80’lerde İstanbul hukuk öğrencisi olan Özlem Demir, o dönemdeki devrimci gençlik mücadelesini Süleymaniye Günlükleri isimli kitabında anlattı. Demir, “Çok özel bir dönemdi. O gün ve bugün hep sosyalizme inanan gençlerin hikayesini yazdım” diyor.

80'lerde solcu olmak-Süleymaniye Günlükleri: "Sosyalizme inananların hikayesini yazdım"
Fotoğraf: BirGün

Semra KARDEŞOĞLU

Süleymaniye’deki o küçük çay ocağına bazen 50 kişi sığıyoruz. Soğuk kış günlerinde sırt sıra verip, çayın yanında Maltepe ve Samsun içiyoruz. Şiirleri, romanları, teorileri, hayatı, türküleri, marşları yudumluyoruz. Daha önce de yazmıştım. Bizim kuşağın tam boy atacağı çağda bir eylül sabahı mahallemizin güzelim abilerini ablalarını kamyonlara tıkıştırıp götürdüler. Bizi geride bıraktılar kaldık ve başımıza indirilmiş darbeyle güdük olmaya bırakıldık.

Darbenin ilk sersemliği geçti ve budanan ağacın daha da gür çıkması gibi serpildik. Erken büyüdük. Biz 15’inde Çanakkale’de emperyalistlere karşı vatanı savunanların ülkesinde doğmuştuk. 27’sinde "Biz buraya dönmeye değil ölmeye geldik" diyenin 26’sında 25 kurşunla vurulanın, 25’inde 25 gün süren işkenceyle öldürülenin, 21’inde idam sehpasına giderken “Önemli olan çok yaşamak değil “ diyebilenin, 17’sinde idam edilen çocukların ülkesinde doğmuştuk. 17 yaşındaydık, yeterince büyümüştük.

Onlar da, Süleymaniye’de, o çay ocağındaki taburelerde oturmuştu. Orayı boş bırakmamak borcumuzdu. O yüzden 17’sinde ama büyümüş olarak geldik Süleymaniye’ye.

Hayallerimizi gerçek kılmak için kafa patlattığımız anlarda İ.Ü. Basın Yayın Yüksek Okulu’nun bodrum katında sevgili Onur (Onur Akın) Bekle bizi İstanbul’u besteliyordu. O şarkı umudumuzu, inancımızı gençliğimizi anlatıyordu. ‘Büyük ve sakin Süleymaniyenle bekle, bekle zafer şarkılarıyla geçişimizi”…

Şimdi niye anlattım bunları… Çünkü sadece şarkılarımız değil kitabımız da var artık. İstanbul Hukuk Fakültesi’nden arkadaşım Tesadüf Özlem Demir yazdı üstelik kitabı: Süleymaniye Günlükleri. Elime geçtiği gün su gibi gitti, bitirdim. Bizi bize anlattı. Bizden sonrakilere ve yeni gelecek olanlara.

YUDUMLANAN SADECE ÇAY DEĞİLDİ HAYATTI

Özlem’le röportaj için elbette Süleymaniye’de buluşuyoruz…

Buluşmada Özlem’in okula geldiği ilk gün tanışıp, mezuniyet sonrası evlendiği eşi Ayşegül, Baba Hüseyin, İktisat’tan Hüseyin, Siyasal’dan Şeref de var. Özlem Mersin’de yaşadığı için onun geldiğini haber alanlar koşup gelmiş. Bir araya geldiğimizde hemen 18-20 yaşında oluyoruz. Süleymaniye’deki o tahta küçük sehpalar odun sobasıyla birlikte çoktan gitmiş. Ama ne var ki eski çalışanlar aradan geçen bunca yıla karşı tanıyor herkesi. Sanki mekanın asıl sahipleri gelmiş gibi. Çaylar geliyor yine. Sanki aradan 35 yıl geçmemiş gibi.

SÜLEYMANİYE GÜNLÜKLERİ, Tesadüf Özlem Demir, İletişim Yayınları, 2022SÜLEYMANİYE GÜNLÜKLERİ, Tesadüf Özlem Demir, İletişim Yayınları, 2022

KIRILIP DÖKÜLDÜĞÜMDE O DÖNEME SIĞINIRIM

Bir kitabın çıktı. Ne oldu böyle birden yıllar sonra, "E yaşlandık artık anılarımızı mı yazalım dedin?

