Süpermen’in karşısında, aynı basitlikte yeni bir fikir türedi. Normal insandan daha güçlü, daha hızlı, fakat aklımızın alacağı ölçülerde süper bir asker, Kaptan Amerika. İsmi ve kostümü halen daha ABD dışındaki tüm ülkelerde alay konusu olabilen bu süper asker, aslında savaş sonrası döneme damgasını vuracak Amerikan milliyetçiliği ve propagandasının olgunlaşmamış versiyonuydu.

Süper kahramanın öyküsü

YUSUF TUNA KOÇ

Çizgi roman, bir sektör olarak geçen 5 yılda küresel anlamda eskiye göre ciddi bir popülerlik kazandı. Bunda Marvel ve DC filmlerinin etkisi göz ardı edilemez.

Peki özellikle Amerikan çizgi romanlarının merkezinde olan süper kahraman, tarihsel ve toplumsal olarak nereye oturuyor, neyi simgeliyor?


SOSYALİST MUSA AMERİKAN PROPAGANDASINA KARŞI

Dünyanın her yerinde, karikatür ile bağı zor koparılacak bir tür çizgi roman. Gazete kupürlerinde, geçmiş yüzyılın başından beri bir politikacının hicviyle bir Conan (veyahut Karacaoğlan) hikâyesini birbirinden ayırabilmek için, basıldıkları kağıttan daha fazlasına ihtiyaç var. Fakat, bu yazıyı teknik bir tarihçe değil, sınırları belirsiz popüler bir fenomenin yolculuğu olarak düşündüğüm için, aslında karikatürün nerede bitip çizgi romanın nerede başladığına girmeyeceğim.

Veyahut da tarihteki ilk örnekleri gibi müzelik detaylara. Süper kahraman çizgi romanının, bir anlatı türü olarak düşün dünyamıza ilk tohumunu attığı tarihe gidelim, 1938, Action Comics #1. Bu tarih, Süpermen’in tasavvurumuza ilk adımını attığı gün. Bilinen anlamıyla, süper kahraman fikrinin ilk kez ortaya çıktığı zaman. Adını, Nietzsche’nin üst insanından alsa da özellikleri açısından felsefi değil kurgusal bir metafiziğin parçası olan karakterimiz, o zaman için sadece uçabilen, insanüstü güçlü, mermiden hızlı bir varlıktan ibaret değildi. Ki bu da önemlidir, çünkü bilim kurgunun artık sadece vampirler, cadılar ve kurt adamlar gibi mitolojik karakterler üzerinden değil, sıradan insana dair tasavvurlarda da kolayca ortaya çıkabildiği bir anlatının kurucusudur süper kahraman çizgi romanları. Bir lise öğrencisi, gazeteci, milyoner veyahut ressam, modern dünyanın sıradan insanı, aynı zamanda bir bilim kurgu evreninin kahramanı da olabilir demektir artık. Fakat Süpermen’i önemli kılan, ilk süper kahraman olması değildir sadece. Hem kendisinin, hem düşmanının kim olduğuyla da alakalıdır. Jerry Siegel ve Joe Shuster, iki Amerikalı Yahudi, bu kahramanı biri yazarak diğeri çizerek hayata geçirirken, henüz İkinci Dünya Savaşı başlamamış, fakat Hitler ülkesindeki Yahudilere karşı soykırımla sonuçlanacak katliam ve işkencelerini başlatmıştı. Şu anki anlatının aksine, o dönem sadece Hitler Almanyası’nda değil, Batının büyük çoğunluğunda Yahudi karşıtlığı ve ayrımcılığı moda idi. Bu iki göçmen sanatçı, böyle bir dönemde, sadece kendileri değil, modern kapitalizmin çarklarının altında ezilen herkes için yarattı Süpermen’i. Öncelikle, yaşam öyküsünde Musa alegorisi açıktı, henüz bebekliğinde, belki bir nehirde sepetle değil, Krypton’dan bir uzay gemisiyle dünyaya kaçırılmış, onu bulan ve çocuğu olmayan iki çiftçi tarafından yetiştirilmişti. Bunun yanında, Süpermen’in kavgasının kiminle olduğu da açıktı; kendi çıkarını dünyanın geri kalanından önemli gören milyarder Lex Luthor. İşte bu şekilde, 1938 yılında ilk süper kahraman, dönemin bunalımıyla da mermiden hızlı, roketten güçlü, Musevi bir sosyalistti. Bu; sonrasında çoğu çizgi roman tarihçisinin ortaklaşacağı bir tanım olduğu için, tüm abartı haklarım hâlâ saklıdır. Peki; Süpermen’in mirası ne oldu?

