Süleymaniye'nin özerklik adımı biriken sorunların yansıması
Süleymaniye bölgesinde artan sorunlar KDP kontrolündeki Erbil'e karşı tepkiye neden oluyor. Ancak özerklik ile bu sorunlardan kurtulabileceğine dair fikirler bölgede yaygınlaşmaya devam ediyor. Bağdat nereye varacağı belirsiz olan böylesi bir sürece özerkliğe destek vermeyecek olsa da Kürtleri, kendi içlerinde sorunlu ve parçalı tutarak kolay bir partnere dönüştürebilir.
Irak ve Suriye hattında Kürtlerin merkezinde olduğu birbirinden çarpıcı gelişmeler dikkat çekici. Özerklik talep eden Süleymaniye ile Erbil arasındaki gerilim, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ile merkezi Bağdat hükümeti hattında yaşanan kriz hepsi yeni bir denklemin işaretleri.
Araştırmacı yazar Faysal Dağlı, Irak ve Suriye’de Kürtlerin ana aktörü olduğu gelişmeleri değerlendirdi.
-Süleymaniye’nin özerklik talebi ne anlama geliyor?
Kürt Bölgesi, politik ve toplumsal olarak ‘Sarı’ ve ‘Yeşil’ adı verilen iki bölgeden meydana geliyor. Sarı bölge Erbil ve Duhok vilayetlerini kapsayan Kürdistan Demokrat Partisi-KDP’nin nüfuz alanını, Yeşil Bölge ise Süleymaniye ve Halepçe bölgelerini kapsayan Kürdistan Yurtseverler Birliği-KYB’nin etki alanını ifade ediyor. Irak Kürt Bölgesi bu iki politik güç tarafından fiilen paylaşılmış durumda. Son yıllarda Süleymaniye bölgesinde Goran ve Yeni Nesil gibi reformist hareketlerin güçlenmesi ile ‘Yeşil Bölge’de KYB aleyhinde bir takım gelişmeler yaşandı. KYB kurucu lideri ve eski Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ve Goran’ın (Değişim Hareketi) kurucu lideri Norşirwan Mustafa’nın ölümleri ardından Güney'de konjonktür KDP/Barzani lehinde gelişti. KDP’nin Erbil’deki hükümette dominant olması, KYB bölgesinin ihmal edilmesi gibi sonuçlara yol açtı. Süleymaniye merkezli toplumsal ve politik kimi güçlerin Celal Talabani’nin ölümünün ardından Bölgesel Yönetimi’nden ayrılmak için zaman zaman talepte bulunmasının ardında bu sorunlar ve bunlara çözüm bulunamaması yatıyor. Benzer federatif talepler Basra ve Musul’da da taraftar buluyor.
- KYB’nin bu hamlesinin arkasında ne var? İran bunun neresinde?
Süleymaniye’nin kendi başına federal bir bölge olma talebinin arkasında yaşanan sorunlar var. Süleymaniye ve Halepçe’nin, Erbil ve Duhok’a göre daha büyük sorunları var. Gerek bütçeden alınan pay, gerekse bu bölgedeki yatırımların Erbil ve Duhok gibi KDP etkisindeki bölgelere göre geri olduğu biliniyor. Örneğin ‘Güney’de üretilen 10 birimlik petrolün sadece 1 birimi Süleymaniye bölgesinde üretiliyor. Öte yandan Bağdat merkezi hükümetinin, Erbil’deki KDP ağırlıklı hükümet üzerinden Kürt Bölgesel Yönetimi’ne verdiği bütçeden Süleymaniye’nin yeterince ve adilce faydalanmadığı yolunda öteden beri şikayetler var. Bu şikayetler zaman zaman şiddetli ayaklanmalara yol açıyor. Bölgede halen elektrik, iş, üretim, yolsuzluk, hukuksuzluk gibi temel altyapı ve sosyal, yönetsel sorunlar çözülmüş değil. Kürt yönetiminin kendi ayakları üzerinde duracak bir üretim ekonomisine sahip olmaması ve kontrolden çıkan yönetici ailelerin de karıştığı büyük, kronik yolsuzluklar da halkın büyük tepkisine neden oluyor. Keza insan hakları konusunda çok ciddi gerilemeler yaşanıyor. Tüm bu sorunların birikmesi, bir türlü çözülememesi, Süleymaniye’de olup bitenlerden KDP’nin sorumlu olduğu yolunda bir tepkiye neden oluyor. Süleymaniye’nin ancak özerklik ile bu sorunlardan kurtulabileceğine dair fikirler bölgede yaygınlaşmaya devam ediyor.
