Geçtiğimiz günlerde, halkın yanında olan laik demokrasiye inanan BirGün gazetesi gibi, doğruları yazan ve rejim değişikliğine karşı çıkan gazetelerden biri olan SÖZCÜ gazetesine savcılık kararıyla polis baskın düzenledi.

Üç çalışanını gözaltına aldılar.

Sahibi aranıyor…

Gerekçe FETÖ’cülük!..

•••

Bu FETÖ yaftası o kadar rahat vuruluyor ki, “at izi ile it izi” karışmış durumda. Muhalefet yapan, mevcut düzene karşı duran, hak, adalet, hukuk diyen, eşitlik isteyen, emeğine sahip çıkmaya çalışan herkesi tutup kolundan içeriye(!) atabiliyorlar.

Gerekçe hazır!. 15 Temmuz “hain FETÖ darbesi” ve normalleşmek için çıkarılan “Olağanüstü Hal” durumu!..

İktidar artık kimseye pabuç bırakmıyor, aykırı hiçbir ses duymaya fırsat tanımıyor!..

Birleşmiş Milletler’e bile bildirdiler;

“İnsan haklarına uymayacağız. Adil yargılama yapmayacağız!..”

Gelişen olayları gördükçe, ülkenin “kirli çamaşırı” olan “Susurluk düzeninin çözülmesinin” Türkiye için ne denli önem taşıdığını daha iyi anlıyorum.

•••

3 Kasım 1996’daki Susurluk kazasından bu yana Türkiye’de inanılması güç olaylar yaşandı. Bir yanda Ergenekon, Balyoz, Kozmik Oda, Askeri Casusluk davaları, diğer yandan ülkeyi 15 Temmuz Darbe Girişimi’ne getiren süreç ve Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanı’nın partili olması sonucu başlayan siyasi dönem…

•••

Öyle ki; TSK’yi yöneten Genelkurmay Başkanı ‘Terör örgütü kurmakla’ suçlandı, tutuklandı, yargılandı.

Davanın FETÖ kumpası olduğunun açığa çıkmasıyla birlikte cezaevinde olanlar özgürlüğüne kavuştu. O gün yüzlerce insanı tutuklayanlar, hakkında iddianame hazırlayanlar, bugün ya tutuklu ya da firarda.

‘’Kumpas davaları’’ TSK’nin en yetkin isimlerinin ve geleceğin komutanlarının tasfiyesine yol açtı. TSK zayıfladı; ihraç edilen, istifa eden ve emekli olanların yerine ise 15 Temmuz’da adı darbeye karışan ve şimdilik sayıları 166’ya ulaşan generaller geldi.

’Dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast’ balonu ile Genelkurmay’ın sırları FETÖ’nün eline geçti.

Yıllar sonra anlaşıldı ki tüm kumpas davaları iktidar eli ile yol verilen bu FETÖ’nün işiydi.

•••

Şimdi ‘’Kandırıldık’’ denilerek işin içinden sıyrılmak mümkün mü ?

Değil tabii!..

O zaman 15 Temmuz’dan sonra ihraç edilen, açığa alınan, meslekten çıkarılan, 12 bin FETÖ’cü subayı, 100 bini aşkın kamu görevlisini, 4 bin hâkim savcıyı kim devlete yerleştirdi? Kimler referans oldu?

Baklavacının bile FETÖ’cü olduğu Türkiye’de sadece siyasilerin, özellikle de iktidar partisindekilerin bağlantısı ortaya çıkarılamadı ya da çıkarılmak istenmedi!..

•••

3 Kasım 1996 Susurluk Kazası… 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi… Bu iki konu, aradan yıllar geçse de, üzerindeki sis perdesinin tam olarak kalkmayacağı olaylar…

3 Kasım’da, bürokrasi direndi, bilgi belge sakladı.

15 Temmuz’da ise bazı şeylerin üzerinin örtülmesi özellikle istendi.

Yoksa Hakan Fidan ve Hulusi Akar’ın TBMM’ye gelip ifade vermemesi için direnilmezdi!..

Mehmet Ağar bildiklerini aktarmadığı için Susurluk tam çözülemedi.

Hakan Fidan ve Hulusi Akar konuşmadıkça da 15 Temmuz’un perde arkası gün ışığına çıkamaz!..

Zaten şu ana kadar AKP’nin kurduğu “Darbe Komisyonu” raporunu bile açıklamadı. Zaman geçtikçe saklanılan bir şeyler olduğu kuşkusunun gerçeğe dönüşeceği aşikar!..

•••

Fethullah Gülen “Susurluk dosyasında da” yer alan bir kişidir!..

17 Aralık 1996 tarihli ve 11.001.156/ 24746 sayılı MİT Müsteşarı Sönmez Köksal imzalı “inceleme” yazısında “Susurluk’la bağlantılı kişiler” arasında F. Gülen hakkında hayli fazla de bilgi verilmişti...