Zaman zaman arkadaşlarla bir araya geldiğimizde okul döneminden söz ederdik. Çok ağır zorlu anılar yanında, komik şeyler de oldu. Basın Yayın’dan Meral anıları dinlerken “Bunları içinde olmama rağmen ben de bilmiyorum. Yazmalısın” deyince bir fikir oluştu kafamda. Bir kere yazmaya başlayınca da cümleler sayfalar peş peşe geldi. Süleymaniye grubumuz var. Orada da konuştuk, tartıştık.

Çok fazla ayrıntı var Ne yapmıştın, o bir kenara not mu aldın tüm bunları?

Yok, biz zaten o dönem polis, gözaltı, ev basılma endişesi ile fotoğraf bile çektirmez, çektirdiklerimiz olursa da ortadan kaldırırdık. Not tutmak ise mümkün değildi.

Biraz fazla abartmamış mıyız sence?

Hayır abartmamışız. Çünkü o dönemin koşulları bunu gerektiriyordu. Biz gözaltına alınsak fotodaki diğer arkadaşımızı da alabilirlerdi. Bu bir koruma tedbiriydi.

Çok kendine özel, çok müstesna bir dönemdi. O dönemi yaşamış olanlar hiçbir ayrıntıyı unutmuyor. Ben kendi sosyal ilişkilerimde iş ilişkilerimde, kişisel ilişkilerimde, moralim bozulup ümitsizliğe kapıldığımda hep o döneme sığınma ihtiyacı hissettim. O anlamda o anıları hep sakladım kafamda.

E ne oluyor sığındığında?

Kendini daha güçlü hissediyorsun. Şu dünyada Süleymaniyeli isen yalnız değilsindir. Bu vardır gerçekten. Ve şunu söylemeliyim; Yan yana olduğumuz, hareketin içinde yer aldığımız arkadaşlarımızdan bugün siyaseten içinde ya da dışında olsun sosyal anlamda, ahlaken, etik olarak kendilerince bir duruş sergilediler. Bugüne kadar da bizim yüzümüzü kızartan çok fazla arkadaşımız olmadı.

suleymaniyeli-olmak-yalniz-kalmamaktir-1052296-1.

Kendini senden önce mücadele edenlere mi yoksa sonrakilere mi yakın hissettin?

Aslında iki tarafa da eşit uzaklıkta durduğumuzu düşünüyorum. Biz biraz da arada kalan bir kuşaktık. Çok yazılmadı, konuşulmadı. Şimdi bu çalışmaların ortaya çıkışı biraz bundandır. Nabi’nin kitabı çıktı, o da başka bir pencereden baktı. Keşke daha çok anlatılıp yazılıp çizilse.

Sence biz o birlikteliği nasıl yakaladık, neydi kritik noktaları?

Sanki dışarıdan bir müdahale gibi gözükse de kendiliğinden, kendi iç dinamiğiyle gelişmiş bir öğrenci hareketiydi. 12 Eylül sonrası öğrenci dernekleri de kendiliğinden gelişti. Biz biraz daha 61 Anayasası sonrası oluşan özgürleşme ortamındaki gençlik hareketine benziyorduk. O da kendi dinamiğiyle gelişmişti.

Peki 80’ler kuşak mı değil mi tartışması konusunda ne diyorsun?

Böyle dar bir alana sıkıştırmaya gerek yok, ben 80’ler diyorum. 84’te başlayıp 90’lara kadar giden bir dönem. 90’larda daha örgütsel bir çabaya geçiş süreci oldu. Bu nedenle ben 90’da bitirdim kitabı.

Biz o dönem cezaevlerine ilişkin de çok eylem yapardık. Bir sorumluluktu bu sanki değil mi?

Biz sadece gençlik sorunlarıyla ilgilenmiyorduk. Cezaevinde olanların, madencilerin, işçilerin de ve Filistin halkının da yanında olmaya çalışıyorduk.

SOLCUYMUŞUM HABERİM YOKMUŞ

Sence niye solcu oldun, olduk?

Ben solcu olmadım aslında. Benim durduğum hayata baktığım bir nokta vardı. O nokta solmuş. Yoksa ben sol geleneği olan bir aileden gelmiyorum.

