Suriye’deki egemenlik ve paylaşım savaşının dönüm noktasındayız. Ardı ardına gelen stratejik mahiyetteki askeri ve siyasi hamleler ezberleri bozacak yeni saflaşmalara yol açarken, bölgesel ve küresel aktörler de cephe hatlarını sıklaştırarak alan kapma arayışında. Elbette Türkiye de yeni denklemde rol kapma peşinde. Yeni Osmanlıcıların bunun nasıl olacağına dair bir yol haritaları olmasa da. “Stratejik derinlik” iflas etti, yerine ikame edecekleri planları yok. Rusya-İran-Hizbullah cephesiyle ABD-NATO ittifakı arasındaki sürtüşmeden nemalanma peşindeler. Başarılı olurlar mı zor!

Türkiye’nin bu yeni denklemde nerede yer alacağı, nasıl bir pozisyon kapacağı kendisinden çok bölgesel güçlerin hamlelerine bağlı. Bu minvalde hükümet kanadından peşi sıra gelen manevra değişikliğine dair açıklamalar ibreyi Moskova-Tahran hattına çevirse de Washington ile bir kopuş gerçekleştirebilecek ne güçleri ne de o yönde bir iradeleri mevcut. Başbakan Binali Yıldırım’ın “Esad’lı geçiş süreci olabilir” açıklaması “U dönüşü”nün resmiyete döküldüğünü kanıtı. Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un “Başımıza gelen birçok şey Suriye politikası sonucu” açıklamasından sadece birkaç gün sonra Antep’teki düğünde patlatılan IŞİD bombası sadece iflas eden dış politikanın Türkiye’ye yol açtığı faturanın maliyetini göstermedi, iktidarın yaşadığı sıkışmışlığı da gösterdi.

•••
Güneyimizde, sınırın hemen yanı başında Ortadoğu yeniden dizayna tabi tutuluyor. Peş peşe yaşanan gelişmeler bu sürecin ne kadar sancılı geçeceğini gösteriyor. Ortalık toz duman. Çok aktörlü ve de çok faktörlü bir savaşın merkez üssü Suriye’de sahadaki gelişmeler olası büyük kapışmanın ne kadar da çetin geçeceğini göstergesi. Rusya, İran, Çin, ABD, İngiltere, NATO, Türkiye, Körfez Arap Ülkeleri, Hizbullah, Kürtler, IŞİD, cihatçı örgütler… Hepsi denklemin önemli birer parçaları. Sahadaki gelişmelerin sadece bir kısmını sıralamak baş döndürücü trafiği anlatmaya ve bölgeye dair olası perspektifleri göstermeye yeter.

Kürtlerin liderlik ettiği Suriye Demokratik Güçleri’nin (SGD) oluşturduğu Menbiç Askeri Konseyi kentin kuzeyindeki operasyonları tamamladıklarını, güneydeki operasyonların ise devam edeceğini duyurdu. Bu SGD’nin “Türkiye’nin kırmızı çizgisi” Cerablus yerine daha güneyde Halep kırsalındaki El Bab’a doğru ilerlemeye çalışacağı anlamına geliyor. Cerablus, Halep’in kuzeyinde oluşturulmak istenen güvenli bölgedeki Azez-Mare hattında stratejik önemde. Azez-Mare-Cerablus üçgeni şu an için Suriye’deki denklemin merkezinde yer alıyor.


SDG’nin IŞİD’in kontrolündeki Menbiç’i almasıyla Kürtler hem kuzeydeki Cerablus ve Karkamış sınır kapısına ulaşma hem de kantonları birleştirecek koridor açma imkânına ulaştı. Ankara, Cerablus-Mare hattının Kürtlerin eline geçmemesi için Ahraruş Şam, Şam’ın Fethi Cephesi, ÖSO ve Sultan Murat Tugayları’nın da içinde olduğu “Ilımlı muhalifler”i devreye sokma arayışında. Olası bir operasyonun eli kulağında. Bu kapsamda Çobanbey’in karşısındaki bölgenin geçen hafta El Nusra ve Ahraruş Şam’ın liderlik yaptığı ittifak tarafından IŞİD’den alınmasına öncülük yapıldı.

Ankara’nın yönlendirmesiyle cihatçı gruplar yeni bir çatı örgütü kuracaklarını, bu şemsiyenin dışında kalan grupların silahsızlandırılacağını ve gerekirse zor kullanacaklarını açıkladılar. Fetih Ordusu’na yakın hesaplar tarafından açıklanan deklarasyona göre bu yapı içerisinde Ahraruş Şam, Cündül islam, ÖSO, Sultan Murat Tugayları gibi Ankara’nın bir fiil destek verdiği gruplar var. Bu ittifakın ilk hedeflerinden birisi Cerablus, sonrasındaki hedef Halep.

•••

Kuzeyde bunlar yaşanırken kuzeydoğudaki Haseke’de Suriye ordusu ile YPG arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Rejim ile Kürtler arasında ikiye bölünen kentte Suriye savaş uçaklarının bazı Kürt mevzilerini vurması, bir anda Kürt sorununu Suriye krizinin merkezine taşıdı. ABD’nin Haseke’de Kürtlerin arkasında saf tutması, Suriye’nin Rusya’ya sığınması cepheleri iyice netleştirdi.

Hemen akabinde Binali Yıldırım “Esad’sız Suriye” söylemini bir kenara bıraktı ve geçiş aşamasında Esad’ın da yer bulabileceğini söyledi. Burası ilginç. Türkiye ve Rusya Suriye’de karşı cephelerde bulunsa da Suriye’nin toprak bütünlüğü ve Kürtlerin alacağı rol konusunda İran’la birlikte benzer çizgideler. ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde bir federasyon istediği sır değil. Kürtler de bu projeye sıcak, bağımsızlık yerine demokratik federasyon istediklerini defalarca dillendirdiler. Türkiye ise Kürtlerin her türlü statüsüne şiddetle karşı. Taşeron cihatçı örgütler üzerinden Suriye’ye müdahale de bulunuyor.

Bölgede yoğunlaşan askeri ve siyasi hareketlilik bununla da sınırlı değil. Şimdiye kadar Suriye krizinden uzak durmaya çalışan Çin de artık denklemin bir parçası. Pekin doğrudan soruna müdahil olma arayışında. Çin yönetimi ülke tarihinde ilk kez yurt dışına asker gönderilmesinin önünü açtı. Suriye ordusunu destek vereceğini ve eğiteceğini açıkladı. Bu Çin’in lojistik desteğin yanı sıra askeri olarak da Suriye’nin yanında yer alacağı manasına geliyor.

Bütün bunlar yaşanırken denklemi esas olarak değiştiren hamle ise Rusya’nın İran üzerinden Suriye’deki IŞİD mevzilerini vurması oldu. İran’ın batısındaki Hamedan’da bulunan hava üssünden kalkan Rus savaş uçakları sadece alandaki dengeleri değiştirmedi, Moskova-Tahran ittifakının Ortadoğu’daki belirleyiciliğini de gösterdi. Bu stratejik ittifak Rusya’nın ve dolayısıyla İran’ın hamle gücünü de gösteriyor. Suriye eksenli yoğunlaşan iç ve dış gelişmeler bu çok aktörlü krizin bitmek yerine yeni krizlere yol açarak daha da derinleşeceğini gösteriyor.