Yazı şöyle başlıyor: “Feto’cuların CIA’nın bölgemizdeki en önemli sivil toplum kuruluşu olduğu iddialarının Maliye Bakanlığı müfettişlerinin F. Gülen’in mali kayıtlarını incelemesi ile İçişleri ve Dışişleri Bakanlıkları’nın ilgili kuruluşlarla yapacakları koordine sonunun da çözülebileceği değerlendirilmektedir…”

Devamında; 1966‘dan 1996’ya kadar geçen süreçte Gülen’in yaptıklarıyla ilgili bilgi veriliyor.

Bunlar içinde bazı önemli olan bölümleri sunuyorum: ... “Kapatılmış MSP yanlısı olan Nurculardan F. Gülen’in, İran’da gerçekleştirilen devrimin Türkiye’de de gerçekleştirilmesini arzuladığını, İslami bir devrim için yurt sathında teşkilatlanmaya önem verdiğini,”

… “19 Nisan 1980 tarihinde ki İzmir’de gerçekleştirilen Nur toplantısında, birkaç gün içinde “Huruç” (atılım) harekâtı başlatacağını, bu harekât için her ilde liderlerin tespit edildiğini, İran’da yapılan İslam hareketinin de Türkiye’de başlatıldığını belirttiğini…”

…”Huruç Harekatı’nın başarıya ulaşması için kendi ya da kiralanan yerlerde orta ve yüksek öğrenim gören öğrenciler için yurt binalarının açılmasını istedi…”

•••

MİT’in Gülen’le ilgili inceleme yazısında siyasetle ilişkisi de anlatılıyordu.

… “6 Eylül 1987 yılında yapılan seçim yasaklarıyla ilgili referandumunda Turgut Özal’ı desteklemek maksadıyla Nurcuların ‘hayır’ oyu kullanmalarını sağladı…”

(Tıpkı 2010 referandumundaAKP’yi desteklediği gibi.)

... “20 Ekim 1991 tarihinde yapılan genel seçimler arifesinde kapatılan MHP’nin yerine kurulan MÇP’ye 3.5 milyar TL yardımda bulundu ve seçimlerde MÇP ile ittifak yapan Refah Partisi’ni destekledi…”
F. Gülen diplomaside de etkili hale gelmiş.

… “1995 yılı içerisinde ABD, Almanya, İngiltere ve Rusya’nın büyükelçileri tarafından ayrı ayrı ziyaret edildi…”

•••

Görüldüğü gibi F. Gülen 1966’dan beri devletin ilgili kurumlarınca bilinen biri. Yaptığı çalışmalar takip ediliyor!

Niyeti belli!.. Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak!.. Şimdi ABD’ye kaçmış ve orada korunuyor!..

Ancak 2002 sonrası AKP, devletin arşivlerindeki sabıkalarına rağmen Gülen’le birlikte “aynı hedefe giden yol arkadaşları” olduklarını ilan ediyor, adeta “Devleti paylaşıyorlardı!”

•••

AKP iktidarında, hakkında açılan davalara; “Arşivlerde; fişleme, suç kaydı, misyonerlik faaliyeti iddiası olmadığı, terör örgütü olarak değerlendirilmediğini aksine diğer dinci örgütlerce hedef seçildiği” şeklinde bilgiler gönderildiğini biliyoruz..

Dahası; Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Ramazan Er imzasıyla 03.03. 2006 tarih ve B.05.1.egm.0120406-1111/43178 sayılı yazıyla F.Gülen’in “suçsuz olduğunu” açıklamışlar, böylece Türkiye’ye dönüşünün önünü bile açmışlardı.

•••

Hatta; Emniyet Genel Md.Yd. Osman Çapalı imzasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen yazıda; “F. Gülen Cemaati adı altında bir ‘terör örgütüne’ rastlanılmamıştır” denilmişti.

•••

Bu ve benzeri daha ilginç bilgileri SÖZCÜ gazetesinin Ankara Temsilcisi ve yazarı Saygı Öztürk’ün “Okyanus Ötesindeki Vaiz” kitabında bulabilirsiniz!..

Şimdi bu bilgileri kamuyla paylaşan birini ve çalıştığı gazeteyi FETÖ’cü olarak suçlamak en iyi deyimle “el insaf” demeyi gerektiriyor!..

Gerçek FETÖ’cüler yerine yapaylarını çıkarmak toplumu susturmanın bir başka yolu olsa gerek!.

•••

“OHAL düzeninde hukuk aranmaz” diyorlar! Doğru!..

OHAL düzeninde yalnızca hukuk değil, insanlık da yok sayılıyor!..

Haksızlığa karşı canını ortaya koyarak açlık grevi ile direnen, sadece ve sadece işine dönmek isteyen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın analarını, yakınlarını hatta kendilerinin halsiz vücutlarını sürükleyerek götüren anlayış insanlıkla bağdaştırılamaz!..

İnsanlığın olmadığı yerde artık hak hukuk adalet aranmaz! Kısaca kurtuluş; evrensel hukuk kurallarına göre yönetilmekte yani demokrasidedir!..