Suriyeliler Barometresi 2019 çalışmasını yayımlayan Prof. Dr. M. Murat Erdoğan şunları söylüyor: "Sadece Türkiye’de değil, pek çok ülkede son dönemin en popüler sloganlardan biri “yerli ve milli” olmak. Politikacılar kendi toplumları için iyi bir şey yaptıklarını düşünüyor olabilir ama farklı dinsel, etnik grupların baş aktör olduğu yoğun insani hareketlilik içinde bu tür kavramlar, sonradan gelenin toplumdaki kabulünü zorlaştıran bir rol oynayabilir. Burada politikacıların söylemleri oldukça önemli. Eğer mülteciler bir siyaset malzemesi olarak, kışkırtıcı bir biçimde kullanılmazsa ortak huzurlu yaşam başarılabilir."

"Suriyelilerle birlikte yaşamak mümkün, sadece çaba göstermek gerek"

Özde Çelikbilek

Suriye'de 2011 yılında başlayan iç savaşın ardından başlayan göç dalgası dünyanın en önemli gündem konularından biri. Bugün itibariyle Suriyeliler, dünyanın en büyük mülteci nüfusunu oluşturuyor. Türkiye de 4 milyon mültecisiyle dünyada bu konudaki en büyük ev sahibi. Hem ülkede hem de dünyada bu göç dalgasıyla başka memleketlere giden Suriyelilerin nasıl entegre edileceği ise soru işareti.

Türk-Alman Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Murat Erdoğan, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ile birlikte yaptığı ortak “Suriyeliler Barometresi 2019” adlı ortak çalışmada toplulukların birlikte gerçekleştirdiği yaşam pratikleri, etkileşimleri ve sosyal algılarının incelendiği geniş bir çalışma gerçekleştirdi. Prof. Dr. M. Murat Erdoğan ile birlikte bu çalışmanın önemi ve neden ihtiyaç duyulduğu üzerine konuştuk.

“Suriyeliler Barometresi 2019” çalışmasını çok geniş bir perspektiften tutuyorsunuz ve yıllarca süren bir araştırma süreci gerçekleştirdiniz. İki topluluğun etkileşimi, birbirlerine karşı olan algısı ve gelecek düşüncelerini geniş bir sahada inceledeniz. Türkiye’de bu çalışmaya neden ihtiyaç duyuldu, anlatabilir misiniz?

Dünyanın her yerinde toplumsal karşılaşmaların doğasını anlamamız gerekiyor. Dünyadaki göç dalgasına baktığımızda, toplumsal karşılaşmalar şunu gösteriyor: Göç eden insanlar geri dönmüyorlar. Uluslararası alanda yapılan çalışmalarda, zorunlu olarak gerçekleştirilen göçlerin minimal bir düzeyde geri sağlandığı görülüyor. Türkiye’de de durum benzerdir. Suriye’deki savaş bu kadar derinleşmeseydi ve Suriyelilerin yüzde 80’i Türkiye’ye yayılmamış olsaydı, geri dönüşler sağlanabilirdi. Fakat öyle olmadı. Suriye’de dengeler değişti, IŞİD ve uluslararası güçler devreye girdi. Suriye’de kontrol artık Esat yönetiminin kontrolü olmaktan çıktı. Tüm bu siyasi ve askeri krizler ile birlikte göç eden Suriyeliler burada kendilerine bir yaşam kurdular. Güvenceli işlere girdiler, üniversite eğitimi aldılar, küçük yaştaki çocuklar okula burada başladılar. Artık bizler istesek de istemsek de bir arada yaşamak zorundayız. Bunun en iyi örneklerinden birini İdlib’de Türk askerlerinin öldürülmesinin ardından hükümetin “sınırları açıyoruz” çağrısını yapmasının ardından gerçekleşen olaylarda görebiliriz. Sayı beklenen kadar büyük olmadı. Çünkü Suriyeliler artık burada kendilerine bir hayat kurdular. Bugün Türkiye yaklaşık 4 milyon gibi bir nüfusla dünyanın en fazla mülteciye ev sahipliğini yapan ülke konumunda. Eğer biz böyle bir durumla karşı karşıyaysak veri temelli bir çalışmaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu toplumsal huzurumuzu sağlamak adına önemli bir çalışmadır.

yerli-ve-milli-soylemi-tehlikeli-ve-kiskirtici-779057-1.

Bu çalışmada çok geniş bir yelpazede araştırma yaptığınızı görüyoruz. Çalışmanızın en dikkat çeken yanlarından biri, iki kesimin birbirlerini nasıl gördükleri ile ilgili olan veriler. Ayrımcılık konusunda iki toplumun farklı cevaplar verdiğini görüyoruz. Bu durumu açıklayabilir misiniz?

Çalışmanın en şaşırtıcı yanlarından biri, Suriyelilerin Türk toplumu içerisinde kendilerinin “ayrımcılığa” uğradığını düşünmemesi. Aslında bugün Suriyelilerin toplu taşıma araçlarında, ortak yaşam alanlarında Arapça konuşmadığını, konuşursa tepki çekeceğini düşündüğü için iletişimlerini Türkçe kurduğunu biliyoruz. Eğer Suriyeliler “ben ayrımcılığa uğradığımı hissetmiyorum” diyorsa aslında o kendi özel yapılarını kurduklarını gösteriyor. Bu şu demek oluyor: Otobüste susuyorlar ama mahallesine gittiği zaman sevincini, üzüntüsünü kendi dilinde ifade edebiliyor. Bu durumun getireceği handikapları düşünmemiz gerekiyor. Kendi yaşam alanlarında rahat bir şekilde iletişim kurmları, otobüste kendi dillerinde konuşmadıklarında onlara farklı hissettirmiyor. Bu durum bir “gettolaşma” hareketi yaratabilir. Gettolaşma, bazen Avrupalılar buna paralel toplum yapılanması diyor. Bu şekilde yaşayan toplumlarda bir arada yaşar ama farklı dinamiklere sahiptirler. Gettolarda yaşayanlar bir aidiyet oluşturmaz, tam tersine birbirinden farklı ayrı hayatlar kurmaya başlar. Bu toplumun huzuru için titizlikle incelenmesi ve gözetilmesi gereken bir durumdur. Biz bu bilimsel çalışmalar ile verileri toplamak ve politika yapıcılarına bir yol açmak istiyoruz.

