Birkaç yıl önce olmalı. Fevzi Karadeniz ve konukları ile benim rehberliğimde Diyarbakır’ı dolaşıyoruz.

Birkaç yıl önce olmalı. Fevzi Karadeniz ve konukları ile benim rehberliğimde Diyarbakır’ı dolaşıyoruz. Hatırı sayılır yaz sıcaklarının epeyce terlettiği Mezopotamya güneşiyle haşır neşiriz. Arada bir yaz ortasında bizim buraların tabiriyle beklenmedik bir yaz esintisi yani “sümbül hava” şöyle bir yalayıp geçtiğinde tenimizi rahatlıyor ve soluk aldığımızı hissediyoruz.

Şehrin bir dolu eski-yeni mekânını gezdikten sonra, son durak İçkale’deyiz. Yakın zamanda boşaltılmış şehrin 130 yıllık eski hapishanesinin kapısındayız. Soruyorum Fevzi’ye; “Kim bilir senin de ne anıların vardır, bu Diyarbekir mahpusunda Fevzi!” diyorum. “Hem de ne anılar” deyip başlıyor anlatmaya…

İşte belki de adını “Yaralı Zamanlar”* koyduğu anılar bütünü kitabının girizgahı olmaya aday bir paylaşım yukarıda yazdıklarım. Kitapta da değinilip geçilmiş zaten sürpriz değil.

Fevzi Karadeniz çekirdekten bir “Komünist”. 12 Eylül öncesine kadar “sınıf sendikacılığı”ı ile birlikte siyaset yapan devrim komünarlarından.

Daha önce “Eski Zamanlar” anı kitabında epeyce ayrıntılara girerek paylaştığı ve daha çok memleketi Ergani ve Diyarbakır eksenli anılar manzumelerinin; bu kez darbe dönemi İstanbul’u, Diyarbakır’ı ve kimi doğu şehirleri ile Paris-Strazburg eksenli sürgün yılları anılarının paylaşımı olmuş Yaralı Zamanlar’da.

Eski Zamanlar kitabında da tanık olmuştum. İronik ve espriye çok müsait bir edebi dili var Fevzi’nin. Zaten espriyi anı kitabına malzeme yapmazsanız biraz zor okunur oluyor. Bunu önceki kitabında olduğu gibi Yaralı Zamanlar’da da çok iyi başarmış Karadeniz.

Arap asıllı “Feyyaz, cin gibi!  Baştan aşağı espri! Mahkemede; ‘Hâkim Bey, ben Kürt değilim, Arap’ım. Yeryüzünde yirmi tane (Arap) devletim var. Başkasına ihtiyacım yok ki!” diyor. Diyor da, yine de “Kürt devleti” kurmaya teşebbüsten sekiz sene yemekten kurtulamıyor “Arap Feyyaz”…

Anıları şiirlerle de bezemiş Fevzi Karadeniz. Onlardan biri; “Halfetili Halil Dayı” bakın ne diyor;

“Alnı çizgili, yarık / Gömleğinin kolu, yakası yırtık / Elleri nasır, ayağı çıplak / Üstü-başı kan, perişan… Halfetili Halil Dayı / İç geçirdi / Tepeden tırnağa öfke kesildi / ‘Yeğenim’ dedi / ‘Suçum ne bilimisen!’ / ‘Ben devrimcileri korımişem’ / ‘Evıme gelmişler mısafır etmişem’ / ‘Cendırmaya teslim etmemişem’ / ‘Olır mi lo!’/ ‘Hangi kitap yazi buni’ / ‘İçıne tükürmişem’…”

70’li yılların siyasal atmosferini yaşayan, sonrasında 12 Eylül darbesi ile işkencehaneler ve sürgünlükle hele hele Avrupa’da politik mültecilikle yolu kesişen ya da anlatılan türden hayatlarla yol arkadaşlığı olanların kendine dair çokça ortak anıyı bulacağı bir yaşanmış zaman anlatısı Fevzi Karadeniz’in Yaralı Zamanlar’ı…

O denli örgütlü biri ki; “Deniz’e anarşist, Guevara’ya maceracı, Barzani’ye hain” diyen partili önderlerine gözleri yaş içinde inandığı “dava”sı gereği eyvallah eden inançlı bir devrimcinin paylaştıklarıdır “zaman” hikâyesi…

Yaşamı boyunca örgütlülükten taviz vermemiş bir devrimci Fevzi. O denli örgütlü ki; politik sürgün olarak yaşayacağı “uzak” sürgün şehri bile, örgütünün tavsiyesine uyarak kabullenmiş. Doğudan sürgüne giden sürgünlüğün de doğusunda karar kılmış bir tuhaf sürgünlük düşmüş kaderine.

Fevzi Karadenizle 2000 yılında Strazburg’da tanıştım. Bir gazetecilik programı gereği ordaydım. Server Tanilli’ye ziyaret yapacaktık, oralara kadar gitmişken. Gazeteci arkadaşım Hüseyin Elmalı, Fevzi’yi aramış ve onun aracılığı ile Server Hoca’dan randevu almıştı, görüşmüştük. Sonra Fevziyle yolumuz “Amidalılar-Sürgündeki Diyarbekirliler” kitabımla kesişti. Editörüm Tanıl Bora 500 sayfalık kitabın içinde onca fotoğraf arasından Fevzi’nin de içinde yer aldığı 1985 yılında Strazburg’ta 12 Eylül darbecilerine karşı bir yürüyüşün fotoğrafını kapağa koydu.

Kürt eşkıyası Mıstıkê Axa yıllardır dağları mesken tutmuştur. Yakalanır ve en ağır ceza reva görülür. Cezacılar sorarlar Mıstıkê Axa’ya; “E Mıstıkê Axa, sen ki dağların kartalıydın. Bak şimdi ne haladasın! Senin için bundan daha ağırı var mıdır?” “Var”, der Mıstıkê Axa. Ve ekler; “Evime bir misafir gelirse, önlerine koyacak bir şeyler bulamazsam, karım, çocuklarım benim ve birbirimizin yüzüne bakarız. İşte o benim için ölümden de beterdir” der.

Sürgüne gidenlerin, Avrupa diyasporasına sürgün olanların, hayatlarında gördükleri en ağır eziyettir sürgünlük. İşte bu sebeple Fevzi Karadeniz’in sadece, “Yaralı Zamanlar” adını koyduğu uzak ve sürgünlük anılarını değil, yıllar önce kaleme aldığı “Eski Zamanlar”ı da zaman, mekân ve anılar boyutu içinde bir nehir-roman anlatısı gibi okumak yakın dönem siyasal tarihi ışığında yüzleşme için de çok anlamlı…

*Fevzi Karadeniz. Yaralı Zamanlar. Belge Yayınları. Mayıs.2010. İstanbul.