İlk olarak Süpermen denince akla gelen ilk isim olan Batman’ı düşünüyoruz. Gerçekten de ortaya çıktıkları dönemler arasında çok fark olmasa da Batman hiçbir zaman Süpermen kadar basit bir fikir olmadı. Bugünkü popüler versiyonunun oluşması için de aslında seksenleri beklemek gerekti. Bu yüzden Batman’ı şimdilik bir kenara bırakalım. Süpermen’in karşısında, aynı basitlikte yeni bir fikir türedi. Normal insandan daha güçlü, daha hızlı, fakat aklımızın alacağı ölçülerde süper bir asker, Kaptan Amerika. İsmi ve kostümü halen daha ABD dışındaki tüm ülkelerde alay konusu olabilen bu süper asker, aslında savaş sonrası döneme damgasını vuracak Amerikan milliyetçiliği ve propagandasının olgunlaşmamış versiyonuydu. O günlerde çizgi romanları en çok okuyanların bir kısmının da cepheye giden askerler olduğunu düşündüğümüzde, üstü Amerikan bayrağıyla kaplı bir süper kahramanın Hitler’i yumrukluyor olması, bir moral kaynağı olarak görüldü. Amerika’da, süper kahramanın ortaya çıkışı, bu iki fikirle ortaya çıkmıştı, dünyayı kapitalizmin kötülüklerinden korumak isteyen bir uzaylı Musa ve Amerikan bayrağını kendine kostüm etmiş bir süper asker. Fakat, burada da çok haksızlık etmeyeyim, Kaptan Amerika, soğuk savaş öncesi doğmuş bir karakter olarak tarihi boyuna çoğu zaman için aslında Amerikalı demokratların sembolü oldu. Çizgi romanlarda günü geldi McCarty’e tepki olarak kostümünü bıraktı, yıllar yıllar sonra polis devletine karşı sembol oldu, fakat bir fikir olarak, süper kahramanın sadece hiçbir şeyi olmayanın her şeyi, güçsüzün gücü değil, aynı zamanda daha kârlı bir şey olabileceğini gösterdi, düzen propagandası.