Peki şöyle denildi mi sana da? “Ya dünya sosyalizmi terk ediyor, sosyalist ülkeler yıkılıyor, duvarlar yıkılıyor. Siz tutup solcu mu oluyorsunuz” diye. Ne dedin onlara?

Şöyle diyeyim, benim içinde olduğum siyasi hareket zaten o ülkelerde sonucun böyle olacağına yazan, söyleyen bir hareketti. Yapılan yanlışların, uygulamaların yükünü sosyalizme yükleyemezsiniz. Bugün elbette değişen koşullarla birlikte sosyalizmin yeniden tanımlanmaya ihtiyacı var? Ama dünyanın da sosyalizme en çok ihtiyaç duyduğu gün bugün. Bugün sosyalist olmak için çok daha fazla gerekçemiz var. Bugün zaten insanlık için tek çıkış yolu sosyalizm.

BUGÜN SOSYALİST OLMAK İÇİN NEDENİMİZ DAHA ÇOK

Neden sosyalizm?

Sosyalizmi gerekli hatta zorunlu kılan unsurlar varlığını koruyor. Yaşamın her alanında eşitsizlik, adaletsizlik ve açlık artarak devam ediyor. Bunun yanında doğa talanı ve çevre kirliliği geri dönüşsüz bir biçimde insan neslinin devamını tehlikeye düşürecek bir boyuta ulaştı. Fakat bu koşulları değiştirmek için insanlığın umudu olması gereken, kitlelere mücadele gücü aşılayacak sosyalist düşüncenin üzerindeki ölü toprağını atamadığını da görüyoruz. Reel uygulamalardaki başarısızlıklar, yalnızca kitleler nezdinde değil bizzat o düşünceye sahip insanlar nezdinde de kafa karışıklığına yol açtı. Bu durum onu gericiliğin darbeleri karşısında savunmasız bıraktı haliyle. Bu noktada gerilemek kaçınılmaz hale geldi. Bugün özgüven eksikliği devam ediyor hala. Oysa özellikle ülkemizde sosyalist hareketin muhtaç olduğu kudretin kendi mücadele geçmişinde var olduğuna inanıyorum.

Fakat bugün için artık yapılması gereken yalnızca geçmişin değerlerini muhafaza etmeye çalışmak olmaktan çıkmalı. Bu bakış açısı insanı ister istemez muhafazakarlığa götürüyor. Klasik bir söylemle, sosyalist düşüncenin; kendini nostaljik bir ideal geçmiş tasavvurunda değil, yeniden umutlu bir gelecek tasavvurunda ifade etmeye başlamasıyla ancak gerçek anlamına yeniden kavuşacağını düşünüyorum.…

AZ OLMAMIZ BİZİ HAKSIZ KILMAZ Kİ

İstediğimiz, doğru olduğuna inandığımız düzen hiç kurulamadı. Yarım asrı geride bıraktık. Ne oldu yenildik mi? Yenik mi sayıldık? “Başarısız” mı olduk?

Bertolt Brecht’in sözü var haksızlığı haklı çıkarmaz, onlara karşı savaşanların yenik düşmesi. Çünkü yenilgimiz bizlerin, alçaklıkla savaşanların, sayıca azlığımızı kanıtlar yalnızca...Bu Nazi Almanyasında Nazilere karşı mücadele verenlere ilişkin söylenmiş. Sosyalistlerin sayıca azlığı onların haksızlığını göstermez ki. Bir de biz sonuca endeksli değil ki. Bizim inandığımız değerler var, bu değerlerin insanlık için doğru olduğuna inanıyoruz. Daha adil bir dünya olsun istiyoruz, daha mutlu olsun insanlar. Bir dünya tasavvurumuz var. Bizim için seçim sonucu değil ki tek başına. Seçimde aldığımız tavırdır ve yolun yürüdüğümüz yolun ta kendisidir gerçek olan.

Biz çok şiir okur ezberler forumlarda okurduk. En sevdiğimiz şiirlerden biri ‘Yaşadıklarımdan öğrendim bir şey var” Sen ne öğrendin yaşadıklarından?

İşte tüm öğrendiklerim bu röportaja sığmayacaktı. Kitapta anlattım.