Almanya bu pazar günü üç eyaletteki (Baden Württemberg, Rheinland Pfalz ve Hessen) seçimlerle ilk aşaması yaşanacak olan ‘süper seçim yılı’na ‘süper yolsuzluklar’ eşliğinde başlıyor.

Federal hükümeti oluşturan merkez sağ-sosyal demokrat koalisyonunu oluşturan partilerden CDU (Hıristiyan Demokrat Birlik) ve CSU’nun (Hıristiyan Sosyal Birlik) saflarından çok sayıda üst düzey politikacının karıştığı yolsuzluklardan söz ediyoruz. Politikacıların bir bölümünün istifa etmek zorunda kaldığı, bir bölümünün adli olarak soruşturulmasına yol açan yolsuzlukların sadece bu hafta sonundaki değil, eylüldeki genel seçime kadar yapılacak tüm seçimleri büyük ölçüde etkilemesi bekleniyor.

Covid-19 salgınıyla mücadele sürecinin başında yaşanan yetersiz maske sıkıntısını fırsat olarak değerlendirip ceplerini yüzbinlerce euro doldurdukları ortaya çıkan federal milletvekilleri Nikolas Löbel (CDU) ve Georg Nüsslein (CSU) apar topar istifaya zorlanarak partilerinden uzaklaştırıldılar. Ancak son haberlere bakılırsa maske skandalı büyüyerek, başka politikacıları da içine alabilir.

Bu arada geçen hafta dokunulmazlığı kaldırılan CDU’lu Federal Milletvekili Axel Fischer hakkında Azerbaycan’dan rüşvet aldığı suçlamasıyla soruşturma başlatıldığı, bürolarının polis tarafından arandığı öğrenildi. 2008-2016 yılları arasında para karşılığı Avrupa Konseyi nezdinde Azerbaycan lehine faaliyette bulunduğu ileri sürülen Fischer’in yanı sıra biri CDU, diğeri CSU’dan iki milletvekili daha aynı suçlamayla karşı karşıya.

*

Bir yanda çok sayıda milletvekilinin karıştığı yolsuzluk haberleri, diğer yanda salgınla mücadelenin önde gelen aktörlerinden CDU’lu Federal Sağlık Bakanı Jehns Spahn’a fatura edilen hata ve ihmaller…

Bütün bunlar önce ‘yetersiz maske’, sonra da ‘yetersiz aşı ve yetersiz test kiti’ sorunlarının birinci derecede sorumlusu olarak suçlanan Bakan Spahn’ın patronu Federal Başbakan Angela Merkel’e, hükümetine ve partisi CDU’ya yönelik halk desteğinin de azalmasına yol açıyor.

Aslında CDU’nun bu pazar yapılacak eyalet meclisi seçimlerinde zaten büyük iddiası yoktu. Ancak eylüldeki genel seçimler için prova niteliği taşıyan bu seçimlerden biraz daha güçlenerek çıkmayı hedefliyordu ki bu, artık çok zor. Son kamuoyu yoklamalarına göre CDU-CSU’nun geçtiğimiz hafta yüzde 37’yi bulan oy oranı, yüzde 30’a kadar gerilemiş durumda.

*

Baden Württenberg’de Yeşil Partili Başbakan Winfried Kretschmann liderliğindeki Yeşiller-CDU koalisyonu, küçük ortak daha da zayıflasa da devam edebilir.

Rheinland Pfalz’da da büyük sürpriz olmazsa seçmenin Alman sosyal demokrasinin sevilen liderlerinden Malu Dreyer yönetimindeki SPD-FDP-Yeşiller koalisyon hükümetine “devam” demesi bekleniyor.

Genel seçime ilişkin kamuoyu yoklamaları Yeşiller ve SPD’lilere ilişkin destek açısından bir kırılmaya işaret ediyor. Son zamanlarda giderek güçlenen Yeşiller’e yönelik destek azalırken, büyük güç kaybeden sosyal demokratlar ise küçük oranlarda da olsa yeniden toparlanma eğilimi gösteriyor.

Yaşanan kriz ortamının şu anki kazananları, muhalefetteki liberaller ve aşırı sağcılar. Kimi kamuoyu yoklamalarına göre liberalerin partisi FDP (Hür Demokrat Parti) şu anda bir genel seçim olsa yüzde 10’un üstünde oy alarak, anahtar parti olabilir. Aşırı sağcı AfD’nin (Almanya için Alternatif) son aylarda giderek düşen oy oranı yeniden artışa geçti (yüzde 11,5) ve 2017’deki seçimde ‘ana muhalefet partisi’ sıfatını kazandığı orana (yüzde 12,6) yaklaşmaya başladı. AfD’nin bu ‘başarısı’nın bir diğer nedeni, istihbarat örgütüne karşı açtığı davayı kazanmış olması. İdare Mahkemesi’nin geçtiğimiz haftaki kararına göre istihbarat teşkilatı BfV (Anayasayı Koruma Federal Örgütü) artık bu partiyi ‘anayasa karşıtı aşırı sağcılık’ suçlamasıyla takibat altına alamayacak.