- Erbil yönetiminin buna yanıtı ne olur?
Son birkaç yılda KDP, Süleymaniye’deki siyasi partiler ve oluşumlar üzerinde ciddi etki alanları geliştirdi. Süleymaniye’nin Kürt Yönetimi’nden ayrılması KDP’nin de kabul etmek istemeyeceği bir durum olur. Kürt bölgesinin sınırlarının ve olanaklarının küçülmesi ve parçalanması KDP’nin de lehine olmaz. Kürtlerin Bağdat’a karşı elini zayıflatır. Öte yandan ayrılma süreci ciddi bir yasal ve bürokratik süreç gerektirir ki, Bağdat’ın bile bu konuda nereye varacağı belirsiz olan böylesi bir sürece destek verebileceğini sanmıyorum. Ancak, Bağdat’ın, Kürtleri, kendi içlerinde sorunlu ve parçalı tutarak, kolay bir partner halinde tutmaya çalışacağını düşünüyorum. Zaten ayrılma sürecinin başlatılması için gerekli olan imza kampanyalarının bile başarıya ulaşamaması bu işin arkasında ciddi örgütlü güçlerden ziyade, meselenin KDP’ye karşı el yükseltmek isteyen kesimlerin veya toplumun kimi kesimleri arasında dönemsel tepkiler olduğunu gösteriyor.
- ABD’nin İran’ı kuşatma hamlesi ortadayken Kürtler bu denklemde nerede duruyor?
ABD’nin İran’ı kuşatma siyasetinin Biden yönetimi ile yeni bir aşamaya evrildiği görülüyor. Biden, Trump’tan farklı olarak İran’ı nükleer enerji üretimi konusunda masaya çekmeyi önceliyor. Yakın zamanda nükleer görüşmeler masası kurulacak. Kürtlerin bu sorunda aktör olma durumları yok, süreci izlemekle yetiniyorlar. Kürtleri, İran’a uygulanan ambargo boyutu ile ilgilendiren sorunlar, sınır ticareti ve petrol alışverişinin kısıtlanması gibi konular. ABD’nin bu konuda dikkat çektiği şey, geçmişte Türkiye’de Rıza Sarraf olayında ortaya çıkan örnekte olduğu gibi, Kürtlerin İran petrolünün dışarıya satılmasında aracılık yapmaması ve petrol kaçakçılığına izin vermemeleri. Tahran’ın Şii Hilali eksenli bölgesel politikası Kürtleri de oldukça yakından ilgilendiriyor. Bu durum gerek Irak, gerekse Suriye Kürtlerinin günlük yaşamlarına tesir edecek kadar önemli. Kürt siyasetinin, İran’a bulaşmadan, tepkisini çekmeden ve onları zorlamadan ‘iyi komşuluk’ çerçevesinde kalmak dışında bir tavırları yok. Bu durum Kürt Bölgesi’ne sığınmış, orda üslenmiş İran Kürt muhalefetinin kontrol altında tutulmasına ve elinin kolunun bağlanmasına da neden oluyor.
- Biden ABD’sinin küresel yönelimleri ortadayken, Kürtler bu denklemde nerede duruyor?
Kürt Bölgesel Yönetimi’nde ve hakim ülkelerdeki totaliter rejimlerin ABD eliyle ıslah edilmeleri veya işbirliğine zorlanmaları Kürt meselesine en azından soft yöntemlerle çözüm aranmasına neden olacak. Bu anlamda İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de demokrasinin geliştirilmesi, milli sorunlara şiddetsiz çözümler aranması veya bu yönlü hak taleplerine şiddetle yanıt verilmesinin engelleneceği umudu var. Biden’ın yönetimi devralması ardından Türkiye’nin, Rojava’ya karşı açıklamaları, Güney’de operasyonlar gibi eylemlerinde bir azalmanın olduğu gözleniyor. Bu durum İran’ın Güney ve Rojava’daki pozisyonlarını da etkilemekte. Keza Suriye yönetiminin Kürtlere karşı söylemlerinin dozajı da düştü. Bu yönetimler ABD’nin yeni dönem siyasetini ve sonuçlarını kestiremedikleri için rölantide bekliyorlar.
