John Andrews Ortadoğu’da bir sonraki savaş hamlesi ne olacak? 12 Mayıs günü Körfez’den geçen dört petrol tankeri Hürmüz Boğazında demirledikleri saldırıya uğradı – tankerlerden ikisi Suudi Arabistan’a, biri Birleşik Arap Emirlikleri’ne, sonuncusu ise Norveç’e aitti. Ertesi gün Umman Körfezinde biri Japon, diğeri Norveçli iki tanker daha mayınlara hedef oldu. ABD’ye göre suçlunun İran olduğu aşikar, […]

Şüpheler Körfezi

John Andrews

Ortadoğu’da bir sonraki savaş hamlesi ne olacak? 12 Mayıs günü Körfez’den geçen dört petrol tankeri Hürmüz Boğazında demirledikleri saldırıya uğradı – tankerlerden ikisi Suudi Arabistan’a, biri Birleşik Arap Emirlikleri’ne, sonuncusu ise Norveç’e aitti. Ertesi gün Umman Körfezinde biri Japon, diğeri Norveçli iki tanker daha mayınlara hedef oldu. ABD’ye göre suçlunun İran olduğu aşikar, İran ise ABD Başkanı’nın tabiriyle ‘sahte haberlerin’ hedefi olduğunu söylüyor.

Suçlu kim olursa olsun, bölgede ateşin tehlikeli derecede yükseldiği açık. İran ABD’nin istihbarat amaçlı insansız hava aracını düşürdü ve karşılıklı suçlamalar tekrar yoğunlaştı, savaş tehlikesi büyüdü. Pers-Arap Körfezinden (ki bu tabir bile siyasi açıdan hassas), Umman Körfezine ve Hint okyanusuna ulaşan Hürmüz Boğazı 21 mil uzunluğunda bir geçit ve buradan dünyanın ham petrolünün beşte biri geçiyor. Ekonomik açıdan düşünecek olursak bu boğazın kapanması, ya da daralması bile petrol fiyatlarının yükselmesine ve küresel ekonomik daralma yaşanmasına sebep olacaktır. Politik açıdan düşünecek olursak, dünyanın ekonomik can damarının kesilmesi ABD’nin ya da diğer dış güçlerin müdahalesiyle sonuçlanacaktır –yani Suriye, Yemen ve Afganistan’daki krizlere bir yenisi eklenecektir.

Fakat bunların hiçbiri kaçınılmaz senaryolar değil. Bir ayda iki sabotaj yaşanmasının savaş gerekçesi olduğuna şüphe yok, fakat suçlunun kim olduğu netleşmiş değil. ABD bulanık, siyah-beyaz bir video ve birkaç renkli fotoğraf paylaştı. İranlı Devrim Muhafızları gemisinin Japon tankere yanaşıp, patlamamış bir mayını söktüğü görülüyor. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, videonun İran’ın suçunu kanıtladığını söylüyor. İran ise daha fazla hasar oluşmasını engellemek, 44 masum denizcinin hayatını kurtarmak için oraya gittiğini söylüyor.

Kesin kanıtlara muhtemelen asla ulaşamayacağız. Fransa ve İngiltere de kanıtların İran’a işaret ettiğini söylüyor fakat ABD dış politikasına eleştirel yaklaşanlar İran’ın suçsuz olabileceğini söylüyor. Bu eleştirmenlerden biri de İngiliz İşçi Parti lideri Jeremy Corbyn. Corbyn yakında ülkenin başbakanı olabilir ve İran’ın suçunu kanıtlayan ‘kesin deliller’ görmeyi talep ediyor. Corbyn’in açtığı yolu diğer sol siyasetçilerin de kuşkusuz takip edeceğine şüphe yok. Trump geçen sene nükleer anlaşmadan çekilmeye karar verdi ve uygulanan yaptırımlar neticesinde İran’ın ekonomisi köşeye sıkıştı. Yaptırımlar İran’ın petrol ihracatını günde 400 bin varil gibi bir miktara kısıtladı – bu oran Nisan 2018’de günde 2,5 milyon varil seviyesindeydi. Bu esnada Avrupa Birliği İran için finansal çıkış yolu açmaya çalıştı ancak alınan önlemler işe yaramadı –Avrupa bankaları ABD tarafından cezalandırılma riskiyle karşı karşıya kaldı. 17 Haziran günü İran, Avrupa desteğinin yokluğundan yakındı ve nükleer anlaşmanın ortaya koyduğu uranyum zenginleştirme kotasını birkaç gün içinde aşacağını duyurdu. Böyle bir şey olursa, anlaşma bitmiş demektir ve İran’ın nükleer silah yapacağına dair risk algısı artacaktır. Bu bağlamda yaklaştığımızda yaşananlar, şimdilik elinde başka silahı olmayan İran’ın isterse Körfezde işleri nasıl karıştırabileceğini göstermesi olarak görülebilir.

Fakat İran farklı bir hikâye ortaya koyuyor. Trump yönetimi, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail ile birlikte İran’ın bölgedeki etkisini arttırmasından endişeleniyor ve bu ülkeler rejimin değişmesi konusunda oldukça hevesliler. İran’ın söylediğine göre, İran’ın uluslararası prestijini sarsacak bir olay tasarlamış olabilirler. Dahası, saldırılar yaşandığı sırada Japon lider Şinzo Abe İran ziyaretindeydi ve o esnada Ali Hümeyni ile görüşüyordu – bu, Japon bir liderin ülkeye 40 yıldır yaptığı ilk ziyaretti. Saldırıların bu sırada yapılması mantığa sığmıyordu. Trump’ın İran Devlet Başkanı Hasan Ruhani ile görüşmeye hazır olduğunu da düşünecek olursak, belki de dikkatimizi Pompeo’ya ve Trump’ın savaş yanlısı güvenlik danışmanı John Bolton’a çevirmeliyiz. Bolton geçen sene Trump yönetimine katılmadan önce sık sık İran’da rejimin değişmesi gerektiğini söylüyordu. Washington’daki çoğu siyasetçi gibi Bolton ve Pompeo da Suudi, Emirlik ve İsrail hükümetleriyle görüş birliğine: İran, Orta Doğu’nun lideri olmak için Suriye’de Esad’ı, Lübnan’da Hizbullah’ı ve Yemen’de Husileri destekliyor. Trump da bu görüşe katılıyor gibi görünüyor fakat ABD askerini sahaya indirmeye, ya da İran rejimini bizzat değiştirmeye çok daha isteksiz.

Fakat şu gözlem ile kendimizi rahatlatabiliriz: Trump düşürülen insansız hava aracı için herhangi bir misilleme yapmadı, bu yüzden şu an yaşanan krizin daha da alevlenmeyeceğini söyleyebiliriz. Hürmüz Körfezinden güvenli geçişleri sağlayacak askeri kapasitenin ABD donanmasında mevcut olduğunu 1980’lerde yaşadığımız İran-Irak savaşında gördük. ABD’nin beşinci donanması şu an Bahreyn’de demirli duruyor. Bunun yanı sıra, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile düşman olan Katar’da da yumuşama olduğunu görüyoruz ve orada da büyük bir ABD üssü var. Petrol ve doğalgaz ihracatı devam ettiği sürece tansiyonu arttırmanın İran’ın düşmanları açısından bir mantığı yok. Geçen hafta yaşadığımız saldırılardan İran sorumluysa da, vermek istediği mesajı verdi. Şimdi tüm aktörlerin savaştan kaçınmak için siyasi yaşamın meşhur kaidesine ‘inandırıcı yadsınırlığa’ sığınmaları gerek.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Project Syndicate