Google Play Store
App Store

Uçan Süpürge Uluslararası Film Festivali Ankara’da sinemaseverleri 28’inci kez ağırladı. Festival danışmanı Alin Taşçıyan, “Kadınlar için her film bir manifesto, her gösterim bir eylem” diye konuştu.

Süpürge uçuyor

Tuğçe ÇELİK  

Bu yıl Ankara’da 28’incisi düzenlenen Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali dikkat çekici bir seçkiyi seyirciyle buluşturdu.

‘Benzersiz Kadınlar, Benzersin Hikâyeler’ temasıyla düzenlenen festivalde zengin film seçkisinin yanında yönetmenlerin katılımıyla söyleşiler de gerçekleştirildi. Festival kapsamında 29 ülkeden 44 kadın filmi, Kült Kavaklıdere Sineması ile Etimesgut Belediyesi 100. Yıl Cumhuriyet Kültür Merkezi’nde sanatseverlerle buluştu. Festivalde Uçan Süpürge Onur Ödülü sinema sanatçıları Hülya Darcan ve Gülşen Bubikoğlu’na verildi. Bilge Olgaç Başarı Ödülleri ise oyuncu Bennu Yıldırımlar, cast direktörü Harika Uygur ve festival yönetmeni Başak Emre’ye takdim edildi.  Festival danışmanı Alin Taşçıyan ile film festivalinin 28’inci yılını ve kadınların film üretimlerinde yaşanan artışı konuştuk.

Festival nasıl geçti? Hem seçki hem seyircinin ilgisi nasıldı?  

Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nin 28. yılı gerçekten şaşılası bir başarıyla tamamlandı. Bunca yıllık bir sürekliliğe ve deneyime rağmen Türkiye’nin sosyo-ekonomik koşulları hâlâ bir film festivalinin ya da benzeri bir geniş kapsamlı kültür-sanat etkinliğinin gerçekleştirilmesini her yıl yeniden riske sokuyor. Herhalde artık bu cadı enerjisi bir tür büyü yapmayı beceriyor ki yine güzel bir festival düzenlendi. Daha iki ay önce ortada bir bütçe yoktu, sadece çekirdek bir kadro vardı, ama bir sürü güzel film seçilmişti. Onları nasıl alacağımızı, konuklarımızı nasıl ağırlayacağımızı düşünürken Uçan Süpürge Vakfı bütün olanaklarını ve ilişkilerini seferber etti. Sponsorlarımız geleneksel sponsorluğun ötesinde bir dayanışma ile katkıda bulundu. Gönüllüler koştu geldi ve birçoğu ilk kez yaptıkları işlere dört elle sarıldı. İzleyicimiz de bizi coşturdu. Salonları doldurdular, söyleşilerde ve panellerde film eleştirmeni düzeyinde sorular sordular. Bu yılın en çarpıcı yönlerinden biri de ilk kez belediyenin işbirliğiyle Etimesgut’ta yapılan gösterimlere ve etkinliklere izleyicinin yoğun ilgi göstermesiydi. Kavaklıdere’deki Kült şehre kazandırılmış çok önemli bir mekân, öte yandan merkezden uzakta böyle bir izleyici potansiyelinin bulunduğunu ve onlara ulaşabildiğimizi görmek de ayrı bir önem taşıyor.

Kadınlara özel bir seçkiyi seyirciyle buluşturmak çok kıymetli. Film festivalini ve seçkiyi nasıl konumlandırırsınız?  

Seçki için, bir programcı olarak, Fatma Edemen ve Dalım İlteriş’in de aynı fikirde olduğunu bildiğim için şunu söyleyebilirim: Hem içerik hem biçim açısından kadınların duyarlılığını, perspektifini ve yaratıcılığını yansıtıyor. FIPRESCI Ödülü’nün verildiği yarışmalı bölüm ‘Her Biri Ayrı Renk’ yıllardır olduğu gibi minimalist belgeselden janr sinemasına dek farklı filmlerden oluşan eklektik bir seçki oldu. FIPRESCI’nin 100. yıldönümünü kutlamayı ihmal etmedik. Geleneksel bölümlerden ‘Pembesiz Mavisiz’ bölümümüzde insanların sadece bedenden ibaret olmadığını ruhları, kişilikleri, duyguları, düşünceleri, hayalleri ve eserleriyle birer manevi varlık olduğunu gösteren filmlere yer verdik. Yakın tarihi farklı açılardan ele alan güçlü filmler bize ‘Hafızanın Direnişi’ bölümünü esin verdi. Türkiye sinemasından yeni örnekleri ‘Yakın Plan’ başlığı altında topladık. Dijital kataloğumuzda programın kompakt olduğunu, ama dünyanın dört bir yanından gelen filmlerle hem coğrafi açıdan hem kadınların meseleleri açısından zengin bir çeşitlilik içerdiğini görebilirsiniz.