- SDG-ABD ilişkisi derinleşirken Kandil bu duruma nasıl yaklaşıyor?
ABD’nin yeni yönetiminin Türkiye ve Suriye devletlerinin Kürtlere yönelik kaygılarını daha fazla önemsemeyeceği /yol vermeyeceği söylenebilir. Ancak, ABD’nin Suriye’de kalma veya Kürtlere koruma sağlama konusunda nasıl bir ajandaya sahip olduğu henüz net olarak bilinmiyor. Biden’in Afganistan’dan çekilmeyi kararlaştırıldığı bu süreçte, Suriye’de IŞİD karşıtı mücadeleye ne denli yoğunlaşacaklarını, Suriye yönetimini dönüştürme konusunda nereye kadar gidebileceklerini kestirmek kolay değil. Serêkeniye ve Afrin’e yönelik TSK müdahalesinin neden olduğu travmanın henüz taze olduğu da unutmamalı. Keza Kürtlerin ihtiyacı olan hava sahasını koruma ve güçlü savunma sistemlerinin halen verilmemesi de askeri olarak devam eden güvensizlik faktörleri şeklinde duruyor. Tüm bu durumlar Kürt siyasetinin gerek Irak, gerekse Suriye’de yerel devletler veya bölgedeki diğer güçlerle dengeli ve çok seçenekli bir siyaset yürütmesine neden oluyor.
- Irak-Suriye hattında Kürtler ne gibi bir projeksiyona sahip?
Irak ve Suriye’deki Kürt siyaseti farklı ideolojik ve siyasi eğilimlerine rağmen kendi kendilerini yönetme konusunda benzer bir yaklaşıma sahip. İki yakada farklı sorunlar ve bunlara çözüm arayışları var. Ancak yakın zamanda olup bitenlerden ve ideal boyutundan soyutlarsak Kürt siyasetinin Irak ve Suriye’de şu an itibarı ile milli bir devlet kurma perspektifini öncelediği söylenemez. Böylesi bir cihet ancak hakim devletlerde kontrolden çıkan siyasi durumun sonucunda gelişebilir. Ana akım Kürt siyaseti, demokratik konfederal bir sistemin uluslar/etnik ve dinsel gruplar arasındaki sorunları çözebileceğini savunuyor. Ancak tüm parçalarda ve diasporada aydın sınıfı ve halkın önemli bir kesimi, on yıllardır mevcut devletler ile bir arada yaşamanın anlamını sorguluyor. Irak’ta merkezi hükümetlerin ülkeyi yönetememesi, yıllardır kronikleşen sosyal-siyasal sorunların çözülememesi, dinsel ve etnik gruplar arasındaki düşmanlığın aşılamaması, İran ve Türkiye’nin ülkeyi istikrarsızlaştırma çabaları, Kürtler ile rejim arasında ciddi bir güven bunalımına neden olmakta. Keza 2005 yılından bu yana Mendeli’den Kerkük’e ve Şengal’e uzanan ‘statüsü tartışmalı toprakların’ Anayasanın 140. Maddesi gereğince Kürt Yönetimine iade edilmemesi Kürtler arasından Irak’tan kopma yolunda ciddi bir ivme yaratmakta. Bu sorunun yol açacağı dalgalanma ilerleyen dönemlerde ortaya çıkacaktır yeniden. Öte yandan Suriye’de uzlaşma çabalarının akamete uğraması, Şam yönetiminin eski refleksler ile tepki vermesi Kürt siyasetini zorluyor. Bu da mevcut dengeyi sarsacak, Kürtleri kendi başlarının çaresine bakmaya yöneltecektir. Reel-politik denklem Rusya ve NATO’nun etki alanlarındaki ülkelerin parçalanmasına teorik olarak izin vermiyor. Ancak bu güçlerin denge tutturamadığı kontrolden çıkan bir konjonktürün gelişmesi durumunda Kürt siyasetinin bu ülkelerde kendi planını yapması dışında bir seçeceği kalmayacaktır.