Öte yandan muhalefetteki Sol Parti’nin oy oranı da artıyor, ancak bu artışın esas olarak partinin yönetiminin iki kadın eş başkana devredilmesinden kaynaklandığı tahmin ediliyor.

Bu pazar gerçekleştirilecek diğer seçim de Hessen eyaletinde. Tüm kent ve kasabalarda yerel meclisler, bazı kent ve kasabalarda da paralel olarak belediye başkanları seçilecek. Bu seçimlerden en önemlisi Frankfurt’ta gerçekleştirilecek. Geçtiğimiz yıl sosyal yardım örgütü AWO bünyesinde ortaya çıkan ve başta Frankfurt’un sosyal demokrat Büyükşehir Belediye Başkanı Peter Feldmann ve eşi Zübeyde Feldmann olmak üzere, çok sayıda eski AWO çalışanını (büyük bölümü SPD bağlantılı) içine alan yolsuzluk suçlamalarının bir bölümü halen aydınlatılmamış durumda. SPD, bu nedenle Frankfurt ve çevresindeki seçimlerde büyük oy kaybına uğrayabilir.

Hessen’de ayrıca göçmenleri ‘temsil eden’ yabancılar meclisleri de seçilecek. Demokratik katılım sürecinde hiç bir rolü olmayan, göçmenlerin büyük bölümü tarafından temsilci olarak kabul edilmeyen, yöneticiler tarafından da muhatap olarak görülmeyen bu meclisler için seçimlere katılım oranları çok düşük, bazı yerlerde yüzde 3-4 civarında. Ama yine de Frankfurt gibi büyük kentlerde birçok göçmen grubunun bu meclislerde yer almak için yarıştığı gözleniyor.

*

Almanya siyasetle ilgili bir başka ilginç gelişme de geçtiğimiz günlerde Konrad Adenauer Vakfı’nın (KAV) gerçekleştirdiği araştırmanın Türkiye kökenli göçmenlerle ilgili bölümünü açıklamasıyla yaşandı.

CDU’nun denetimindeki vakfın ‘Demokratik Yaklaşımlar ve Seçim Davranışları’ başlıklı araştırmasına göre Türkiye kökenli göçmenlerin Almanya’daki siyasi partilere yaklaşımlarında büyük bir değişim söz konusu. Araştırmanın dayandığı ankete göre CDU’yu destekleyen Türkiye kökenli seçmenlerin oranı yüzde 53’ü buluyor. Aynı araştırmaya göre bu oran 2015’te yüzde 17 idi. Şimdiye kadar ağırlıkla SPD’yi desteklediği kabul edilen ve hatta bazı seçimlerin sonucunu belirlediğiileri sürülen Türkiye kökenli seçmenlerin bu partiye yönelik desteğinin yüzde 13’e kadar gerilediği (2015’te yüzde 50 idi) belirtiliyor.

KAV’ın araştırmasına göre Yeşiller’i seçen Türkiye kökenli seçmenlerin oranı yüzde 16’dan yüzde 13’e, FDP’yi ve AfD’yi seçenlerin oranı da yüzde 1’den 0’a gerilerken, Sol Parti’yi tercih edenlerin oranı yüzde 16’dan yüzde 20’ye çıkmış.

Ancak bu araştırmanın Türkiye kökenli seçmenlere yönelik çıkarımlarına kuşkuyla yaklaşan araştırmacılar da var. Araştırmanın dayandığı ankete katılan Türkiye kökenli seçmen sayısının çok düşük olduğunu, açıklanan oranların gerçekçi olmadığını belirtiyorlar, ancak yine de ortaya çıkan eğilimlerin doğru olduğunu kabul ediyorlar.

Yani, nüfusu 690 bini bulan Türkiye kökenli seçmenlerin tercihleri, Almanya seçimlerinin önemli bir faktörü olmayı sürdürecek.

*

Bir yandan korona salgınıyla mücadeledeki ciddi başarısızlıkların neden olduğu krizlerle, bir yanda da yolsuzluklarla boğuşan Almanya’da ‘süper seçim yılı’ süreci üç gün sonra başlıyor.

Onu nisan ve hazirandaki eyalet seçimleri takip edecek. Süreç, 26 Eylül’deki eyalet seçimleri ve genel seçimle noktalanacak. Son haftalarda yaşananlar, 60 milyon seçmenin bir bölümünün birden fazla oy kullanarak katılacağı bu sürecin oldukça dinamik geçeceğini gösteriyor.