“Ferisilerin mayasından, yani ikiyüzlülükten kaçının. Örtülü olup da açığa çıkarılamayacak, gizli olup da bilinmeyecek hiçbir şey yoktur. Bunun için karanlıkta söylediğiniz her söz gün ışığında da duyulacak, kapalı kapılar ardında kulağa fısıldadıklarınız damlardan duyurulacaktır.” (Luka 12, 1-3)

Evet, buna inanamasaydım, gerçekliğe katlanmam daha zor olurdu!

Başka ne mi düşünüyorum?

“Hem Tanrıya hem paraya hizmet edemezsiniz.”

Başka ne mi düşünüyorum?

Eğer insan yapacaklarının hesabını vermeyecekse, bu dünyaya katlanmak ahlaklı ve vicdanlı bir insan için imkânsız olurdu.

Başka ne mi düşünüyorum?

Bu ülkeyi yönetmek için kan banyosu yapmaya ihtiyaç duyan her iktidar, kendi bedeni üzerinde o kanı tecrübe edecektir.

Başka ne mi düşünüyorum?

Bu ülkede istisnasız en kifayetsizlerin, en muhterislerin, en-büyük yalanı ben söylerim yarışmasından insanları şok ederek çıkanların tepelere çıkmasını niçin ve nasıl bir kural haline getirildiğini bulmalıyız.

Bu ülkeye başbakan ya da başka kritik mevkilere gelmek için ABD’den onay almak, hatta ABD’nin kişiler o mevkilere gelmeden bu ülkede birilerine teklifler götürmesi gibi, açıkça milletin onuruyla oynayan olguları ters-yüz etmek, deşifre etmek ve buna karşı mücadele etmek insan onurunun bir gereğidir.

Bu ülkede tepeye yerleştirilenlerin getirilmesi işi gibi, götürülmesini de ABD’nin belirlemesi 1000 yıllık tarihimizin su götürmek bir şekilde en onur-kırıcı özelliğidir.

Bu ülke gerçekten Denizlerin söylediği gibi bağımlıdır, ama siyasi iktidar kendini halka karşı bağımlı görmüyor. Başarı ve başarısızlık kriteri halk değil ve hatta halk aşırı arka planda kalıyor. Onun yerine, muhteris ve hasta kişilikler toplumsal bir saydamlık olmadan, halka karşı en yıkıcı eylemleri sergileyebiliyor: KAN BANYOSUNUN NEDENİ BUDUR.

PEKİ, SİNEMACILAR BU ORTAMDA NE Mİ YAPIYOR?

1. Musluk kimin elinde kalacak, o belli olana kadar sus pus oluyor, iktidara kim gelirse, musluğun debisine göre saygı duruşunda bulunacaklar.

2. Bu arada vakit geçirmek için, Sinemacılar Turizm Şirketinin aracılığı ile dünyanın değişik ülkelerine kamu parasıyla turistik ve... ağırlıklı geziler yapıyorlar. Tabii, ilginç olmalı: Latinolar, Amerikalılar, Avrupalılar, İspanyollar ve elbette Meksikolular enteresan olmalı. Hep sanat hep sanat… sanat karın doyurmuyor ki? Daha doğrusu doyuruyor da insanın biraz da eğlenmesi lazım değil mi?

3. Türkiye’nin can sıkıcı gündeminden ara sıra keyif için sanat başlığı altında kaçamak rüzgârları altında yürümek enteresan olmaz mı? Halkın soyguncu ve rüşvetçi siyasetçiler için söylediği şey doğru değil mi? siz olsaydınız siz de yapmaz mıydınız? Yorulmuşlar gariplerim, dinlenmeye gidiyorlar, kafa dinlenmeye, yoksa bedenen daha çok yorulacaklar. İşte bilmez misiniz, Türk adedidir, tatile gider bunalımlı döneriz, sanatımızın gıdası değil mi keyfe keder konulardan feyiz almak, bunalım takılmak? Tarkovski olmadan olmaz, gerçi o dünyayı çok dert ediyordu, ama millete onu kakalamak ve kötüye kullanmak için on yıllardır çene patlatmanın ödülü olmayacak mı? Yoksa ancak enayiler bu ülkede onun kadar ahlaklı olup, kahrolası dünyada insan satmadan yaşamayı ahlaki vicdani ve Tanrıya hesabı verilecek bir davranış olarak görürler.

4. Bu ülkede cehenneme inanmayanlar, cehennemin bu ülkeye ne kadar yakıştığını bize ispat etmek için çalışıyorlar. Kumar borcu için iktidara yalaka olmak, borsadan spekülasyonla para kazanmaya çalışan arabesk kralı, topçu mu pop çu mu olmayanlar, kumara milyonlarca dolar kaptıran popçu, başrüşvetçiyle evlenen popçu varken, kamu parasıyla iktidarcığıyla oynaşmanın bir ödülü olarak Meksiko gezisi sinemacıları çok görülür mü? Hayat işte…

5. Işid diye yola çıkıp, PKK’ya ve Dev-Sola saldırmak ile ilgilenen bir iktidara niye karşı çıksın ki sinemacılar, onlar âlemin derdini çekmekle yükümlü mü?