Festival seçkisini oluştururken zorlandığınız noktalar oldu mu? Kadın hikâyelerini ya da üretimlerini size gelen örnekler üzerinden nasıl değerlendirirsiniz?  

Kadınlar dünyanın her yerinde hala en dezavantajlı kesimi oluşturuyor. Bütün ırk, milliyet, sınıf ayrımlarını ortadan kaldırsak bile cinsiyetçiliği ortadan kaldıramıyoruz. Kadına hükmetmek, kadını metalaştırmak erkek egemen düzenin ortak paydası. Hiçbir kültür bundan azade değil ne yazık ki. Sinemacılar da bunu gözlemliyor, kaydediyor, aktarıyor. Bir kitle iletişim aracı olarak sinema hem tarihi hem coğrafi açılardan bütün sınırları aşarak bizi yakınlaştıran, birleştiren, dertlerimizi ortaklaştıran ve dayanışmamızı arttıran bir niteliğe sahip. Kadınlar için bu niteliğinin apayrı bir yeri var. Her film bir manifesto, her gösterim bir eylem bizim için.

Kadınların sinemadaki etkinliğinin git gide artması benim için çok sevindirici. Filmlerin niteliğindeki yükselişi görmezden gelmek mümkün değil. ‘Korkutan Değişim: Body Horror Filmleri’ başlıklı panelimizde kadınların üretiminin hem nicelik hem nitelik açısından büyük bir gelişme kaydettiği bir alana dikkat çektik.

Gelecek yıla yönelik planlar nelerdir? 

Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali şimdiden 30. yıldönümünü düşünmeye başladı. Koşullar elverirse en azından bugünkü düzeyde bir 29. festivalden sonra görkemli bir 30 yaş kutlamasına hazırlanacak. Bu yılki yol arkadaşlarının Uçan Süpürge’ye binip uçmaya devam etmesini temenni ediyoruz. Gönüllülerimizin artık deneyimli elemanlar olarak çalışmasını ve bilgilerini yeni gönüllülere aktarmasını istiyoruz. Bir de tabii Türkiye’deki sinema sektörünün erkek bileşenlerinin artık ellerini taşın altına sokmasını bekliyoruz.

***

ADALETSİZLİK KAPIMIZDAN İÇERİ GİREMİYOR

Taşçıyan sinema alanında erkeklerin ağırlığını koruduğuna dikkat çekerek, “Erkekler hala diğer festivallerde çok baskın, bazıları ‘iyi film’ kisvesi altında cinsiyetçilik yapıyor, toplumsal cinsiyet önyargılarıyla dolu işlerini göğüslerini gere gere sunuyorlar” dedi. Taşçıyan şunları söyledi: “Bir kadın filmleri festivali düzenlemenin en güzel yanı da bu: Diğer festival seçkilerindeki bu adaletsizlik bizim kapımızdan içeri giremiyor. Bizim gösterdiğimiz filmler kadın cinayetlerini dramatize etmiyor, bunun bir sistem sorunu olduğunu, politik olduğunu, kadınların sırf kadın oldukları için sistematik biçimde öldürüldüğünü kanıtlıyor. Savaşlar sırasında, büyük felaketlerden sonra, göç etmek zorunda kaldıklarında, hastalık geçirdiklerinde, huzurlu bir hayat kurmak ya da futbol oynamak gibi masum hayallerini gerçekleştirmek istediklerinde bile kadınların daha fazla mağdur olmasını, önlerine engeller çıkarılmasını sinema diliyle herkesin anlayabileceği şekilde anlatıyorlar. Bazen mizah kullanarak çok da eğlenceli bir şekilde ortaya koyuyorlar eleştirilerini. Bir de sanırım bütün filmler umut veriyor izleyene.”