Türkiyelilerle yaptığınız anketlerde Suriyeliler ve Türkiye’nin kültürüne yakın olmadığını savunan büyük bir kesim olduğu görülüyor. Suriyelilerin ülkede kalıcı olduğunun toplum tarafından kabul edilmesi ve geleceği için bir tehdit oluşturduğunu düşünülmesi çarpıcı verilerden biri. Siz ise bir arada yaşamanın altını çiziyorsunuz, bunu nasıl mümkün kılabiliriz? Ya da bu mümkün müdür?

Ben Türkiye’deki toplumunun bu konudaki kabiliyetinin yüksek olduğunu düşünüyorum. Türk toplumu kendi içinde de çok mobil bir toplum. Türkiye toplumunda insanlar yer değiştirmeye uygun bir kültüre sahiptir. Örneğin, İstanbul’da doğan bir gencin çok değil, bir önceki kuşağı başka bir şehirde doğmuştur. Bu mobilizasyon ister Karadeniz’den İstanbul’a, ister Hakkari’den Bursa’ya olsun toplumun hareketlenmesinde çok büyük bir etkiye sahip. Türkiye’de yaşayan insanlar “sonradan gelen”in halini iyi anlayabilen bir toplum. Türkiye’deki toplum birlikte yaşayabilir. Yeter ki düzgün bir şekilde bilgilendirilebilsin. Yeter ki Türkiye’de yaşanan sıkıntılar “onlardan kaynaklanıyor” algısına düşülmesin. Onlardan kaynaklanıyorsa ulaşsın ama yoksa bir hayal dünyasında yanlış etiketlenmeler yapılmasın. Aslında bugün Türkiye’de yaşanan sıkıntı toplumun yetkililer tarafından yeterince şeffaf ve iyi bir şekilde bilgilendirilmemiş olmasından kaynaklanıyor. Şunu görmemiz gerekiyor: Bir arada yaşamayı aslında başarıyoruz biz. Evet, saldırı haberleri alıyoruz ama unutmayalım bugün 4 milyon Suriyeli insan şehir merkezlerinde, aynı mahallede, aynı apartmanda birlikte yaşıyor. Türkiye’de Suriyelilerin yüzde 60’ı verdikleri adres bilgilerinde apartmanda yaşadıklarını söylüyor. İyi bir apartman, ya da kötü bir apartman burada önemli olan şey şu: O apartmanda onlar dışında en az 5-6 aile daha yaşıyor ve birlikte bir apartmanı paylaşabiliyorlar. Bu sadece Suriyelilerin değil, Türk toplumunun da başarısı. Bu başarılabilir bir şey. Yeter ki bu süreç siyasetçiler tarafından bir vicdan ve çatışma malzemesi haline dönüştürülmesin.

İnsanların bir habere kısa sürede ulaşabildiği, dünyanın herhangi bir yerinden birisiyle iletişim kurabildiği bir çağda yaşıyoruz. Özellikle gençler yurtdışına gidiyor ya da kendi ülkesindeki üniversitelerde birlikte eğitim alabiliyor. Yani hayatları dirsek teması kurabiliyor. Sizce önümüzdeki yıllarda ırkçılığın ve göçmen karşıtı politikaların bu kuşak sayesinde rafa kaldırılabilme ihtimali var mıdır?

Burada politikacıların söylemleri oldukça önemlidir. Eğer mülteciler politikacılar için bir siyaset malzemesi olarak, kışkırtıcı bir biçimde kullanılmazsa bunu başarabiliriz. Kolay kolay aşılmayacak ama bu konuda çaba gösterirsek başarabiliriz. Sadece Türkiye’de değil, pek çok ülkede örneğin Amerikada, Macaristan’da, Polonya’da ve daha pek çok yerde son dönem en popüler sloganlardan biri “yerli ve milli”! Bu devletler kendi toplumları için iyi bir şey yaptıklarını düşünüyor olabilir ama farklı dinsel, etnik grupların baş aktör olduğu yoğun insani hareketlilik içinde bu tür kavramlar, sonradan gelenin toplumdaki kabulünü zorlaştıran bir rol oynayabilir. Bu söylemin dış politik anlamı açık ve dediğim gibi sadece bize ait değil, ama iç politikada ve toplumdaki yansımasını da düşünmemiz gerekiyor. Bir başka sorun da göçmen, mülteci karşıtı söylemlerin güçlenmesi. Avrupa’daki sağ-popülist söylemlerle Türkiye’dekilerin arasında artık pek bir fark yok. Mülteci karşıtlığının siyasi bir getirisi var. Onun için de bu alan sömürülüyor. Ama bu kısa vadeli kazancın topluma zarar vereceğini de unutmayalım.

SAYILARLA SURİYELİLER

►Türkiye’deki Suriyeli sayısı: 3 milyon 576 bin,
►Vatandaşlık alanlar: 110 bin
►Eğitim görenler: 680 bin
En yüksek 3 il:
►İstanbul: 479 bin 420
►Gaziantep: 454 bin 361
►Hatay: 439 bin983