Geçtiğimiz aylarda büyük tahribata uğrayan Suriçi’ne yönelik Hükümetin niyetlendiği projeyi, yeni Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki Diyarbakır’da yaptığı bir toplantıyla kamuoyuna açıkladı. Hürriyet’in yükselen yıldızı Abdülkadir Selvi de Özhaseki ile konuya ilişkin bir söyleşi yapmış.

Hürriyet’in “Sur Şıkları” başlığıyla yayınladığı söyleşi de evleri tahrip edilenlere 3 seçenek sunulduğu vurgulanıyor ve bu seçenekleri Haseki’nin ağzından Abdülkadir Selvi şöyle özetliyor;

Bütün şahısların, bizdeki hak sahiplerinin isimleri, ne kadarlık evlerinin olduğu ve değerinin ne olduğu şu anda yazılı. İsterse vatandaş parasını alacak, tapusunu bize teslim edecek, zaten ev yıkılmış ama toprağın tapusunu bize teslim edecek. İkinci seçenek ‘Bana daire verin’ diyorsa, şu anda Diyarbakır’ın mahallelerinde oluşturduğumuz yaklaşık 3 bin konutluk devam eden inşaatlarımız var.. ‘Ben buradan ev almak istiyorum’ derse vatandaş, o zaman evinin tespiti ile o karşısında vereceğimiz evlerin değerini karşılaştıracağız, aradaki farkı uzun vadeli olarak kendisinden isteyeceğiz. Üçüncü bir şık daha var: ‘Ben Urfa’da, Mardin’de, İstanbul’da TOKİ’nin yaptığı evlerden, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yaptığı evlerden istiyorum’ dedi vatandaş. Tamam, takasa girebiliriz.

Sanki Özhaseki Bakan değil, emlak komisyoncusu! Lakin ilginç olan bu söylem kadar, söylemin dışarıda tutmaya çalıştığı dördüncü bir seçeneğin varlığı. Gazete alt başlık olarak “Vatandaşa Üç Seçenek” alt başlığını atmış olsa da Özhaseki üçüncü seçeneğin ardından devam ediyor;

Sur içinde yapmak isterse, arsasının kendisinin olması lazım. Arsası kendisininse ve yapmak istiyorsa imar planına uygun olarak yapabilir. İmar planları kesin, buna herkes uymak zorunda, buna uygun davranmazsa hapis cezası var zaten”.

Diğer bir anlatımla ortada dört seçenek var; ancak Hürriyet üç seçenek diyor. Çünkü Haseki son seçenek konusunda gönülsüz! Ancak söylemeden de edemiyor; çünkü Suriçi’nde tapulu mülkleri olanların imar planlarına uygun biçimde konutlarını yapma yolunu seçmeleri en doğal hakları. Ama Haseki “sakın bunu seçmeyin” diyor.

Belli ki Suriçi insanından kurtulmak istiyorlar. Ne diyor Bakan; eğer kalmak istiyorsa, kendi başına yapsın, ama imar planına uygun yapmak zorunda ve eğer uymazsa hapis cezası var. Buradaki kritik nokta şudur; Suriçi herhangi bir yer değil, tarihi ve kültürel birikimi nedeniyle bir sit alanı olarak tescilli. Yani buradaki yapılaşmada çok daha katı kurallar var. O kurallara uyarak yapınızı onarmak ya da yeniden yapmak istediğinizde malzemesi, uzmanlığı ve işgücüyle çok yüksek harcamalar yapmanız gerekiyor. Daha açık bir anlatımla, bu tür bir yeniden inşanın vatandaşın kendi başına gerçekleştirmesi mümkün değil.

İşte tam da bu noktada, devletin devreye girip, bu alanda yaşayanların bölgede kalmasını sağlayacak çözümler sunması gerekiyor. Yani denilmesi gereken şu; “evleri tahrip olan vatandaşlarımıza, evlerini yeniden kurmaları için proje, uzmanlık yardımı sağlayacağız. Bu inşa sürecinde mali yardım yanında inşa sürecinin sağlıklı işlemesi açısından toplu bir çözüm üzerinde de çalışıyoruz.”

Ne var ki bırakın bu yolu önermeyi Bakan, ola ki böyle bir yola gitmek istersiniz sonu hapiste bitebilir diye gözdağı veriyor. Aslında niyet açık; yerleşik nüfusu tasfiye etmek! Özhaseki yaratmak istedikleri Suriçi’ni özetlerken bu tercihin diğer yüzünü de özetliyor;

Burası çok özel bir yer...Bu kadar tarihi eserin bir arada olduğu mükemmel bir ortamı bulmak zor, adeta bir açık hava müzesi gibi. Çalışmalar için bütün bu birimlerimize emirler verildi. Herkes restorasyon çalışmalarının bir ucundan tutuyor… Üçüncü bir şey daha yapıyoruz, o da bir taraftan esnaf arkadaşlarımızın işlerinin iyileşmesi için sokak sağlıklaştırma projesi dediğimiz, Gazi Caddesi ve Melik Ahmet Caddesi’ndeki bütün dükkânları bazalt ahşap karışımı otantik bir dükkan haline getirip çok keyifli alışverişler yapmasını sağlıyoruz. Bir taraftan da, içeri tarafta geleneksel mimari tarzda oluşacak Diyarbakır evlerini ayağa kaldırmaya çalışıyoruz.

Kamunun 7-8 milyar liralık harcama yapacağını anladığımız bu müdahaleye ilişkin akla gelen temel soru şu; ayağa kaldırdığınız Suriçi’nde, bu geleneksel mimari tarzı Diyarbakır evlerinde yerleşik nüfus oturmayacaksa kim oturacak?

Spekülasyona gerek yok, örnekler var! “İstenmeyenleri” tasfiye edildikten sonra Sulukule’ye kimlerin yerleştiğini hatırlayalım; kısaca AKP’nin kimisi siyasi kimlik de taşıyan yeni seçkinleri.

Şüpheniz olmasın, her şey “yolunda giderse” Suriçi’ne de aynı kesimin Diyarbakır şubesine kayıtlı olanlar yerleşecektir.

Proje bitince Sur kapılarına asın; “ahlaki çürümenin, zor yoluyla el koymanın mekânına hoş geldiniz”.