ÖRÜMCEK ADAM VS DEMİR ADAM

“Bomba, bomba olmadan önce bir fikirdi. Fakat Süpermen, daha hızlı, daha güçlü ve daha iyi bir fikirdi.” Ünlü çizgi roman yazarı Grant Morrison, Süpermen’i ve onun bıraktığı mirası bu şekilde özetliyor. Fakat bu miras, doğduğu ve altın çağ olarak özetlenen 1940’ların sonunda sönüp, 60’larda, gümüş çağda bu sefer bir sektör olarak tekrar ortaya çıkan çizgi romanlar için nasıl bir etki yarattı? Öncelikle, 60’lardan 80’lere kadar sansür kurullarının çizgi romanlara da el attığını, her üç kahramandan ikisinin alter egosunun polis olduğu bir propaganda sürecinden geçtiklerini belirtelim. Peki bu süreç, ilk kahramanların miraslarını nasıl etkiledi? Öncelikle, propagandanın nasıl işlediğine bakalım. Demir Adam, ilk çıktığı dönem, en fazla hayran mektubu alan kahramanlardan biriydi. Temelde basit bir fikri vardı, Amerikalı bir milyarderin kendine yaptığı pahalı zırhıyla kahramanlık yapması. Ortada bir süper güç yoktu, Demir Adamı süper yapan şey, alter egosu Tony Stark’ın zekâsı, dönemin Amerikan teknolojisi ve paraydı. Hemen karşısına Çinli ve SSCB’li düşmanlarının çıkarılması da bu açıdan sürpriz değildi. Her detayıyla, döneminin tüm düzen anlatısına mükemmel uyuyordu, Amerikan kapitalizminin simgesi olmuştu. Pek tabii, gümüş çağın ortaya çıkardığı ilk karakter değildi. Yine aynı şirkette, Demir Adam’ın, kendisinden çok daha popüler olacak anti tezi de yaratılmıştı, Örümcek Adam. Bu iki karakter, hiçbir zaman birbirinin karşıtı olarak yaratılmadı fakat süper kahramanlara eğer yukarıda özetlediğim iki temel fikir etrafında yaklaşacaksak, gerçekten de Örümcek Adam, Demir Adam olmayan her şeydi. 16 yaşında, yoksul, okulda hiçbir zaman popüler olamamış bir liseli gençtir Peter Parker. Yaşıtlarına oranla zekidir de fakat bunun hayatına herhangi bir katkısı olmamıştır. İçten içe aşık olduğu karşı komşusu, okulun popüler çocuklarıyla vakit geçirmektedir, yetimdir, amcası ve halası tarafından yetiştirilmiştir. Hiçbir ayrıcalığı olmaksızın, sadece şans eseri olarak kendisini ısıran radyoaktif örümcek sayesinde süper güçlere sahip olmuştu. Fakat bu güçler de Süpermen’inki gibi çok havalı güçler değildi ve çoğu zaman aslında bir ergenlik alegorisi olarak kullanılagelmişti (duvarlara yapışan eller, korkutucu bir kostüm, kendi üretimi kontrolü zor örümcek ağları, vs.) Fakat Örümcek Adam’ı, bugün bile hâlâ dünyanın en popüler kahramanlarından biri haline getiren şey, aslında sıradan, yoksul bir gencin hikâyesini anlatıyor olmasıdır. Demir Adam’ın aksine, herkesin kendisiyle özdeşleştirebileceği, hikâyesinden kendine bir şeyler katabileceği, örnek alabileceği bir karakter olarak. Öyle ki, Örümcek Adam’ın öğrenci eylemlerine destek verip vermeyeceği günü geldi yaratıcılarının yollarını ayırmalarına sebep oldu. Dolayısıyla aslında Süpermen’in mirası, evirilerek, modernleşerek devam etmekteydi.

MODERN KAHRAMAN

70’lerde sansürün yavaş yavaş kalkmasıyla daha yere basan çizgi romanlar yagınlaşmaya başladı. Örümcek Adam sevdiğini kurtaramıyor, Batman Gotham’daki yoksulluk ve yolsuzluğun gerçek sebebi zenginlerle mücadele ediyordu. Bu noktada, Watchmen gibi çizgi romanlar, süper kahraman mefhumuna başka bir yorum getirerek, onların aslında emperyalizmin silahı, düzenin polisi olarak yorumlandığı yapı sökümcü yeni bir anlatı yaratmıştı. Bu anlatıya ise süper kahraman fikrini, pelerininden ahlaki kodlarına kadar bütünlüklü savunabilecek bir cevap hiç gelmedi. Ama gerek de yoktu, kavramın temelindeki ana fikir, tüm bu eleştirilerden sıyıracak şekilde evrimleşmişti. 80’lerin toplumsal hareketlerinin doğrudan sayfalarına yansıdığı, mutant alegorisini tüm ezilen kimliklerle bir tutan, ahlakı muğlak bir iyi ve kötü üzerinden değil, baskı gören ve baskılayan olarak ayıran X-Men, ilk süper kahraman fikrinin evriminin de son aşamasıydı. Bu noktada, propaganda, ana fikirlerin pazarlık konusu edildiği bugünkü sinema sektörü içerisinde yer bulabilse de iki boyutta da üç boyutta da Süpermen’in mirası, halen daha milyon dolarlık bombalardan daha iyi, daha hızlı ve daha güçlü bir fikir. “Ve fikirlere kurşun işlemez.”