Oysa barışın formülü ne kadar basit. İnsanlar yaşadıkları yerlerde nasıl yaşamak istiyorlarsa öyle yaşasınlar, yeter ki, evrensel insan haklarına uygun olsun.

Her zaman olduğu gibi “barış, sadece barış” diyenlerin sesi savaş çığırtkanlarının böğürtüsünde siliniyor. Obüslerin, tankların, bombaların gürültüsünde barış için sesini duyurmak imkânsız.

Barış isteyenleri bastıran bu gürültü savaştan çıkar umanların sayısal üstünlüklerini değil, ne kadar güçlü ve zalim olduklarını gösteriyor. Çıkarı olmayan; insanların ölmesini, doğanın tahrip edilmesini, kuşaklarca aktarılacak yaraların açılmasını ister mi?

Öyleyse sadece tarihe bir not düşmek için barış tarafındayım demenin bir yararı da yok. Evet, şimdi kaçınılmaz görünüyor ki, cenazeler gelecek ve düşmanlık, kin ve intikam yeminleri silah seslerinin arasında yükselecek.

Bu topraklarda yaşayanlar kendi kaderlerini bu topraklarda yaşamayanların ellerine teslim etmeyi seçtiler. Bundan böyle kolay kolay bitmeyecek, belki de zaten bitmesi istenmeyen bir savaş hüküm sürecek.

Bu savaşın yeni tavşanı RTE gibi görünse de asıl olarak Türkiye. Bilinir, orta, uzun mesafe koşularında ‘tavşan atlet’ler kullanılır. Tavşan kimi zaman aynı ekipten biri olur, çoğu zaman ise yarışı organize edenlerce kullanılır. Yarışın hızını artırmak ve seyircilerin ilgisini çoğaltmak için kullanılır. Hiçbir zaman yarışı tamamlaması bile beklenmez. Onun amacı kazanmak değil, kazanmak için koşturanları kızıştırmaktır.

Atletizmde tavşan tavşanlığını bilir, güncel savaşta ise tavşan kendisine biçilen rolün farkında bile değil. ABD, Rusya ve hatta İran’ın bile kendi içinde çelişen açıklamalarını sadece onlarda da yaşanan yönetim kriziyle açıklamak yeterli değil galiba. Tutarsız gibi görünen bu yaklaşımların ortak noktası Türkiye’nin (RTE Türkiyesi’nin) her geçen gün biraz daha Suriye içine doğru çekilmesine neden oluyor. Afrin’e milliyetçi, dini haykırışlarla girince Menbiç ‘3 saatte’ alınacak kolay lokma olacakmış! Sonra da Rakka’ya gitmek şıpınişi değil mi?

İyi de, “evden bir kere çıkıp uzaklara gidersen aynı eve bir daha hiçbir zaman dönemezsin” diye de bir hakikat var!
Bütün bu gelişmeleri batıda giderek daha çok dillendirilen Erdoğan’ın seçimle iktidarı bırakması artık mümkün değil ‘analizleriyle’ birlikte değerlendirirsek, tavşanın kim olduğu daha da netleşecek gibi. Seçim yapılabilecek bir ülke kalmazsa tavşan tam en istediğim oldu diye sevinirken…

Sosyalistlerin sesini duymak isteyen yok. Onların da seslerini çoğaltacak yolları bulduklarını söylemek pek olası değil. Biz, sadece doğruyu söylüyoruz o kadar. Evet, doğruyu duymak istemeyenler güçlü ve zalimler ama söylemekten eylemeye geçemememizin tek nedeni de bu değil galiba.

Yaz, yaz nereye kadar…