Dünya Kupası elemelerinde Hırvatistan maçı öncesi Oğuzhan Özyakup’u son dakikada kadroya alan Mircea Lucescu, bu son dakika kararını açıklamak için şahane bir cümle kurmuştu: “Sadece aptallar fikirlerini değiştirmez.” Yeni bir duruma göre yeni bir pozisyon alabilmeyi, kör bir katılık yerine gerektiğinde değişebilmeyi, kırılmamak için bazen esneyebilmeyi anlatan bir cümle. Lucescu’nun atasözleri meşhurdur, belki bu da atasözüdür.

Lucescu, o gün, basın toplasında kararını açıklarken gerekçelerini de açıklamıştı. “Üç maçta Beşiktaş kaptanı olarak formda görmedim, ardından en son maçını izledim ve Oğuzhan’la ilgili daha farklı düşüncelere sahip oldum.” demişti. Her şeyimiz tammış gibi bu karar epey yadırganmıştı.

Fakat zaten başta futbol olmak üzere pek çok takım sporunun doğasında olan bir şeydir bu. Formda olan çıkar oynar. Kaldı ki düzenli olarak formda olan sporcuların ülkesinde değilsen bir günde değişebilir her mesele. Dün formsuz olan bugün form tutar, bugün sahada ayak basmadık yer bırakmayan yarın ayağında top tutamaz. Milli takım denen şeyin kendisi de, antrenman mantığı da, oyuncu seçme mantığı da bu şekilde yürür. Üstüne bir de hocanın sürekli değiştiği, her gelenin sistem değiştirdiği, uzun yıllara yayılmayan bir futbol anlayışında elbette sadece aptallar karar değiştirmez. Tersi bir durumda; yani güçlü bir spor aklıyla kurulmuş, sağlam ayaklar üzerine oturtulmuş, tıkır tıkır çalışan bir sistemde zırt pırt karar değiştiren aptaldır. Hasılı, Lucescu, elindeki olanaklar dahilinde takım kurarken, sonradan formda olduğunu tespit ettiği bir oyuncuyu sırf “Karar verildi artık, değiştirmek olmaz” gibi saçma bir argümanla dışarıda bırakmak istememiş, kararını değiştirmiş, bunun da arkasında durmuştu. Gerekçesini sunmuş, temellendirmiş, vakitlice gereğini yapmıştı. Sonucu tartışılır, benim tartışmak istediğim başka bir şey.

Değiştirilen her karar için böyle düşünebilir miyiz? Bu akıl yürütmeyle kafamıza göre her türlü değişikliğe gidebilir miyiz? Her tür değişikliği sorgusuz sualsiz kabul mü etmeliyiz? Cevap hayır gibi gözüküyor. Çünkü “Ben yaptım oldu” ile “Sadece aptallar karar değiştirmez” arasında uçurum var. Çünkü bir karar alırken, gerekçelerinizi, etkilediğiniz alanı, doğuracağı sonuçları enine boyna tartmış olmanız gerekir. Hele hele kamuyu ilgilendiren, onlarca bileşeni, aldısı verdisi olan bir alanda top koşturuyorsanız. Zamanlama diye bir şey var. Öngörü diye bir şey var. Adalet duygusu diye bir şey var. Hiç beklenmedik bir küresel salgına çarpmış olsanız da var. Küresel salgın düşene varsa çıkmayana çalışana da var. Daha alt lige de var, ona da var, buna da var.

Bütün bunları dışarıda bırakıp, birden bire, her şey olup bittikten sonra, adalet duygusunu zorlayacak biçimde karar alıp uygularsanız işte böyle olur. Kimseyi memnun edemez, kimsenin güvenmediği, kararlarına itibar etmediği bir yapıya dönüşür, alay konusu olursunuz. Bu satırlar yazılırken önümüzdeki sezon Süper Lig’de kaç takımın oynayacağıyla ilgili sorular, itirazlar, isyanlar devam ediyordu. Okunurken durum ne olacak hiç bilmiyoruz. Ben otuz yedi takımla oynanmasından yanayım. Sağlam bir gerekçem, kapsayıcı bir çözümüm, önemli bir nedenim yok. Olması da gerekmiyor sanırım.