve ordu birlikleriyle gerçekleşecektir. Çekirdek bölge dışında büsbütün yeni toprakları fethetmesi nedeniyle de Orhan Gazi’nin bulunduğu merkezle ilişkilerinde belirli bir kaygının oluştuğu intibası hissedilebilir. Çünkü Süleyman Paşa şimdi kendisine bağımsızlık dahi sağlayabilecek bir ordu gücü ve toprak genişliğine sahiptir.

Bu noktada ilk dikkatimiz çeken durum kroniklerin Süleyman Paşa’nın Rumeli fütuhatının başlangıcı için verdikleri iki farklı rivayet tarzıdır. Aşıkpaşazade ve Anonimlerin rivayetlerinde Gelibolu’ya geçme fikri tamamıyla Süleyman Paşa’nın kendisine ait gösterilir. Buna göre Aydıncuk’ta boğazın karşısını seyreden Süleyman Paşa’ya yanında bulunan komutanlar şehzadenin halini görüp sebebini sorarlar. Süleyman Paşa ise bir deryayı geçmege fikr ü firaset iderin, şöyle geçsem ki amma kafirler tuymasa diyerek onların meraklarını giderir. Bu anlatımda Gelibolu bölgesine gerçekleşecek akınların büsbütün Süleyman Paşa’nın tasarrufunda olduğunu fark ederiz. Fakat Neşri ve Ruhi gibi diğer kroniklerde Rumeli’ye ilk adımın başlamasına Orhan Beg’in etkisi vurgulanmak istenir. Bu ikinci rivayet türünde Orhan Beg’in zaten Rumeli’ye geçmeye niyetli olduğu anlatılır. Sultan bu fikrini ifade ederken her nasılsa Karasi’den kalkıp gelmiş olan şehzade Süleyman babasının gayesinden haberdar olur ve ondan müsaâde alarak Rumeli seferlerini yönetmek ister. Bu sayede sefere çıkabilen Süleyman Paşa’nın başarıları böylece Orhan Beg’e mâledilmektir.

Süleyman Paşa’nın Rumeli fütuhatının bir diğer hususi durumunu askeri kadrosuna ve ordu gücüne bakarak anlayabiliriz. Başından itibaren onun yanında Osman ve Orhan beylere askeri hizmetleri olmuş nökerler değil Karasili komutanlar Ece Beg, Gazi Fazıl, Yakub Ece, Hacı İlbey gibi Osmanlı sultanına sadakati herhangi bir resmi hüviyete sahip olmayan isimler vardır. Bunların hem Süleyman’ı Gelibolu’ya saldırması için teşvik ettiğini hem de onunla beraber uzun yıllar fethedilen bölgelerin askeri idareciliğini üstlendiğini biliyoruz. Henüz merkezden devlet adamı yetiştirilmediği dönemde bunun gibi askeri komutanların desteği şehzadeye askeri eylemlerde bağımsız hareket imkânı verebilmekteydi. Bu yüzden onun seferlerinde serbest bir görüntü çizdiğini görüyoruz. Diğer yandan ordusunun asker güçlerinin de Karasili gaziler, göçer Araplardan müteşekkil olduğunu da vurgulamak gerekiyor. Yani merkezden aldığı ordu ile değil yeni fethedilen bölgedeki askerlerle bir şekilde müstakil bir orduya sahipti. İlginçtir bu durum karşısında Neşri, Süleyman Paşa’nın merkezden asker topladığını, fetihlerden sonra sultana bağlılık sembolü olan sancak ve talbhane çıkarıp, nevbet çaldığını ve nihayetinde fethedilen yerlerin sultan tarafından şehzadeye tımar verildiğini iddia etmek mecburiyetinde kalıyor.

Süleyman Paşa’nın Rumeli’deki görünürdeki bu bağımsız askeri iktidarı Bizans kaynaklarının birinde farklı Osmanlı tarihinin yazılmasına sebep olmuş gibidir. Çünkü Chalkokondiles Rumeli fütuhatlarının başlamasından önce Orhan Beg’in öldüğünü ve iki oğlundan biri olan Süleyman’ın tahta geçtiğini iddia eder. Sonrasında müverrih, Süleyman’ı Osmanlı sultanı sıfatıyla ölene kadar Balkan topraklarındaki tüm askeri gelişmelerin kahramanı rolünde anlatır. Tarihyazımındaki bu hatada pekâlâ Süleyman Paşa’nın askeri hareketlerindeki bağımsızlığı ve kişisel imajının tesirini hesaba katabiliriz. Zira buna yakın bir durumu da Osmanlı tarihçisi Oruc Beg’de görürüz. Çünkü o da Rumeli’deki gazalarıyla ünlü Aydınoğlu Umur Beg ile Süleyman Paşa’yı aynı dönemin kahramanı olarak anlatır. Burada ilginç olan ise Umur Bey’in Rumeli’de Aydınoğulları merkezinden bağımsız hareket ettiğinin bilinmesidir. Bu iki şehzadeyi aynı dönemde yaşamış gibi yazmak Süleyman Paşa’nın da Orhan Beg’den bağımsız hareketiğine bir gönderme midir bilmiyoruz. Fakat Umur Beg’in Süleyman Paşa’ya “Paşa Sultan! Şimdiden sonra artık Anadolu’ya geçmeye sana izin yoktur” diye telkinde bulunması manidar gözüküyor.

Hülasa, kaynaklarda şehzade değil paşa sıfatıyla tanıtılan Süleyman talihsizlik atının ayağının bir deliğe takılması neticesinde ölecektir. Onun ölümünden sonra sonraki sultan I. Murad merkezden verilen askerlerle Rumeli’ye geçecek, burada Edirne’yi başkent yapacak ve yeniçeri ocağını kuracaktır. Görünen o ki abisinin hayırlı ölümü sayesinde Şehzade Murad devletin askeri iktidarını Rumeli’ye taşımayı başarabilmiştir. Acaba yıllar sonra I. Murad kendisine askeri destek sağlayan şehzadesi Savcı’nın Rumeli’deki isyanını abisinin laneti olarak görmüş müdür?