20. Milli Eğitim Şûrası kararlarından 3’ü, doğrudan genel kurula sunulan önergelerin kabul edilmesiyle listeye girdi. Bu üç karardan biri “Okul öncesi eğitim programlarında din ve değerler eğitiminin güçlendirilmesi” idi. Bu madde komisyonda görüşülmüş ve reddedilmiş. Komisyonun reddettiği teklif işveren sendikası Memur-Sen’in iki delegesi tarafından genel kurula önerge olarak sunulmuş ve genel kurul da komisyonun ön görüşmesini yapıp reddettiği bu maddeyi kabul ederek bakanlığa sunulacak tavsiyeler arasına katmış.

Fakat kararın alınış biçimi yasal değil, çünkü Çalışma Komisyonunun kabul edip raporunu genel sekreterliğe sunmadığı teklifler şûra genel kurulunda görüşülemez. Şûra yönetmeliğinin Şûranın çalışma esas ve usulleri başlıklı 15. Maddesi gayet açık: (ç) Hazırlanan raporlar çalışma grubu başkanlarınca veya seçilen bir sözcü tarafından Şûra Genel Kuruluna sunulur. Şûra Genel Kurulu bu raporları inceler, görüşür ve karara bağlar. (d) Şûra gündeminde olmayan ve raporlarda belirtilmeyen konular Genel Kurulda görüşülmez.[1]

Peki, “görüşülmez” denen şey yönetmeliğe rağmen neden görüşüldü; çünkü yürütmenin başı, iş ve işlemlerinde Anayasa’ya bakmadığı için kıçtakiler de yönetmeliğe bakmıyor. Fakat insan yine de görevi topluma yasa ve etik kurallara uyma bilinci kazandırmak olan eğitimcilerden bunu beklemiyor. Hele bu bir de amacı “Türk millî eğitim sistemini geliştirmek, niteliğini yükseltmek için eğitim ve öğretimle ilgili konuları tetkik” edecek “Bakanlığın en üst danışma kurulu” ise şaşırıp kalıyorsunuz.

Bakanlık hukuki, yasal, etik ve pedagojik hiçbir dayanağı olmayan bu kararı uygulamak için hemen harekete geçti: Şûra karar metninin mürekkebi kurumadan 7 Aralık’ta ana sınıfı açılabilmesi için gerekli olan 10 öğrenci şartını 5'e indirdi. Sırada köy imamlarının okul öncesi öğretmenliğine başlaması var.

Bakan Mahmut Özer Şûra’nın tavsiyelerine uyacaksa neden 30. sıradaki“Okullarda ücretsiz öğle yemeği veya beslenme desteği sağlanmalıdır.”tavsiyesini atlayıp işe ta 125. sıradaki “din”den başlıyor. Hem de çocuklar İslamcıların değer saydığı şeylere ve “din”e tok, ekmeğe açken. Çünkü yemeğin bir maliyeti var, dinin yok; çünkü karar yasal değil, fiili durum yaratılmak isteniyor…

Biri çıkıp (ki bu birinin tercihen sendika, dernek veya parti olması gerekir) yönetmeliğe uyulmadan alınan şûra kararlarını mahkemeye götürmeli. İdare mahkemeleri hukuka uygun karar verebilirler mi, emin olamayız. MEB’in, bu kararı alırken şûra tavsiyesine uyduğunu inkar etmesi de olasılık dahilinde Fakat ister mahkeme aleyhte karar verip yasallaştırsın, isterse bakan karar şûraya değil bana ait desin, ikisi de din eğitiminin örgün eğitimin okul öncesi kademesine kadar indirilmesine pedagojik açıklama getiremez. Karardan geri dönülmesini sağlamasa bile Şûra’da alınan bu kararın dava konusu olması, kamuoyunun eğitimsel kararların pedagojik ve etik açıdan ele alıp değerlendirmesine vesile olur. Bu önemli, çünkü konu eğitim olunca pedagojinin yargısı idari kararları delip geçebiliyor, yanlış kararı uygulamadan kaldırabiliyor.


[1]https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2014/07/20140708-4.htm